18 Mart Şehitler Günü

MuRaTTK
Co-Admin
Site Yetkilisi
SAYIN GENELKURMAY BAŞKANI ORGENERAL İLKER BAŞBUĞ’UN
ŞEHİTLER GÜNÜ MESAJI​

( 18 Mart 2010 )​

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Değerli Mensupları,

Türk vatanının ve milletinin ebedî varlığı ile devletimizin bölünmez bütünlüğü uğruna gözlerini kırpmadan canlarını feda eden aziz şehitlerimizi, Çanakkale Zaferi'nin 95'inci yıl dönümünde bir kez daha rahmetle anıyoruz.

Tarihte eşine az rastlanır çok uluslu bir güce, kanı ve canı pahasına dur diyen ve tüm dünyaya "Çanakkale geçilmez" dedirten Mehmetçiğin Çanakkale'de kazandığı zafer, vatan söz konusu olduğunda neleri göze alabileceğinin en belirgin örneğidir. Mehmetçik, vatan ve namus vazifesi olarak giriştiği mücadelelerde "şehitlik askerin son rütbesidir" anlayışıyla hareket ederek eşsiz fedakârlıklarla kazandığı zaferle yeni zaferlerin kapısını aralamış, bu kapıdan Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna giden yolu Mustafa Kemal'in önderliğinde aşan yüce ulusumuz Cumhuriyet çatısı altında millî birliğini güvence altına almıştır.

Değerli Silah Arkadaşlarım,

Her karış toprağının diyeti kanla ödenen vatan toprağını paha biçilmez kılan şehitlerimizdir. Onlar aynı zamanda ulus olarak var oluşumuzun, birlik ve beraberliğimizin ve vatan sevgimizin de ölümsüz kahramanlarıdır. Bu bilinç ve Çanakkale Zaferi'ni kazandıran yüksek ruhla hareket eden Türk Silahlı Kuvvetleri, tarihten gelen sorumluluk duygusu, iyi eğitimli personeli ve güçlü yapısıyla, daha güçlü bir Türkiye için ulusunun hizmetinde çalışmalarını sürdürmektedir. Bu uğurda, gerektiğinde canını feda etmekten çekinmeyen mensuplarıyla Silahlı Kuvvetlerimiz, şehitlerinin değerini ve ulusu için taşıdığı anlamı bilerek onlara sahip çıkmayı, bir şükran borcu olarak kabul etmektedir.

18 Mart Şehitler Günü münasebetiyle, bizlere bu güzel yurdu emanet eden Cumhuriyetimizin kurucusu Ebedi Başkomutanımız Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarını, vatanımızın bölünmez bütünlüğü ve Cumhuriyetimizin temel niteliklerinin muhafazası için gözlerini kırpmadan canlarını feda eden aziz şehitlerimizi rahmetle, kahraman gazilerimizi saygıyla anar, yüce ulusumuza şükranlarımı sunarım.
 
MuRaTTK
Co-Admin
Site Yetkilisi

Dünyanın gördüğü en kanlı savaşlardan biri olan, Türk askerinin kahramanlık destanları yazdığı, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün askeri deha olarak tarihteki yerini aldığı Çanakkale Savaşları, 95 yıldır büyük bir gurur ve coşkuyla kutlanıyor.

Yazar Mehmet Işık'ın “1915 Kanla Yazılan Çanakkale Destanı” adlı kitabından derlenen bilgiye göre, 1914 yılında başlayan 10 milyondan fazla insanın ölümüne ve milyonlarca insanın yaralanmasına neden olan 1. Dünya Savaşı'nda yer alan Osmanlı Devleti de büyük kayıplar verdi.

Devleti yönetenlerin, her ne sebepten olursa olsun savaşa girdikten sonra ülkenin korunması amacıyla Anadolu halkını sürüklediği cephelerden biri de Çanakkale Cephesi'ydi. Çanakkale Cephesi, tarihin en kanlı savaşlarından birine tanık oldu.

Binlerce yıl vatan uğruna canını feda eden Türk halkı için bir seferberlik baş gösterdi. Anadolu halkı hiç çekinmeden, korkmadan varıyla yoğuyla bu seferberliğin gereğini yerine getirmeye gayret etti. Bu seferberliğin bir ürünü olan Çanakkale Savaşı, 500 bin insanın öldüğü bu cephe, Türk ve dünya tarihine kanlı ve bir o kadar da şanlı bir şekilde adını altın harflerle yazdırdı.

Anaların çocuklarını kınalayarak gönderdiği bu mahşer yerinde binlerce körpecik fidan toprağa düştü. Bir tarafta vatanını namus sayan Mehmetçikler diğer tarafta ise ne için geldiğini ve kime karşı savaştığını bilmeyen kandırılmış insanlar saf tuttu. İki yıla yakın süren savaş her iki taraf için de büyük kayıplara neden oldu.


SAVAŞIN SONUÇLARI

İtilaf devletleri kısa sürede İstanbul'u ele geçirip Osmanlı Devleti'ni savaş dışına itmek, müttefiki Rusya'ya yardım ulaştırmak ve Almanya'yı doğu ve güney cephesinden sıkıştırmak amacıyla Çanakkale Cephesi'ni açtılar.

Kahraman Türk askeri, dünyada eşine pek rastlanmayan mücadeleyle düşman gemilerinin ve askerlerinin denizden ve karadan Boğaz'ı geçmesini engelledi. Yüzyıllarca dünyada “yenilmez armada” olarak bilinen İngiltere ve Fransa büyük bir hezimet yaşadı. Yanlarında getirdikleri 21 devlete mensup asker de Çanakkale'nin geçilemeyeceğini yaşayarak gördü.

Çanakkale'de kendi kanında, kendisini yeniden bulan Türkler, kendilerine olan güvenlerini arttırdıkları gibi dünyaya bir kez daha kahramanlıklarıyla, cesaretleriyle dürüst ve insanlıklarıyla ders verdi.

Çanakkale Savaşı'nın Osmanlı Devleti tarafından kazanılması, İtilaf Devletleri'nin prestijini yerle bir etti. Bulgaristan, savaş sonrasında 1. Dünya Savaşı'nın ittifak kuvvetleri tarafından kazanılacağını düşünerek bu gruba girdi.


İngiltere ve Fransa, sömürgelerinde çıkan ayaklanmalarla uğraşmak zorunda kaldı. Almanya, Osmanlı Devleti'yle olan ilişkilerini daha ileri bir seviyeye taşımak için çalışmalarını artırdı. Rusya müttefiklerinden yardım alamayınca iç karışıklıklar yaşadı. Savaşın muhalifi olan Bolşevikler, bir süre sonra Ekim Devrimi'ni gerçekleştirerek Çarlık rejimine son verdi.

Türk halkı ise binlerce şehit, gazi, dul, yetim, esir, kayıp ve psikolojik sorunlu insanla bu savaşı bitirdi. Savaş sırasında binlerce kişi, gencecik çocuğunu Gelibolu'ya gömdü.
İngilizlerin 205 bin, Fransızlar'ın 47 bin kayıp verdiği Çanakkale Cephesi'nde, Türkler 252 bin 300 şehit verdi.


DÜNYA TARİHİNİN EN KAHRAMAN ALAYI

Türk ordusunun güzide alaylarından biri olan 57. Alay, Anzaklar ile son eri şehit olana kadar mücadele etti.

Tüm askerleri şehit olduktan sonra Alay'ın sancağı Anzakların eline geçti. Bugün Avustralya'nın Melborn kentinde yer alan askeri müzede sergilenen 57. Alay'ın sancağının altında ise şu not yer alıyor:

“Bu alay sancağı, Gelibolu savaş alanından getirilmiştir ama esir edilememiştir. Çünkü Türk ordusunun milli geleneklerine göre bir alayın sancağı, alayın son eri ölmeden teslim edilemez. Bu sancak, sonuncu muhafızın da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur. Kahramanlık timsali olarak karşınızda bulunan bu Türk alay sancağını selamlamadan geçmeyiniz.”


DESTANIN PERDE ARKASINDA YAŞANANLAR

- Galatasaray Lisesinin binası 1915 yılında bir süreliğine hastane haline getirildi. Vefa Lisesi, Hilali Ahmer (Kızılay) Hastanesi olarak kullanıldı.

- Galatasaray Lisesinde öğrenci olan Celal İbrahim, Çanakkale Cephesi'ne giden ilk gönüllü asker olmak için yazım gününden önceki geceyi askerlik şubesi önünde geçirdi.

- Dünyada ilk kez bu savaşta uçak kullanılmaya başlandı. Dünyanın ikinci ve üçüncü sırada yapılan ilk denizaltılar Osmanlı Donanması'nda yer aldı.

- Kimyasal silahlar ilk kez yoğun olarak Çanakkale Cephesi'nde kullanıldı.

- Çanakkale Cephesi'ndeki şehitler nedeniyle İstanbul ve Anadolu'da birçok lise mezun veremedi.

- Çanakkale Cephesi'nde bir metrekarelik alana 6 bin mermi düştü.

- Havada çarpışma oranı 600 milyonda bir olarak gösterilen mermilerden, Çanakkale Şehitliği'ndeki müzede çok sayıda bulunuyor.
 
MuRaTTK
Co-Admin
Site Yetkilisi

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Çanakkale Savaşları ile ilgili en bilinen fotoğrafını, cephede yer alan Haydar Mehmet Alganer'in çektiği bildirildi.

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ahmet Esenkaya, Alganer'i Çanakkale Cephesi'nde özel kılan tarafın, cepheyi imkan ölçüsünde fotoğraflamasının yanında, 17 Haziran 1915 günü 19. Tümeni ziyareti esnasında Kurmay Albay Mustafa Kemal'in Conkbayırı'nda siperdeyken fotoğrafını çekip, ona hediye etmesi olduğunu söyledi.


Esenkaya, okuma yazma oranının son derece düşük olduğu, birliklere mektup yazıcılarının gönderildiği Çanakkale Cephesi'nde günlük tutulmasının, savaşın özünü anlama açısından olağanüstü bir gayret olduğunu belirterek, Haydar Mehmet Alganer'in günlüğünün de böyle bir gayretin ürünü olduğunu dile getirdi.
Alganer'in olayları kendi çerçevesinden anlatması nedeniyle, aynı zamanda “anı portre” niteliğinde bir günlük tuttuğunu anlatan Esenkaya, Türkçe'ye çevrilip, yeniden düzenlenen günlüğün Çanakkale Askeri Müzesi yayını olarak okuyucuya sunulduğunu, içinde farklı boyutlarda 4 harita, 2 kroki, anılar ile 27 fotoğrafın bulunduğunu ifade etti.


Esenkaya, Alganer'in yaşantısı hakkında şu bilgileri verdi:
“Alganer, 1880 yılında İstanbul'da doğmuş ve 1966 yılında hayatını kaybetmiştir. Çanakkale cephesinde bulunduğu dönemde binbaşı ve 35 yaşındadır. 28 Nisan 1915'te Arıburnu'ndaki 16'ncı Kolordu Kurmay Başkanlığı 1'nci Şube Müdürlüğüne tayin olmuştur. 28 Mayısta tekrar Gelibolu üzerinden Kolordu Kurmay Başkanı olarak cepheye hareket etmiş, 15 Ağustosta, 1'nci Kolordu Kurmay Başkanı sıfatıyla Kumkale civarındaki Asya Grubu'nda görev almıştır. Cephedeki son görevi ise 1 Kasım 1915'te Uzunköprü civarında bulunan 3'üncü Piyade Tümeni Kurmay Başkanlığı olmuştur.”


Yrd.Doç.Dr. Ahmet Esenkaya, Alganer'in Atatürk'ün en çok bilinen fotoğrafını çektiği makinesinin ise Çanakkale Askeri Müze'de sergilendiğini kaydetti.


Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün Çanakkale Savaşları ile ilgili en bilinen fotoğrafını cephede yer alan Haydar Mehmet Alganer çekmiş.



 
- Yönetici düzenlemesi: :
bennybenassi..
En Geveze Üye
aşağıda yazılı olanlar belki daha önce verilmiş olabilir. ama yinede hatırlatmak istedim. işte muhteşem direnişin savaşa katılan insanlar üzerinde bıraktığı etkiler.


"Çanakkale Zaferi, Türk askerinin ruh kudretini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur."

M. Kemal ATATÜRK
.

"Harpte iki meş'um (uğursuz) şey vardır. Bunlardan biri taş duvara körükörüne yüklenmek, diğeri kuvvetleri birtakım ayrı ve bağlantısız harekata dağıtıp körletmektir. Biz bu iki ahmaklığı yapmanın tehlikesiyle karşı karşıyayız."

İngiliz Başbakanı Asquith
.

"Ordunun yardımı olmaksızın Filo'nun başarı sağlayabileceği ümidine kapılmıştım; fakat şimdi bu işte müşterek bir harekatın zorunlu olduğunu anlıyorum."

Churchill
.

"Türkler, Çanakkale'yi zorlayan çağının en ileri tekniğine sahip güçler karşısına adeta bir kale gibi dikilmişlerdir."

Churchill
.

"... Bu Türk kıtaatının cesaret, metanet ve se'bat cihetiyle takdir ve senaya liyakatı, her şüphenin fevkinde bulunmuştur. Donanmasının ateşiyle de, en müessir surette muavenet gören pek cesur bir düşmamn taarruzlarına karşı sayısız muharebelerde bu kıtaat mevkilerini muhafaza etmişlerdir." [439]

Alman Generali Liman von Sanders
.

"Avrupa'da hizbir asker yoktur ki, bu ifadenin altını çiziyorum, Türklierle mukayese edilebilsin. Almanların müdafaada gayet iyi oldukları kabul olunabilir. Fakat siperlerde onlar dahi Türklerle kıyas edilemez. Misal olarak Gelibolu'yu zikretmek isterim. Orada bizim gemi ateşlerimizle büyük zayiata uğrayan kıtalar, Türk olmasalardı. Yerlerinde kalamaz ve derhal değiştirilirlerdi. Halbuki, Türkler, bütün muharebe müddetince yerlerinde kaldılar."

General Tawshend
.

"Çanakkale Seferi, Türk milletinin eski kudret ve kuvvetini muhafaza ettiğini, can çekişen bir imparatorluk içinde kahraman bir milletin varlığını meydana koydu."

General Fahri BELEN
.

"Müttefiklerin gayreti kalmamıştır. Türkiye insan menbalarını (kaynaklarını) sarf ederek bitab (bitkin) kalmış, müttefikler, hissolunur derecede zayıflamamışlardır. Fakat Çanakkale Muharebesi'nin Rusya'nın akibeti ve Balkanlar'daki tesiriyle Türkler müteselli olabilirler."

Larşer
.

"... Türk askerinin savaş ve dövüş hususunda haiz bulunduğu evsafın bidayette layikiyle takdir edilmemiş olması, Ingilizler için felaket olmuştur.... Türk askerinin ne yaman muharip olduğunu, Ingilizler kendileriyle dövüştükten sonra bittecrübe anlamışlardır."

Ingiliz Generali Oglander
.

"Yenilmez Ingiliz donanmasının uğradığı akibetten komutanlar değil, strateji kurallarını ihmal eden devlet adamları sorumludur. Boğazlar ve Trakya bölgesinde altı Türk kolordusu varken, donanmayı tahkim edilmiş bir Boğaz'dan geçirmek ve Boğaz kıyıları işgal edilmeden beş tümenlik bir kuvvei seferiyeyi Istanbul'a getirmek planının şansı çok azdı."

General Fahri BELEN
.

"Çanakkale Savaşları, Avusturalya ordusunun gelişimine birçok etkide bulunmuştur. İlk olarak Avusturalya ordusu kuvvetlerinin bir yabancı tarafından değil, bir Avusturalyalı subay tarafından idare edilmesini temin edecek bir uygulamaya başlanmıştır. Ve Çanakkale olayları, bu uygulamayı başlattı."

Avustralyalı Yarbay D. M. HORNER
.

"Çanakkale Savaşları, savaşa İngiliz bayrağı altında katılan Yeni Zelanda'nın uluslaşma sürecine çok önemli katkılarda bulunmuştur. 1915'te Yeni Zelandalılar, kimliklerini İngiliz İmparatorluğu içerisinde tanımlamaktaydılar ve bağımsızlık kazanmak gibi istekleri yoktu."

Yeni Zelandalı Prof. Dr. J. PHİLLIPS
.

"Çanakkale Savaşları, modern savaş tarihinde birleşik kara ve deniz savaşlarımn başlangıcı ve ilk örneğidir."

Japon Prof. Dr. Em. Krg. Hideo MIKI
.

"Avrupa diplomasisinin çıkmazlarında ihtiyatla yolunu arayan ve Avrupa devletleri'nin birbirine düşmüş meclislerinde kendi lehinde fırsatlar kollamaya çalışan ürkek ve tereddütler içindeki Osmanlı, artık yerini, dimdik adeta mağrur ve kendine güvenen, kendi hayatını yaşamaya azmetmiş, Hristiyan düşmanlarına tam bir istihfafla bakan şahsiyete bırakmıştı."

Alan Moorhead
.

"Çanakkale Boğazı'ndaki Türkler ve Almanlar da 18 Martı aralıksız takip eden sessiz günler, şaşkınlık ve sonra da, büyük bir sevinç uyandırdı. Moral, son derece yüksekti. Kaleler ve tabyalardaki hasar da kolaylıkla giderilmiş olmakla beraber, ağır bataryaların cephane durumu ciddiyetini koruyordu."

Robert Rhodes James
.

"Çanakkale Müharebelerinde Türk ordusunun başında daha başlangıçtan itibaren orayı, üç kez ve yalnız kendi inisiyatifiyle kurtarmış olan Türk Başbuğu (Atatürk) bulunmuş olsaydı, bu gün tarih, bir Çanakkale Savaşı yerine, karaya ayak basmasıyla beraber, akim kalan bir Çanakkale teşebbüsünden bahsederdi."

M. Şevki YAZMAN


.
"Çanakkale fecayi'ine (çok acıklı olaylarına) ait mesuliyetin, her iki taraftan hangisine ait ve raci olduğu keyfiyeti henüz tahakkuk edemediyse de, bahri hücumun (deniz hücumu) altında mündemiç (saklı) olan hakayik (gerçekler), o kadar basittir ki, bu hususta en müptedi (ilkel) olanlar bile bunu anlarlar.

Biz en müşkülü'l-icra (yapılması zor) harekete tasaddi ettik (başladık) ve esas noktalara dair maluunatı sahiha (gerçek bilgiler) elde etmeden evvel mutadımız (adetimiz) olduğu üzere, düşmanı hakir (küçük) görerek, böyle bir külfetli işe sarıldık. Neticedeyse, herkesin kabul ve itiraf edeceği bir hezimete, mağlubiyete uğradık ki, bunun izin, hiçte şikayete hakkımız yoktur.

18 Martta mağlup olduk. Bu bapta tevile felana (başka anlam vermeye falan) hacet yoktur."

İngiliz Yazar Ellis Ashmit BARTLETT


.
"Çanakkale müdafaası, üç mucizeler muharebesidir Hali kurtardı; maziye hamaset ve azametini iade etti; vatanımızı bir vatanı ebedi yaptı."

Sami Paşazade Sezai
 
Sherlock_
Forum Ustası
Bütün Şehitlerimizin Ruhları Şad olsun.
Bu topraklar,Şehitler Diyarı-Şehitler Ülkesi :
Bu toprakların kıymetini bilelim. Şehitlerimiz Atalarımız bir hiç uğruna Savaşmadılar. Birlik ve beraberliğimizi koruyalım.
 
MuRaTTK
Co-Admin
Site Yetkilisi
SON SEFERLERİ ÇANAKKALE OLDU.​

Marmara Denizi’nde batan Avustralya’nın AE-2 denizaltısı​

Çanakkale Deniz Savaşları'nda ''Muavenet-i Milliye''den fırlatılan torpidoların Morto Koyu'nda batırdığı ''HMS Goliath'' gemisi​

Çanakkale Boğazı’nda batan Fransızların Joule denizaltısı​

Teke Burnu önlerinde batan İngilizlerin Majestic gemisi​


Türk askerinin yürekli, kahramanca mücadele edip kazandığı Çanakkale Deniz Savaşları'nda “Muavenet-i Milliye” adlı küçük bir muhribin savaşa yön veren manevrası hafızalarda... Bu küçük muhrip, İngilizlerin “Majestelerinin Gemisi” olarak tanımlanan “HMS Goliath”ı Morto Koyu'nda batırıp, savaşta önemli bir dönüm noktasını oluşturdu.​
 
bennybenassi..
En Geveze Üye

Bu hakiki hikayeyi aktaran, sayın Dr. Ömer Musoğlu 85 yaşındadır ve halen MODA/ İstanbul'da oturmaktadır.

Anzaklı Ömer'in Hikayesini 1957 Yılında İstanbul Tıp Fakültesi'nden mezun olup ihtisas yapmak üzere ABD'ye giden doktor Ömer Muşluoğlu, görev yaptığı hanede başından geçen çok enteresan bir hadiseyi şöyle anlatıyor:

Amerika 'ya gittiğim ilk yıllar.. New York'da Medical Center Hospital'da görev almıştım. Fakat vazifem kan almak, kan vermek, serum takmak, elektrokardiyografi çekmek gibi işler.. Hastaya o kadar önem veriyorlar ki yeni doktorlar hemen direkt olarak hasta muayenesine, tedavisine verilmiyor. Diğer zamanlarda da laboratuarda çalışıyorum. Bir hastaya gittim. Yaşlıca bir adam, tahminen yetmiş beş yaşlarında..

-Kan vereceğim kolunuzu açar mısınız?" dedim.

Adamcağız kanserdi ve aynı zamanda kansızdı.. Kolunu açtım, baktım pazusunda bir Türk bayrağı dövmesi var. Çok ilgimi çekti, kendisine sormadan edemedim:

-Siz Türk müsünüz?

-Kaşlarını yukarıya kaldırarak "hayır" manasına bir işaret yaptı.

-Ama ben hala merak ediyorum. "Peki bu kolunuzdaki Türk bayrağı nedir?"

-Aldırma öylesine bir şey işte, dedi.

Ben yine ısrarla:

-Fakat benim için bu çok önemli, çünkü bu benim milletimin bayrağı, benim bayrağım...

Bu söz üzerine gözlerini açtı. Derin derin yüzüme baktı ve mırıltı halinde sordu:

-Siz Türk müsünüz?

-Evet Türk'üm...."

İhtiyar gözlerime tanıdık bir göz arıyor gibi baktı.. Anlatmaya başladı:

"Yıl 1915. Çanakkale diye bir yer var Türkiye'de.. Orada savaşmak üzere bütün Hıristiyan devletlerden asker topluyorlardı. Ben, Avustralya Anzaklarındanım. İngilizler bizi toplayıp dediler ki:

-Barbar Türkler Hıristiyan dünyasını yakıp yıkacaklar. Bütün dünya o barbarlara karşı cephe açmış durumda.. Birlik olup üzerine gideceğiz. Bu savaş çok önemlidir.

Biz de inandık sözlerine ve savaşmak isteyenler arasına katıldık.. Beynimizi yıkayan İngilizler Türklere karşı topladığı askerlerin tamamını Çanakkale'ye sevk ediyormuş. Bizi gemilere doldurup Mısır'a getirdiler, orada birkaç ay talim gördük, sonra da bizi alıp Çanakkale'ye getirdiler.

Savaşın şiddetini ben ilk orada gördüm. Öyle ki denize düşen gülleler suları metrelerce yukarı fışkırtıyor, gökyüzünde havai fişekler gibi geceyi gündüze çeviriyordu. Her taarruzda bizden de Türklerden de yüzlerce insan hayatının baharında can veriyordu. Fakat biz hepimiz Türklerdeki gayret ve cesareti gördükçe şaşırıyorduk. Teknolojik yönden çok çok üstün olduğumuz gibi sayı bakımından da fazlaydık. Peki onlara bu cesaret ve kuvveti veren şey neydi? İlk başlarda zannediyordum ki İngilizlerin bize anlattığı gibi Türkler barbarlıktan böyle saldırıyorlar. Meğer bu barbarlıktan değil, kalplerindeki vatan sevgisinden kaynaklanıyormuş.

Biz karaya çıktık. Taarruz edeceğiz, bizi püskürtüyorlar.. Tekrar taarruz ediyoruz, bizi gene püskürtüyorlar. Tekrar taarruz ediyoruz..

Derken böyle bir taarruzda başımdan yediğim bir dipçik darbesiyle kendimden geçmişim. Gözlerimi açtığımda kendimi yabancı insanların arasında buldum. Nasıl korktuğumu anlatamam. İngilizler bize Türkleri barbar, vahşi kimseler olarak tanıttı ya... Ama dikkat ettim, bana hiç de öfkeli bakmıyorlar, yaralarımı sarmışlar. İyice kendime gelince bu defa çantalarında bulunan yiyeceklerden ikram ettiler bana. İyi biliyorum ki onların yiyecekleri çok çok azdı. Bu haldeyken bile kendileri yemeyip bana ikram ediyorlardı. Şok olmuştum doğrusu..
Dedim ki kendi kendime:

-'Bu adamlar isteseler şu anda beni öldürürler, ama öldürmüyorlar... Veyahut isteseler önceden öldürebilirlerdi.. Halbuki beni cephenin gerisine götürdüler..' Biz esirlere misafir gibi davranıyorlardı. Bu duygularla 'Yazıklar olsun bana' dedim. 'Böyle asil insanlarla ben niye savaşıyorum, niye savaşmaya gelmişim? Bu İngiliz milleti ne yalancıymış, ne kadar Türk düşmanıymış' diyerek pişman oldum.. Ama bu pişmanlığım fayda etmiyor ki... Bu iyiliğe karşı ne yapsam diye düşündüm durdum günlerce.. Nihayet bizi serbest bıraktılar. Memleketime döndüm. İşte memlekette Türk milletini ömür boyu unutmamak için koluma bu Türk bayrağı dövmesini yaptırdım. Bu bayrağın esrarı bu işte.."

Benim gözlerim dolu dolu ihtiyara bakarken o devam etti: Talihin cilvesine bakın ki, o zaman ölmek üzere iken yaralarımı iyileştirerek, sıhhate kavuşmama çaba sarf eden Türkler idi. Şimdi de Amerika gibi bir yerde yıllar sonra yine iyileştirmeye çaba sarf eden bir Türk... Ne garip değil mi? Avustralya'dan Amerika'ya gelirken bir Türkle karşılaşacağımı hiç tahmin etmezdim. Siz Türkler gerçekten çok merhametli insanlarsınız. Bizi hep kandırmışlar, buna bütün kalbimle inanıyorum. Peşinden nemli gözlerle

-Bana adınızı söyler misiniz? dedi.

"Ömer" cevabını verdim.

Merakla tekrar sordu:

-Peki niçin Ömer ismini vermişler sana?"

-Babam Müslümanların ikinci halifesinin isminden ilham alarak bana Ömer adını vermiş.

-Senin adın Müslüman adı mı?

Ben

-Evet, Müslüman adı" deyince yüzüme baktı,doğrulmak istedi. Onun yatakta oturmasına yardım ettim. Gözleri dolu doluydu. Yüzüme bakarak dedi ki:

-Senin adın güzelmiş. Benim adım şimdiye kadar Josef Miller idi, şimdiden sonra "Anzaklı Ömer" olsun.

-"Olsun" dedim.

-"Peki doktor beni Müslüman eder misin? Müslüman olmak zor mu ?"

Şaşırdım, nasıl da birdenbire Müslüman olmaya karar vermişti. Meğer o bunu hep düşünüyormuş da kimseyle konuşup soramadığı için gerçekleştirememiş..

-"Tabii" dedim.. "Müslüman olmak çok kolay." Sonra kendisine imanın ve İslam'ın şartlarını anlattım, kabul etti. Hem kelime-i şahadet getiriyor, hem de ağlıyordu.. Mırıldandı:

-Siz Müslümanlar tespih çekersiniz, bana da bir tespih bulsan da ben de yattığım yerden tespih çekerek Allah'ımı ansam olur mu?

Bu sözden de anladım ki dedelerimiz savaş esnasında Hakk'ı zikretmeyi ihmal etmiyormuş. Hemen bir tespih bulup kendisine getirdim. Hasta yatağında tespih çekiyor, biz de tedavisiyle ilgileniyorduk. Bir gün yanına gittiğimde samimi bir şekilde rica etti.

-Beni yalnız bırakma olur mu?"

-Ne gibi Ömer amca?

-Ara sıra gel de bana İslamiyet'i anlat!.. Sen çok güzel şeylerden bahsediyorsun. O sözleri duydukça kalbim ferahlıyor." O günden sonra her gün yanına gittim, bildiğim kadarıyla dinimizi anlattım. Fakat günden güne eriyip tükeniyordu. Kaç gün geçti tam hatırlamıyorum, hastanenin genel hoparlöründen bir anons duydum;

"Doktor Ömer, lütfen 217 numaralı odaya gidin!

Hemen yukarı çıktım. Ömer amcanın odasına vardığımda gördüğüm manzara aynen şöyleydi: Sağ elinde tespih, açık duran sol kolunun pazusunda dövme Türk bayrağı, göğsünde imanı ile koskoca Anzaklı Ömer son anlarını yaşıyordu. Hemen başucuna oturdum, kendisine kelime-i şahadet söylettirdim, o şekilde kucağımda ruhunu teslim etti...

Bir Çanakkale gazisi görmüştüm. Yıllar sonra da olsa Müslüman Türk Milletine olan sevgisi sayesinde kendisine iman nasip olmuştu. Ne yalan söyleyeyim, ağladım... "

Madem ki; düşünceyi zindana koymayan, hakikat sevgisini zincire vurmayan bir millet, o cesur ve adil Türkler var, üzerinde hakikatin, adaletin ve hürriyetin hüküm sürdüğü bir güneş ülke neden vücut bulmasın..."
 
ysunshine
Forum Ustası
Çanakkale geçilmez!!! 18 Mart





18 Mart Çanakkale Şehitleri Anma Günü kutlu olsun.
Hepsine minnettarız.



 
rooster20
Forum Kalfası
Yarın derbi var diye heyecanlanıyoruz
ama daha heyecanlı bir şey varki oda
Türkiye Cumhuriyeti nin varoluşunun yıldönümü.
Hatırlatman için saol üstad.
Arkadaşlardan ricam çanakkale şehitlerimizi ruhlarına bir fatiha okuyalım.
 
Üst