Çanakkale Savaşları

MuRaTTK
Co-Admin
Site Yetkilisi
Çanakkale Savaşı Mektupları!!!

Yüzbası Kazım Efendi
21. Alay, 1. Tabur, 1. Bölük Kumandanı
27 Nisan 1915 (1331)
Seddülbahir civarında Selimbey Çiftliginden
18-19 “M” 331 Kazım


"Sevgili Kardesim,
Ben vatan ve millet ugrunda bana düsen vazifeyi ifa ettim. Artık gerisini
size terk ediyorum. Ben cümlenize hakkımı helal ettim, tabiidir ki siz de
helal edersiniz. Hemsiremin, Ziyanın kemali hasretiyle gözlerinden öperim.
Muhterem amcamın ellerinden öperek dualarını her zaman beklerim. Çoluk
çocugumu evvel Cenabı Hakka sonra vatan ve millete ve sizlere emanet ederim.
Sevgili valideme, aileme, çocuklara güzel bakınız. Tahsillerine himmet
ediniz. Maaslarının tahsisi, icap eden muamelenin ifası için arkadaslardan
alayımızın tabur katibi ve aynı zamanda alay naibi bulunan Hasan Efendiye
yazdım. Bulundugum fırkanın kumandanı Miralay Remzi Beydir. Alay Kumandanı
Binbası Halil Beydir. Bu isimler size lazım olursa kendileri ile muhabere
edersiniz. Binbasımız Sevki Beyde benim gibi tehlikede bulundugu için sag
kalırsa ona da müracaat edersiniz. Kolordu kumandanımız malum oldugu üzere
Esat Pasa Hazretleridir.

Hayvanım hakkında lazım gelen muamele içinde katip efendiye yazdım. Oradaki
hakkımı da çocuklarım için yazdım. Sana çok rica ederim, efradı ailemi,
validemi hiçbir vakit üzme. Daima rıfk ile muamele et. Bana acımasınlar. Ben
mukaddes vatan ugruna terk-i can ettim, bahtiyarım. Cenabı Hâke sizleri de
bahtiyar bulunsun. Baki cümlenizi Cenabı Hakka emanet ederim sevgili
kardesim."

Vatanı için ölümü büyük bir kalp rahatlıgı içinde bekleyen bir adamın
vasiyeti olan bir adamın Çanakkale’yi Çanakkale yapan kahramanlık destanının
özel bir ifadesidir. Yüzbası Kazım Efendi bu mektubu yazdıktan tam 26 gün
sonra hissettigi veçhile sehit olmustur. Yukarıdaki mektup onun son
mektubudur.

55. Alay, 5. Bölükten
Eskisehir’in Ilıca Köyünden Ekderis Ogullarından Ömer Oglu Nasuh, 1306
Inegöl Kazası Muzal Köyünden Resul Ogullarından Mehmet Emin Oglu Mustafa,
1304 Ankara Kalecik Kazasından Dalyasan Köyünden Ibrahim Oglu Hüseyin, 1302 Eskisehir’in Ilıca Köyünden Mehmet Oglu Abdurrahman, 1299

Kerevizdere’de taburun önünde düsmanın yapmıs oldugu büyük bir ileri siper
hazır kıt’a olarak bulunan taburun sinirlerine dokunuyordu. Tümen komutanı
bile, “2. Taburun önünde düsman bu cesareti göstersin... Tuhaf sey!” diyordu
Bu siperi yıkmak, perisan etmek gerekirdi! Fakat bu da büyük fedakarlıga
baglıydı. Yüzbası durumdan etkilenmisti. Tabur komutanıyla görüserek “Biz bu
siperi yıkarız, fakat en sevgili askerlerimden birkaç tanesini feda etmek
lazım.” Diyordu. Yüzbasının bu sözlerini dinleyen biraz mütevazı bir asker
olan Ömer Oglu Nasuh ilerleyerek, “Ben bu siperi yıkarım, sen bana istedigim
arkadaslarımı ver, Yüzbasım!” dedi. Tabur komutanı muvafakat gösterdi.
Yüzbası da lazım gelen talimatı verdi.

Gece pek karanlıktı. Nöbetçilerimiz ve düsman tarafından atılan silahların
kesik sesleri, siperleri saran zifiri karanlıgı yırtmak için haykırıyorlar
gibiydi. Nasuh Onbası; Mehmet Oglu Mustafa, Ibrahim Oglu Hüseyin ve Mehmet
Oglu Abdurrahman’dan olusan küçük ordusunun basında düsman siperlerine dogru karanlıklar içinde süzülüp gitti.

15 dakika sonra, düsman siperinden 4-5 el bombasının sesleri duyuldu. Sonra
bogusma basladı. Bu habersiz hücumdan telas eden düsman, etrafa saskın
kursunlar, maksatsız top ve havan mermisi fırlatıyordu. Top ve havan
mermilerinin açtıgı çukurlardan keskin bayıltıcı ölü kokuları geliyordu.
Herkes Nasuh Onbası ile arkadaslarını bekliyordu. Nihayet 7. Bölük
mıntıkasından haber geldi. Nasuh Onbası vazifesini yerine getirerek sipere
dönmüstü fakat yalnızdı. Mustafa, Hüseyin ve Abdurrahman yoktu. Bunlar da
vazifelerini yerine getirmisler fakat bu ugurda kurban olmuslardı. Yüzbası;
“Arkadaslar hepimiz için bir sereftir.” Diyordu. Düsman siperinin perisan
edilmis oldugunu derhal fark eden tümen komutanı taburu tebrik ediyor ve
Nasuh Onbasının gögsüne kendi eliyle Osmanlı Yıldızı Nisanı takıyordu.

Nasuh Onbası mert ve asil bir eda ile yalnız vazifesini yaptıgını söylüyordu
Nasuh Onbası bu olaydan 4 gün sonra da (24 Temmuz 1915) askerligin en
serefli bir rütbesi olan “SEHITLIK” rütbesini kazandı.

Allah Rahmet Eylesin!
 
MuRaTTK
Co-Admin
Site Yetkilisi
Bir Askerin Siperdeki Ilk Gecesi (1915)
"Sevgili kardesim Müfit Necdet’e
Basları göklere dogru uzanmıs, dagların üzerinde kartallar gibi uçusan
bulutlar, altın kurdelelerle islenirken muhitin sükun ve sukut ile titreyen
kalbinde, karanlıkları yaran zulmetlere meydan okuyan bir seda yükseldi.
“Silah basına!”

Bu emir birkaç sahısta birkaç agızda tekrar edilerek, yansıdı. Artık
gölgeler dolasıyor, fısıltılar çogalıyor. Bazen kısa , sert ve keskin
emirler duyuluyordu. “Düsman taarruz ediyormus” deniliyor ve bu cümleyi
hafif alaycı
bir tebessüm takip ediyordu. Hiçbir yerde hiçbir kimsede olaganüstülük
görülmüyordu. Ölüme karsı gitmeye hazırlanan bu cesur kahramanlar üzerinde
küçük bir tereddüt bile hissedilmiyordu. Yalnız sükun ve intizamla çalısan,
düsmana karsı koyacak, ölümle çarpısacak fakat vatanı kurtarmaya azmetmis,
milletin namusuyla eglenen, yurdun, Türk’ün mukaddesatıyla görülüyordu. Genç
subaylar kılıçlarını kusanıyor, azimkar gözlerle düsman istikametinde
yıldızlardan haber sezmeye ugrasıyorlardı.

Bunlarda benim gibi, hepsi de genç, yeni terfi etmis, gençlik devresinin
atesli ihtirasını yenmeden, gençligin zevk ve emellerine doymadan, vatanın
bagrında alçalmıs çizmelerle, düsmana haddini bildirmek için namuslarına
tecavüz edilmis millettaslarının, hakaret görmüs kardeslerinin intikamını
almak için, din için, namus için, vatan için istikballerini çigneyerek
yurdun istikbali ugruna hudutlara kosmuslardı.

Önde cüretkar adımlarla yürüyen dinç, vakarlı subaylar, arkasında gözleri
vatanın her tarafına sokulmak isteyen düsmana simsekler, atesler saçan bir
kıt’a. Bunlar ayaklarının hareketiyle meydan gelen küçük, hafif çıtırtıları
duymayarak, mehtabın ısıklarından sabahın oluguna hükmeden bülbüllerin
ötüsüne asla ehemmiyet vermeyerek etrafın yesil ormanları arasından
gösterilen istikamette, düsmanı kahretmek için ilerliyordu. Sert, kısa ve
emredici bir ses, gecenin mahsur karanlıgı içinde uçustu; “Istikamet 34
No’lu savunma noktası...!”

Baslar sola, ayaklar sola, mangalar sola döndü. Artık yüksek, çetin çakıllı,
manalı, bir dag tırmanılıyordu. Mesafenin verdigi yorgunlukla terleyen
yüzünü, beyaz “MIM” markalı mendile silerken, kalbimde saklayamayacagım bir
acı duydum. Ruhum ezildi. Gözlerimde hayaller, beynimde birer birer mazinin
tatlı
hayalleri dolastı. Batıya döndüm. Istanbul beyaz ufuklarına dogru 3 senedir
hasret çektigim bir mevcudiyetin hayaline yemin ettim. “Vatanın düsman
ayakları, camileri hac gölgeleri altında görmektense, genç hemsirelerin
namusları ayak altına alınmak, ihtiyar annelerin beyaz saçlarına hakaret
edilmektense, senin; Özellikle senin, “Ey güzel hayal! Düsman kucagında
çırpındıgını duymaktansa , su yüksek tepenin bulutlara karısmıs zirvelerinde
bayragım gibi kırmızı kanlara boyanarak ölümü isterim.” Dedim.

Mukaddesatımı çignemek isteyen, Kabeme haclar yerlestirmek isteyen, bu sefil
düsman leslerinden kan abidesi ve zafer teskil etmeden ölmeyecegim.

Gözlerimde beyaz ve güzel bir hayal, ellerimde ölüm püsküren küçük ve
yuvarlak bombalar oldugu halde yürüdüm. Ilk bombayı sevgilim namına
ateslerken batıya, onun diyarına bulutlarla selamlar hürriyetler yolladım



Oglun Hasan Etem
4 Nisan 1331
(17 Nisan 1915)
"Validecigim,
Dört asker dogurmakla müftehir sanlı Türk annesi!


Nasihat-amiz mektubunu, Divrin Ovası gibi güzel, yesillik bir ovacıgın
ortasından geçen derenin kenarındaki armut agacının sayesinde otururken
aldım. Tabiatın yesillikleri içinde mest olmus ruhumu bir kat daha takviye
etti. Okudum, okudukça büyük dersler aldım. Tekrar okudum. Söyle güzel ve
mukaddes bir vazifenin içinde bulundugumdan sevindim. Gözlerimi açtım,
uzaklara dogru baktım. Yesil yesil ekinlerin rüzgara mukavemet edemeyerek
egilmesi, bana, annemden gelen mektubu selamlıyor gibi geldi. Hepsi benden
tarafa dogru egilip kalkıyordu ve beni, annemden mektup geldi diyerek tebrik
ediyorlardı. Gözlerimi biraz saga çevirdim güzel bir yamacın eteklerindeki
muhtesem çam agaçları kendilerine mahsus bir seda ile beni tebsir
ediyorlardı. Nazarlarımı sola çevirdim cıgıl cıgıl akan dere, bana
validemden gelen mektuptan dolayı gülüyor, oynuyor, köpürüyordu... Basımı
kaldırdım, gölgesinde istirahat ettigim agacın yapraklarına baktım. Hepsi
benim sevincime istirak ettigini, yaptıkları rakslarla anlatmak istiyordu.
Diger bir dalına baktım, güzel bir bülbül, tatlı sedası ile beni teshir
ediyor ve hissiyatıma istirak ettigini ince gagalarını açarak göstermek
istiyordu. Iste bu geçen dakikalar anında, hizmet eri:
-Efendim, çayınız, buyurunuz, içiniz, dedi.
-Pekala, dedim. Aldım baktım, sütlü çay...
-Mustafa bu sütü nereden aldın? dedim.
-Efendim, su derenin kenarında yayıla yayıla giden sürü yok mu?
-Evet, dedim. Evet ne kadar güzel.
-Iste onun çobanından 10 paraya aldım.

Validecigim, on paraya yüz dirhem süt, hem de su katılmamıs. Koyundan simdi
sagılmıs, aldım ve içtim. Fakat bu sırada düsünüyorum. Ben validemin
sayesinde onun gönderdigi para ile böyle süt içeyim de, annem içmesin, olur
mu? Sevket neden içmiyor? Fakat yukarıdaki bülbül bagırıyordu: "Validen
kaderine küssün, ne yapalım. O da erkek olsaydı, bu çiçeklerden koklayacak,
bu sütten içecek, bu ekinlerin secdelerini görecek ve derenin aheste akısını
tetkik edecek ve çıkardıgı sesleri duyacak idi."

Sevket merak etmesin, o görür, belki de daha güzellerini görür. Fakat
validecigim, sen yine müteessir olma. Ben seni, evet seni mutlaka buralara
getirecegim. Ve su tabii manzarayı gösterecegim. Sevket, Hilmi de senin
sayende görecektir. O güzel çayırın koyu yesil bir tarafında, çamasır
yıkayan askerlerim saf saf dizilmisler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu


Ey Allah’ım, bu ovada onun sesi be kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler
bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu. Herkes, her sey,
bütün mevcudat onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti. O dereden ben de
bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık. O güzel yesil çayırların üzerine
diz çöktüm. Bütün dünyanın dagdaga ve debdebelerini unuttum. Ellerimi
kaldırdım, gözlerimi yukarı diktim, agzımı açtım ve dedim :
-Ey Türklerin Ulu Tanrısı! Ey su öten kusun, su gezen ve meleyen koyunun, su
secde eden yesil ekin ve otların, su heybetli dagların Halkı! Sen bütün
bunları Türklere verdin. Yine Türklerde bırak. Çünkü böyle güzel yerler,
seni takdis eden ve seni ulu tanıyan Türklere mahsustur.

"Ey benim Yarabbim! Su kahraman askerlerin bütün dilekleri; ism-i celalini
Ingilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu serefli dilegi ihsan eyle, ve
huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz
askerlerin süngülerini keskin, düsmanlarını zaten kahrettin ya, bütün bütün
mahveyle!"

Diyerek bir dua ettim ve kalktım. Artık benim kadar mes’ut, benim kadar
mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi.

Dünyanın en güzel yerleri burası imis. Yalnız bu memleketlerde dügün olmuyor
Insallah düsman asker çıkarır da, bizi de götürürler, bir dügün yaparız,
olmaz mı? Kadir’e mektup yazdım. Validecigim, evdeki senet vesaireyi
kimselere kat’iyyen vermeyin ve sorarlarsa biz bilmiyoruz deyin. Çantayı al,
sandıga koy. Ben sana vaktiyle anlatmıs idim., bu dünya böyledir. Fakat sen
merak etme. O parayı vermese, adliyedeki adam vermezdi. Hani nasıl aldık.
Yalnız zaman ister. Validecigim, çamasır falan istemem, paralarım duruyor,
Allah razı olsun."
 
MuRaTTK
Co-Admin
Site Yetkilisi
Burdur-Bucak-Kusbaba Köyü
"Hakikatlı validem,


Mahsus selam iderim , iki ellerinden öperim ,hayır duanızı talep ederim.
Hamdolsun ,sıhhatteyim. Insallah sizlerde sıhhattesiniz.

18 Eylül 1915 tarihinde harbe istirak ettik .Simdiye kadar ingiliz
düsmanımızla muharebe itmekteyim. Iste simdi Osmanlı ordusunun kahraman
askerleri,ingiliz düsmanlarımızı kahr iderek tamam denize kadar döktük.Hamd
olsun ,daha çok düsmanlarımızı tepeleyecegiz. Biz Osmanlı askerleriyiz, bize
bu Osmanlılık
birinci padisahımız Osman Gazi’den kalmıstır. Asla geri dönmeyiz. Muharebe
ettigimiz gibi mektup yazmaya elimiz degmiyordu. Biz asker oldugumuz gibi
her daim mektup yazamayız; benim bir mektubuma siz bes mektup yazacaksınız.
Herhalde cevabını gönderiniz, insallah yakın zamanda . Selamet serefini
ihsan eylesin. Elbaki Hüda’ya emanet olasınız. Validecigim meram etmeyesiniz
hamd olsun çok rahatım. Ocak 1916. Oglunuz Ibrahim Çavus.
Adresim: Altıncı Hatem Nizamiye dir.Birinci Taburun Ikinci Bölükgün de,
Birnci Takımın birinci Mangasında diyerek yazınız.

Himmetli Biraderim, Muhammet Efendi, Dayım Yusuf Efendi,
Evvela selam ettikten sonra, saniyen iki ellerinizden buse idem ve yengem
Kadınlara ayrıca ederim. Biraderim hanesi tarafına, Kerim Kadınlara,
Mahdumum Emin Aga’ya ayrıca ederim. Büyük Pederim Ahmet Aga’ya hanesi
tarafına, kızlarına selam ederim. Amcam Mustafa Aga’ya, Muhammet Efendiye,
Dayım Osman Çavus Aga’ya, Hacı Emin Aga’ya cümlenize selam ederim. Bize
selam yok mu diyen ahbaların cümlesine ayrıayrıı selam ederim. Bizim kadına
da selam ederim. Simdiye kadar mektup yollamadıgımın sebebi; Agustos 31
tarihinde Istanbul’dan hareket ettik, Eylül’ün 18’inde Arı Burnu’nun
sagından harbe girdik. 21 Aralık 1915’te düsmanı kahrettik Allah izniyle.

21 Aralık 1915 günü sabah namazının evvel vaktinde düsmanları denize düktük.
4 Ocak 1916’ da hareket ettik Tekirdag’ına geldik. Simdiye kadar benim elim
olmadı,sizde benim nerede oldugumu bilmediniz. Simdiden geri ben haftada bir
mektup gönderirsem sizde haftada bes mektup göndermelisiniz. Ates altında
bir mektup yazdım, 16 Aralık 1915 tarihini atmadım. Simdi bu mektup ile
ikisini birden yolladım. Kusura bakmayınız, insallah yakın vakitte görüsürüz
Ol tarafta her isinizi nasıl ettigseniz beyan ediniz. Sizden aldıgım iki
mektup; biri dayım Osman Çavus, biri biraderim Muhammed Efendiden. Harp
yerinde geldi, vusul buldu,çok memnun oldum. Allah sizleri de memnun eylesin
Emin oldugumuz yeri soruyordunuz. Simdi Tekirdagına geldik,simdilik
burdayız. Biraderim Hakkı Efendiye ,Mustafa Aga’ya ayrı ayrı selam ederim.
Sükürler olsunn paraca sıkılmadım, tütün içmedigim sebeple; çocuklara tütün
içirmeyin. Bir iki ay daha param yeter meram etmeyiniz."

Ömer Onbası
Harp cephesinde Ömer Onbasıdan köyden küçük kardasına,
"Benim nur-i ‘ aynım ve ciger kösem birader-i can beraberim, efendim,
mahsusen selam ve dualar olunub hatır-ı nazikaneleri istifsar kılınmakta ve
gülden nazik demirden pek vüdud-ı nazeninleri daima sıhhat ve afiyet üzere
olup Cenab-ı Hak Teala hazretleri cenabının bilcümle cismi latif ve ruh-i
serifinize sıhhat ve afiyet ihsan edip hak yüzü suyu hürmetine savn-ı
samedaniyyesinde ileriye geriye gitmeyerek masumlar buyara amin. Duaları
Hüdaya amma ba’d ile ithaf olunub eger çi bu taraftan sual-i serif ve
erzani-i latif buyurulursa hafazanallah tarih-i sukkaya degin vücud-i
behbudumuz afeyet üzere olup...

Benim bidancik kardesim Muhammed.
Pek iyi bilinya Muhammed, onbası olduk da hala okuyup yazmak ögrenemedik!
Basçavusumuz Hüseyin Efendiden irica ettim, sana su gözel mektubu yazmaga
basladı. Hele bir kerecik dinleyim dedim; okudu, bisey anlamadım. Ama mektub
böyle yazılırmıs katibcesi bu imis; hoca efendilerden böyle ögrenilirmis;
benim neyime gerek? Koca Basçavusun eline ayagına sarıldım. Yarım saat
ircalar ettim. Hele hele Allah’a bin sükür agzımdan ne çıkarsa
yazıverecegine söz aldım. Ama pek de cahilce seyler söylersem düzeltiverecek
Buna da ben ırazı oldum.

Ne yaparsın, cahil kalmanın sonu iste budur!
Agabeyin Ömer Onbası

Makam-ı Küçük Biraderim Mehmet Efendi
Hatır-ı seriflerinin istifsar idüb mahsus dide-i enverlerini bus edip ol
tarafta bizi sual edenleri ferden ferden selam ve dualar eyleyüb hamd olsun
tarih-i sukkaya degin vücudumuz sıhhat ve afiyet üzere oldugunu arz ile
duanız berekati ile rahatta bulundugumuzu ve selamet ile asude bal-ı
bi-ibtihal kaldıgımızı ba’de’I-beyan ciger kösem makam-ı evladım
ferzendimden ircam sudur ki agan tarafından , laf aramızda , onun kendi
agzından çıktıgı gibi siz efendime yazacagım su sukka-ı hulusi çok irca
ederim. Köyde kimseye okumayasın. Bizim Hüseyin Çavus yeni cahil olmus
derler ve benimle zevklenirler. Sakın ha Mehmed oglum sen sen olasın mektubu
kimseye göstermeyesin. Sen efendim artık kıraat da imla da ögrendim su
mektubumu zahmet çekmeden kendin pek güzel kendine okursun. Ihtiyar amcana
sakın köyün aklı basında agalarından fena sözler getirmege zinhar sebebiyet
verme ki tasaddi etmeyesin. Mehmed Efendi sonra seni ferzend-i
celilü’s-sanıma istemeyerek beddualar okurum.

Söyle bilüp ona göre davranmaya gayret eyle. Baki cümleye ve bütün köy
ahalisine selamlarımla dualarımı edegör. Allah da seni feyzlendire.
Evlatcagızım vesselam ve selavat efendim.

Bölük Emini ve Basçavus Hüseyin
Benim tek kardesçigim Mehmed

Sen bensiz oralarda ne yapıyon? Ne is tutuyon?Haber ver bakalım:Koca nine
zahirelerimizi ögütdü mü? Köyün degirmeni isliyor mu? Simdicik ben kalksam
da köye geliversem bir dilim ekmek bulub verebilin mi? Küçük bınar dastı mı?
Dasmadıysa susuzluk çekersiniz,vah vah.Bana bak oglum:Simdicik çocuklar
delikanlı yerine geçtiler.Sen de davran Koca ninene,köyün ihtiyarlarına
yardım et.Sana ne verirlerse yapıvir,anladın mı? Sen bes vakit namazını
kılıyon mu? Yoksa tenbel tenbel sokaklarda mı dolasıyon? Aman Mehmedim bes
vakit namazını sakın sakın terk idmeyesin.Namazını kılmazsan,orucunu
tutmazsan Hak Te’ala Hazretleri seni sevmez;bes sene sonra asker olunca
yüzünde nur-i pir görülmez.Sonra senin adını bölükte “yüzü savksız
Mehmed”koyarlar.

Bizim köyün mekteb hocası köy hocası olacak adam degildir,büyük ulemadır.Sen
beni dinle,neyine lazım? Hoca efendinin etegine yapısasın.Sen ondan daha
yigirmi bin ilim kaparsın.Bizleri sorarsan,ah oglum bilsen cenk de neler,ne
babayigitlikler gösteriyoruz.
Agabeyin Ömer Onbası
 
MuRaTTK
Co-Admin
Site Yetkilisi
metrekareye 6000 mermi!!! çanakkale..

metrekareye 6000 mermi!!! çanakkale..


Türkiye'ye Japonya'dan bir egitim
heyeti gelir. Temas ve incelemeler yapacak, neticeyi
yetkililere aktaracaklar. Gerektigi kadar da ikili
isbirligi gerçeklestirecek.

Isler buraya kadar çok iyi..

Japon heyeti yurdumuzun bazi bölgelerinde gerekli
incelemelerini yapar. Sonra Bakanlikta toplanirlar.

Heyetin hakkımızdaki tespiti ilginç: "Sizin çocuklarinizda milli Suur yok".

Bizimkiler sasirir! Bizim çocuklarin damarlarindaki kan milli duygumuzun kaynagidir." Yine de fazla ses
çikarmazlar! Ne de olsa misafirdir !

Bizimkiler sorar, "Peki, Sizin gençlerinizde milli suur var
midir?"

Japon uzmanlari anlatmaya baslar:

Biz gençlerimize ilk mektebe baslamadan "sok testler"
uygulariz. Mesela uçak gibi hizli giden trenlerimize
bindirir, bir tur yaptiririz. Çok katli yollardan da
geçen tren, onlari söyle bir sarsar. Mini mini
çocuklarimiz teknolojinin bu bas döndürücü neticesini
görerek bir sok olurlar.

Sonra...

Bu soktan sonra Hirosima'ya götürürüz. Bölgeyi aynen
koruyoruz. Bombalanmis bu bölge hakkinda
bilgilendirir; degil hayvan, bitkinin bile
yesermedigini gösteririz. Ve deriz ki "Eger sizler
çalismaz, sizden öncekileri geçmezseniz vataniniz,
iste böyle düsmanlar tarafindan bombalanir. Hiç bir
canli yasamayacak biçimde size birakip giderler.
Çalisirsaniz, bindiginiz hizli trenleri bile geçecek
yeni vasitalar yaparsiniz. Gerisi sizin bileceginiz
is. Çocuklarimiz bununla ikinci bir sok daha yasarlar.

Sizlere sunu hatirlatalim ki, Türkiye'de birçok teknik
elemanlarimiz bulunmaktadir. Bunlarin herhangi birine
bu konuyu sorabilirsiniz."

Bizimkiler şaşkınlık içinde sorarlar :"-Peki ya Türkiye için tespitiniz varmi? Varsa Gözlemleriniz
nedir?

-Japonlar elbette var derler. Bizimkinden çok daha
önemli. Bir tanesi Çanakkale Savaslari'nin oldugu
bölge. Bu bölümü gençlerinizin sok olmasi için yeter
de artar bile. Bir metre kareye alti bin merminin
düstügü savasta, Türk'ler herseye ragmen galip
çikiyor, olamayacagi olur hale getiriyorlar. En son
teknolojiye ve donanima meydan okuyarak,inancin galip
geldiginin ispatini yapiyorlar. Üstelik karsilarinda
tek bir düsman degil, müttefik güçler; sizin
tabirinizle yetmis iki millet var.

Evet M2'ye 6000 Mermi!...

M2'ye 6000 Mermi!...

6000 Mermi!...

bilenininiz varmıydı ?
 
coldzy
Forum Kalfası
muratlove803 demiş ki:
Çanakkale'de Mehmetçiğe kimyasal silah
Çanakkale Zaferi'nin 90. yıldönümü kutlanıyor. Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nden çıkan yeni bir belge, savaşla ilgili korkunç bir gerçeği ortaya çıkardı: İtilaf Devletleri Mehmetçiğe karşı kimyasal silah kullandı. Savaşı anlatan rakamlar ise oldukça manidar. 10 bin askerimiz kayıplara karışmış.
20 Temmuz 1915. Yer Çanakkale... Savaş bütün dehşetiyle sürüyordu. Reuter Telgraf Ajansı'nın Çanakkale muhabiri, Londra'daki ajans merkezine savaşın gidişatını anlatırken insanî boyutu öne çıkan bir haber geçer: "Türkler pek merdane ve soylu bir tarzda harp ediyor. Bunlardan biri şiddetli ateş altında olduğu halde askerlerimizden birinin yarasını sarmak gayretinde. Diğeri yaralı bir Avustralyalı askerin yanına bir şişe su bırakarak insanî bir harekette bulunuyor. Mert Türk askerlerinden bir başkası İngiliz siperlerinden uzak bir mevkide yaralı düşüp saatlerce aç ve güçsüz kalan İngiliz askerine ekmek vererek yüce bir davranış gösteriyor. Türklerle çarpışan İngiliz askerlerinin hemen hepsi Türkler tarafından İngiliz esirlere iyi muamele yapıldığı konusunda hemfikir."
Çanakkale Boğazı girişinde batan Saphir adlı Fransız denizaltısından Türk askerleri tarafından kurtarılan Elektrik Çavuşu Logal ailesine gönderdiği mektupta, nasıl bir esaret geçirdiğini şu cümlelerle anlatıyor: "...Tahlisiye sandalı gelinceye kadar yarım saat suda kaldık. Kurumuş yapraklar gibi tir tir titriyorduk. Lakin bereket versin, Türk zabitleri bizi pek hoş karşıladı. Sandal içinde zabitlerden birisi bana ceketini bile verdi. Türk mülazımı kıyafetine girdim. Bizi hemen ısıttılar. Bir şişe rom getirdiler. Bir nefesçik rom çekmek, bilsen ne kadar büyük bir iyilik icra etti. Bizi bir kışlaya götürdüler. Orada bize elbise verdiler. Zira denize düşerken çırılçıplak olmuş idik. Bizi İstanbul'a getirdiler. Bulunduğumuz mahalleye arada sırada Türk zabitler geliyor. Bize sigara paketleri ikram ediyorlar. Hemen ekserisi Fransızca biliyor. Halbuki biz başka türlü muamele göreceğimizi zannediyorduk."
Çanakkale'de sadece askerler savaşmadı. Aynı zamanda, farklı dünya görüşleri de mücadele etti. Hem de insan olma konusunda... Düşmanının canını kurtarmak için çırpınmak, matarada kalan bir yudum suyu düşman askerine vermek başka türlü nasıl izah edilebilir ki? Reuter muhabirinin geçtiği haber ile Çavuş Logal'ın ailesine gönderdiği mektup bu örneklerden sadece birkaçı. Ancak, madalyonun bir de öteki yüzü var. İtilaf Devletleri, Çanakkale'de direnen Osmanlı askerini yok etmek için her türlü yolu denemekten çekinmedi. Uluslararası savaş kuralları yok sayılıp siviller katledildi, hastaneler bombalandı. Dahası topyekûn bir öldürme operasyonu için kimyasal silahlar bile kullanıldı.
Mehmetçik gaz karşısında çaresiz
Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde görevli uzmanlarca ortaya çıkarılan yeni bir arşiv belgesinde İtilaf Devletleri'nin Türk askerlerine karşı boğucu türden gaz içeren kimyasal silah kullandığı belirtiliyor. Belgeye göre, Osmanlı askeri kimyasal silahlar karşısında çaresiz kalıyor. Belgede gazın hangi ülke kuvvetleri tarafından kullanıldığı belirtilmiyor. Verdiği zarar konusunda da bir bilgi yok. Fakat, araştırmacılar binlerce askerin kimyasal silahların tesiriyle şehit düşme ihtimalinin olduğunu belirtiyor ve muhtemelen İngilizler tarafından böyle bir yola başvurulduğu görüşünde birleşiyor.
2 Temmuz 1915 tarihinde Başkumandan vekili namına Müsteşar imzasını taşıyan ve cepheden Hariciye Nezareti'ne gönderilen belgede düşman kuvvetleri tarafından kimyasal silahlar kullanıldığı belirtilip tarafsız ve dost devletlerin olayı protesto etmesi isteniyor. Dost devletlerin insanlık dışı bu hadiseyi protesto ettiğine dair bir bilgiye rastlanmıyor; ama bu belge Çanakkale'yi kimyasal silahların kullanıldığı savaşlar arasına sokuyor. Daha önce 19. yüzyılın sonlarında Fransızlar Almanlara karşı zehirli gaz kullanmış, aynı şekilde Almanlar da Fransızlara misillemede bulunmuştu.

helal olsun hocam ellerine emeğine sağlık sen harika şeyler katıyosun bu foruma..
 
Dtkn
Çırak
CANAKKALE SAVASLARI


Birinci Dünya Savasi´nda , Osmanli Devletinin Canakkale Bogazini ele gecirmeye ve Istanbul´u isgal etmeye yönelik Ingiliz - Fransiz ortak harekatina karsi yürüttügü savunma savaslarina Canakkale Savaslari denir. Osmanli topraklarina karsi böyle bir harekat 1904 - 1911 arasinda Ingiltere´de planlandi.Agustos 1914´den itibaren Canakkale Bogazi girizs cikislari
kontrol altina aldi.Kasim 1914´te Osmanli Devleti ile itilaf devletleri arasinda savas baslayinca plan uygulanmaya baslandi... Kasim - Aralik 1914´te Ingilizler, Seddülbahir ve Kumkale tabyalarini topa tuttular. Iki Ocak 1915´te Ingiliz hükümeti Canakkale Bogazinin ele gecirilmesi kararini aldi. ( Deniz Kuvvetleri Bakani Winston Churchill ) 28 Ocak1915´te Deniz harekati karari verildi. 19 Subat 1915´de Canakkale Savaslari fiilen basladi. Bogazin dis tabyalari tahrip edildi. Bombardimana 12 büyük zirhli ve diger gemiler katildi. Deniz savasinin yeterli olmayacagi anlasilarak cikarma karari verildi. dis tabyalarin 19 Subat´ta tahribi ( Toplam 19 top ) sonucu Italyanlar Itilaf Devletlerine meyletti , Ruslar telaslandi ve Istanbul´un Yunanlilarinin eline gececeginden korkarak 40.000 kisilik bir yardimci kuvvet göndermeyi teklif etti ; ancak , Ingiliz ve Fransizlar bogazlari Ruslara vermeyi vaat ettiler. Asil cikarmanin 18 Mart´ta olmasina karar verildi. Orta tabyalar sürekli bombardiman edildi , dis tabyalar icin karaya asker cikarildi. Bogazda mayin arama ve temizleme isi sürekli uygulandi.
18 Mart 1915´te düsmanin Büyük Taarruz´u sabah saat 11:00 de basladi. 18 büyük zirhli , bircok muhrip ve denizalti mevcut idi. Toplam 506 topa karsilik savunmada toplam 150 top vardi. Sonuc ayni gün 17:45 te alinmisti. Iki Ingiliz , Bir Fransiz zirhlisi agir yara aldi , üc gemi karaya oturdu. Kayiplarimiz kirkdört sehit , yetmis yarali , sekiz top idi.

Neticede , düsman bogazi denizden gecemeyecegini anlamistir. Avustralya´dan Kanada´ya kadar sömürgelerden toplanan askerler de savasa sürülmüstür. Bu gruptan en savasci askerler : "Australia and New Zealand Army Corp." , "ANZAK" lardir.

25 Nisan 1915 Canakkale Savaslarinin en kanli muharebeleri baslamistir. Sabahin erken saatlerinde Ingiliz , Fransiz ve ANZAK kara - deniz birlikleri , Seddülbahir ve Ariburnu´na , 70.000 kisi ile 109 harp gemisi , 308 tasit gemisi desteginde cikarma yapti. Ayni anda Fransiz birlikleri Kumkale´ye yaniltici kücük bir cikarma yaptilarsa da tutunamadilar. Ariburnu´na cikan ve Conkbayiri´na dogru ilerleyen Ingiliz birliklerini , Mustafa Kemal´in komuta ettigi 19. Tümen karsiladi. Mayis , Haziran , Temmuz aylari boyunca gögüs gögüse kanli carpismalar oldu. 9 Agustos ve 20 Agustos´taki büyük saldiri ve geri püskürtülmeden sonra Canakkale´yi karadan da gecemeyeceklerini anlayan Ingiliz ve Fransizlar Kasim 1915´ten itibaren savasi sona erdirmeye karar verdiler ve 9 Ocak 1916´da son düsman kuvvetleri de cekildi. Savas boyunca 300.000 kadar itilaf Devletlerinden , 250.000 kadar Türk askerinden kayip oldu.
 
Dtkn
Çırak
Çanakkale Savaşları Anzaklar​

Birinci Dünya Savaşı'nda, İngilizlere destek vermek amacıyla oluşturulan birliklere ANZAK (Anzac) adı verilmiştir. Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu anlamına gelen (Avustralia and New Zeland Army Corps) kelimelerinin baş harflerinden meydana gelmiş bir kısaltmadır.

Birinci Dünya Savaşı'nın başlaması ile birlikte İngiltere de savaşa girmiş, anavatanın nasıl destekleneceği konusunda Avustralya ve Yeni Zelanda hükümetleri de çalışmalara başlamıştır. Ama üstünde durulacak diğer bir husus ise Yeni Zelanda ve Avustralya halklarının emperyalist saldırılara karşı olmasıydı. Büyük devletlerin küçük devletleri sömürmesini kınıyor, bağımsızlık akımını destekliyorlardı. Bu husus "The Story of Anzac" adlı eserde; "Avustralya ve Yeni Zelanda hiç şüphesiz harp istemiyorlardı. Fakat bir diğer gerçek, genç kuşağın bir harp patladığı taktirde donanmada görev almak isteğiydi" şeklinde belirtilmiştir. Ayrıca Avustralya ve Yeni Zelanda meclisleri istedikleri taktirde tarafsız kalabilirlerdi.

Gerçi iki ülke de I.Dünya Savaşı'na İngiltere yanında katılırken askerlerinin gerektiğinde Avrupa, Mısır ya da Kuzeybatı Hindistan'da farklı cephelerde kullanılabileceğini biliyorlardı. Ancak bu kararı alırken ilk düşündükleri şey doğaldır ki, bölgelerindeki Alman askeri tehdidiydi. Diğer bir deyişle savaşa girişlerinin temel nedeni, İngiltere'ye yardım olduğu kadar kendi güvenlikleriydi. Daha öncede belirtildiği gibi, İngiltere'nin Güney Pasifik'teki askeri varlığı aslında, bu iki ülke güvenliğinin temelini de oluşturuyordu.

I.Dünya Savaşına kadar önemli bir silahlı güce sahip bulunmayan Avustralya'da mevcut kuvvetler sadece bölgesel teşkilâttan ibaret idi. Savaşın başlaması ve İngiltere'nin de savaşa başlaması üzerine, imparatorluğun diğer dominyonları arasında Avustralya da İngiliz hükümetinden 29 Temmuz 1914 tarihli bir şifre almıştır. Bu şifre telgrafta, savaş boyunca Anavatanın nasıl ve ne ölçüde desteklenebileceği sorulmakta ve kararın kısa zamanda bildirilmesi istenmekteydi.

Avustralya hükümeti, yaptığı kabine toplantısı ve komutanlarla varılan mutabakat sonunda verdiği cevapta; 1)Donanmanın Britanya Amirliği emrine verileceğini, 2) Oluşturulacak 20 bin kişilik bir sefer kuvvetinin de İmparatorluk Hükümeti'nin uygun göreceği yere gönderileceğini ve savaşın devamı boyunca devamlı olarak ikmalinin sağlanacağını, teklif ve taahhüt etmiştir.

Savaş kararı alındıktan sonra hazırlıklar başlamıştır. Önce askere alma işine girişilir ve duyurular yapılarak merkezler oluşturulur. Halkta savaşa katılma talebi oldukça büyüktür. Ve kayıtlardan sonra askerler kamplarda hızla eğitimden geçirilerek, savaşa hazırlanırlar. Böyle büyük bir savaşa ilk defa katıldıkları için organizasyonda sorunlar çıkar ve aksayan yönler olur. Bu aksaklıklar da İngiltere'den gelen askeri uzmanlar vasıtasıyla giderilir. İki ülke birliklerinin katılmasıyla kısa zamanda meydana gelen ve Avustralya ve Yeni Zelanda Kolordusu (ANZAK) adını alan bu Kolordunun iki tümeninden biri tümüyle Avustralya birliklerinden kurulan 1. Avustralya Tümeni idi. Diğer Tümen ise 4. Avustralya Piyade Tugayı, 1. Avustralya Hafif Süvari Tugayı ile Yeni Zelanda Bindirilmiş Piyade Tugayı ve Yeni Zelanda Sahra Topçu Alay'ından oluşturulmuştur. Bu karma tümene Avustralya ve Yeni Zelanda Tümeni yada kısaltılmış olarak (NZ. ve AN.) Tümeni adı verilmiştir. 1. Avustralya Tümenine General Bridges Karma Tümene ise General Goodley komuta ediyordu.

Ayrıca oluşturulan bu ANZAK birlikleri içinde Maori ve Ranatongan adı verilen yerliler de bulunuyordu. Maoriler cengaver kabileler idi. 1915 yılı Şubatında Gelibolu cephesinde Türklere karşı çarpışmak üzere gönüllü yazıldılar. Ama değil Gelibolu'nun, Türkiye'nin bile nerede olduğunu dahi bilmiyorlardı.

18 Mart 1915'de müttefik kuvvetleri Çanakkale Boğazında bir yenilgi ile karşılaşınca, denizden yapılacak saldırıyla deniz yolunun açılamayacağını, bununla birlikte karadan da bir çıkarma yapılması gerektiğini ve duyulan ihtiyacın karşılanması için de Anzak kolordusunun cepheye getirilmesi kararı alındı.

Gelibolu Yarımadası'na Müttefik donanmasının desteğinde çıkarma yapılacağı resmen belli olunca, Mısır'daki askeri kamplarda hazırlıklar hızla tamamlandı.

Anzak birlikleri çöl yaşamından kurtulup, biran önce yola çıkmak için iyice sabırsızlanmaktadırlar. Sonunda hareket günü gelir ve Şubatın erken saatleriyle birlikte, kendilerini Limni adasına götürecek gemilere binmeye başlarlar.

Limni adası, coğrafik konumu-hem Çanakkale Boğazına yakın oluşu hem de geniş Mondros Limanı-nedeni ile stratejik bir değere sahiptir. Ayrıca ada İngiltere açısından, Kıbrıs ve Mısır'a giden ulaşım yolu üzerinde bulunması sebebiyle de özel bir önem taşımaktadır. Bu nedenledir ki Limni adası ve Mondros Limanı, I.Dünya Savaşı sırasında ve özellikle Çanakkale Savaşları boyunca, Müttefik Donanmasının Doğu Akdeniz'deki başlıca üssü olarak kullanılmıştır.

Limni'de kaldıkları süre içinde, askerlere çıkarma harekatı için eğitim verilir. Farklı ülke birlikleri arasında ortak askeri yönetim ve işbirliği çalışmaları yapılır, eksikler giderilir. Ayrıca İngiliz ve Fransız generalleri Limni'de biraraya gelip çıkarma planıyla ilgili gerekli değişiklikleri ve önemli noktaları görüşerek, son şeklini verirler.

Gerçekten de Anzaklar 25 Nisan 1915 Pazar günü sabahın erken saatlerinde başlayan çıkarma ile Gelibolu Yarımadası'ndaki savaşa katılmış oldular. O günden 9 Ocak 1916'ya kadar süren çok kanlı ve çetin çarpışmalar içinde, savaş yetenekleriyle, cesaretleriyle temayüz eden bu savaşçılar, kendilerinin bir sömürge insanı değil, milli bir karakter taşıyan Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar oldukları duygusunu da gittikçe pekiştiren bir inanca sahip olmak imkânına kavuşmuşlardı.

Çıkarmanın nasıl başlatılacağına ilişkin plan aslında teknik ve karmaşıktır. Yapılan çıkarmanın nasıl olduğu ne gibi duygular yaşandığı ve sonuçları hakkında elde edilen bilgiler, Çanakkale'de savaşmış olan askerlerin hatıralarından alınmıştır. Konu ile ilgili yapılan araştırmalar ve ortaya konan eserler, bu hatıralar ışığında hazırlanmıştır.

İngiliz tarihçisi Niget Steel (Defeat at Gallipoli) "Bir Yenilginin Destanı; Gelibolu" adlı eserinde Gelibolu'ya yapılan çıkarmanın nasıl başlatıldığını şöyle anlatmaktadır.

"Üçüncü Avustralya Tugayına bağlı kuvvetler şafaktan önce iki hücum dalgası halinde Kaba Tepe'nin kuzey kıyısına çıkacaklardı. İlk sıradakilerin yedeğe alınması saat 02:35'te tamamlanmıştı.

Ancak gemiler etrafı aydınlatan ay batıncaya kadar, yaklaşmak için harekete geçemediler. Aslında 23 Nisan'da yapılması düşünülen ilk plâna göre çıkarma karanlıktan yararlanabilmek için, saat 02:30'da başlatılacaktı. Ne var ki 25 Nisan 1915 sabahı ay 02:57'ye kadar batmamış 04:00'da doğacak günün ilk ışıklarına kadar sadece bir saatlik bir süre kalmıştı. Sonunda ay, saat 03:00'te batar. Aynı anda da savaş gemileri, dalgalar halinde sahile doğru ilerleyen asker dolu botları saatte 5 deniz mili kadar yavaş bir hızla izlemeye başlar. Savaş gemileri ilerlerken, buharlı çatanaların sonuncuları da yedekleri olmak üzere harekete geçer. Bundan sonra savaş gemileri makinelerini durdurur ama, demir atmazlar.Kendi hızlarıyla on dakika kadar kıyıya doğru ilerleyip saat 03:30'da ve kıyıdan iki buçuk mil kadar açıktalarken megafonlarla, yedeklere ilerlemeleri emri verilir. Çıkarma başlamıştır..."



 
Dtkn
Çırak
Böylece başlayan çıkarmanın ilk günü ve onu izleyen günlerde şiddetli ve kanlı çarpışmalardan sonra ortaya çıkan durum Anzaklar ve müttefikler adına hiç iç açıcı değildi. Hiçbir savaş deneyimi olmayan ve Türkleri dahi tanımadan onlarla savaşan bu Anzaklar tam bir şaşkınlık içinde kalmışlardır.

Gelibolu'daki askerler, Haziran ve Temmuz aylarını Seddülbahir'de zamanında ve sağlam bir stratejik kararın gereksiz kılacağı bir dizi savaşta çarpışarak ve ölerek geçirmişlerdir. Churchill; hem Gelibolu yarımadasında, hem de Çanakkale Boğazı'nda iyi desteklenmiş ve başarılı bir taarruzdan elde edilecek stratejik kazançların o sıralardaki herhangi bir kazançtan kat kat daha üstün olduğunu iddia ediyordu. Gelibolu seferini mümkün olduğu kadar çabuk tamamlamak, hem asıl hedeflerin tümünün elde edilmesini sağlayacak hem de İtilaf devletlerinin tümünün bütün kaynaklarının Batı Cephesi'nde Almanlara yöneltilmesine olanak tanıyacaktı.

13 Temmuz'da Rusya'ya karşı başlatılan Avusturya-Alman taarruzunun ilk başlardaki büyük başarısı, Rusya'nın savaşta kalma ihtimalinin tehlikeye sokar gibi görünmüştü. Gelibolu seferi, Çanakkale Boğazı'nı aşarak Rusya'ya doğrudan doğruya yardımın tek uygulanabilir yöntemiydi. Rusya'nın savaşta tutulması için Gelibolu'nun yaşamsal önem taşıyan bir rolü vardı ve Hamilton' ında Gelibolu seferini bir an önce bitirip tümenlerini Batı Cephesi'ni desteklemek üzere geri getirmesi gerekli görülüyordu.

Yaz aylarında çarpışmaların çoğu Seddülbahir'de gerçekleşmişti ancak, Hamilton Anzak'ta (Arıburnu) önemli bir başarı şansının var olduğunu daha ilk baştan biliyordu. Anzak kolordusu Mayıs başlarından beri pasif kalmışsa da, Birdwood ve kurmayları boş durmamışlardı. Anzak mevzisinin fiziki gerçeği, bir cephe saldırısının başarılı olma şansının bulunmadığını gösteriyordu.

ANZAK'lar özellikle Gelibolu'daki çıkarmada ve Arıburnu'ndaki çarpışmalarda büyük mücadeleler vermiş, fakat bu mücadele sonunda ne ANZAKLAR, ne de onları kullanmaktan kaçınmayan İngilizler başarı sağlayamamışlardır. Bu savaşta ANZAK'ların rollerini anlamak oldukça zordur. Çünkü daha önce de ifade edildiği üzere, onlar hakkındaki bilgiler hatıralardan alınmıştır ve bu hatıralar üzerinde durularak eserler hazırlanmıştır.

Anzakların Çanakkale Cephesi'ndeki faaliyetlerine son vermeden önce ANZAK'ların savaştaki anılarına ve Türkler hakkındaki görüşlerine değinmek gerekir. Konuya çıkarmanın ilk günlerinde bir askerin yaşadığı anları anlatan bir örnekle başlamak yerinde olacaktır.

"...İnsan ileride, Çanakkale Boğazı'nın Ege'ye açılan ağzını seçebiliyor. Silahların gürültüsü ve uğultusu giderek belirginleşiyor. Bu sabah hava çok güzeldi. Acaba gece nasıl olacak? İyi yedim... Şimdi silahlardan çıkan kıvılcım ve ateşleri de görebiliyorum. Acaba ölüm, çevremdekilerden kimleri seçti? Merak ediyorum... Ölümden en ufak bir şekilde korkmuyorum. Tek istediğim kritik bir anda vurulup düşmemek..."

Şimdi de sırasıyla bu savaşın içinde bulunmuş ve orada Türklerin nasıl mücadele verdiğini görmüş, haklarında hiçbir şey bilmeden savaşmak için topraklarına geldikleri bu insanlar hakkındaki görüşlerini anlatan ANZAKLAR'ın anılarına yer verelim.

Yeni Zelanda 1894 doğumlu 97 yaşında. Gelibolu'ya çıkarma ile geliyor. 21 Haziran 1915'e kadar kalıyor. Yaralanınca geri yollanıyor. Çıkarma, Serçe Tepe, Bomba Sırtı, Kirte muharebelerine katılmış; Russel John James Weır.

"Türkler ve Türkiye hakkında hiçbir bilgim yoktu. Mısır'da 4 ay eğitim gördükten sonra, ilk çarpışmanın nerede olacağını bilmiyorduk. Hayır. Eğer tam ve içten cevabımı isterseniz söyleyeyim. Biz Çanakkale'ye Türklerle savaşmak için gittik, arkadaşlık yapmaya değil.

Türklerle çarpıştığımız sürece, onlar hakkında şahsi bir fikir edinemedim. Onları göremiyorduk bile.

Siperlerde üşüyor ve sadece tek bir şey yapmaya uğraşıyorduk: Sağ kalmak.

Onların dürüst, Almanlardan daha dürüst savaşçı olduklarını düşünüyorum. Ayrıca savaşa, istememelerine rağmen, Almanlar tarafından sokulduklarını düşünüyorum. Bunlar, bir zaman ki düşüncelerim. Şimdi herşey bitti...

Sadece (eski) Türk askerlerinden biriyle tanışmak isterdim. Türkler de aynı şeyi yapıyor, ülkelerini savunuyorlardı."

Bir Anzak askerinin günlüğünde şu satırlar göze çarpmaktadır:

"3/5/1915... Yamaçlarda cesetler inanılmaz şekilde asılıp kalmış. Dere yatağına doğru koşan yiğitlerin ürkütücü yaralarla ve kanlar içinde dönüşlerini görmek... Korkunç bir şey, hiç unutmayacağım. Zavallı bir Yeni Zelandalı asker yaralanmış, çıldırmış bir şekilde yanından geçen herkese sarılıp onu da kana bulayarak geliyordu. Bazıları ise, düştüğü yerde son nefesini verip öylece kalıyordu..."

Yine savaşlarda görev almış bir Anzak askeri Türkler hakkındaki düşüncelerini şu şekilde dile getirmiştir.

Avustralyalı, 1895 doğumlu. 96 yaşında. 4. Piyade Taburundan. 25 Nisan 1915'te çıkarmayla gelip, 20 Ağustos 1915'te ayrılıyor. Bomba Sırtı, Serçe Tepe, Kanlı Sırt çarpışmalarına katılıyor. J.J.RYAN.

"İyi dürüst ve cesur askerdiler. Nereye gittiğimizi bilmiyorduk. Ne Türkiye, ne de Türkler hakkında bilgimiz yoktu. Türk askerleri cesurdu, ölmekten korkmuyorlardı. Sivil Türk ile temasımız olmadı. Askerler silah donanımı ve beslenme açısından yetersiz görünüyorlardı.

Türkiye'yi ve Türkleri de hiç tanımıyorduk. Çıkartıldığımızda bile askeri yöneticiler bize hiç bilgi vermemişlerdi. Hedefimiz, amacımız neydi onu bile tam bilmiyorduk."

Avustralya ve 1891 doğumlu 11. Hafif Süvari Birliğinden. Yüz yaşında. Yarımadayı son ikiyüz kişiyle terk edenlerden. Bir çok mücadeleye katılmış. Çeşitli çarpışmalarda görev almış: E.W.BARTLETT.

"Onlar da bizim gibi ülkeleri için savaşıyorlardı. İyi ve dürüst savaşçılardı. Hayır. Çok dürüst çarpıştılar ve bizim gibi dürüst kuvvettiler. (Savaşta) Her iki taraftan da değerli insanlar kaybedildi."

Avustralyalı 1884 doğumlu. 97 yaşında. 28. Birlikden Gelibolu Yarımadasına Temmuz 1915'te çıkmış. Kasım sonunda şiddetli dizanteri nedeniyle hastalanmış. Conkbayırı çarpışmalarına katılmış: C.J.HAZLITT.

"Avustralya'yı terk ettiğimizde Türkiye'ye gideceğimizi bilmiyorduk. Gerçekte, Fransa'ya gideceğimizi düşünüyorduk. Ben işaretçi ve koşucu idim. Normal bir 24 saatlik yaşamımız vardı. Türklerle bizzat temasım olmadı. Türklerin dürüst savaşçılar olduklarını düşündüm. Esirlere de çok iyi bakıyorlardı. Gelibolu'da kaldığım süre içinde Türklerin herhangi bir çirkin ya da alçakça tutum ve eylemini işitmedim. Oysa daha sonra gittiğim Fransa'da deneyimlerim çok farklı oldu. Tüm harekâtın, iki taraftan da binlerce kaliteli genç insanın katliamı olduğunu bir sonuç vermediğini düşünüyordum. Savaş da zaten budur."

Anzak kuvvetlerinin 11.Birliğinden olan ve 6 Mayıs-10 Haziran 1915 tarihleri arasında Gelibolu Yarımadası'nda siper savaşlarına katılan William Daniel Devis ise o günleri şöyle anlatmaktadır:

"Avustralya birlikleri ülkeden ayrıldıklarında nereye gidecekleri belli değildi. Türkiye ile savaşta değildik. Ateşkes sırasında ölülerimizi gömerken, bir kez görebildim onları. Sonrası, gene savaştı...

(Türkler hakkında) Özel ve kesin bir düşüncem yoktu. Sadece onlar bizi, biz de onları öldürmeye çalışıyorduk. Yaralanıp erken döndüm. Sağ dönebildiğime seviniyorum. Ülkem için elimden geleni yaptığıma inanıyorum. Birçok arkadaşım benim kadar şanslı değildi.

Verdiğimiz örneklerde de görüldüğü üzere, savaşa bizzat iştirak eden bu insanların, kim olduklarını dahi bilmediği, sadece Türkleri savaşta tanıma imkanı bulmalarına rağmen, Türkler hakkındaki düşünceleri olumsuz değildir. Aksine Türkleri yüceltmişlerdir.

Anzaklar Çanakkale'ye gelmeden önce Türklerin barbar insanlar olduğunu düşünüyorlardı. Gelibolu'da yapılacak çıkarmaya gelen bu insanlar bu duyguları bir kenara bırakmış, geri dönerken bu düşünceleri değişmiş. Türklerin, barbar değil, tam tersine, esire dahi misafir hürmeti gösteren, kahraman ve iyi niyetli insanlar olduğu imajı doğmuştur. Zaten Avustralya'nın çalışmak için ülkeye işçi olma talebini ilk önce Türkiye'ye yapması bu imajın en iyi göstergesidir.

Çanakkale Cephesi'nden (Gelibolu'dan) çekildikten sonra, tekrar Mısır'a intikal eden Anzak Kolordusu, burada Avustralya ve Yeni Zelanda'dan gelen yeni kuvvetlerle takviye edilerek iki kolordu haline getirilmiştir.

Bu kolordulardan biri Ortadoğu Cephesi'nde Türk ordusu karşısında savaşmak üzere kalmış, diğeri ise Fransa'ya nakledilerek Batı Cephesi'nin İngilizler tarafından tutulmakta olan kuzey kesiminde görevlendirilmiştir.

Anzakların Gelibolu Yarımadası'ndaki savaşlarda verdikleri kayıp; 26.094'ü Avustralyalı, 7.571 i Yeni Zelanda'lı olmak üzere toplam 33.665'tir.

Çanakkale savaşları sırasında İngilizlerin hazırlamış olduğu ordularda yer alan bu Avustralyalı ve Yeni Zelandalı insanlar, hiç tanımadığı topraklarda ve hiç bilmediği insanlarla, ayrıca neden ve hangi amaçla savaştıklarını dahi bilmeden, mücadele vermiş, bu mücadele sonucunda, kendi topraklarını savunmak istemekten başka hiçbir amacı olmayan Türk insanının (askerinin) kanını dökmek, aynı ölçüde kendi kanlarını da akıtarak, ellerinde koca bir hiçle savaşa son vermişlerdir.

Bu savaş sırasında Anzakların tek kayda değer elde ettikleri, "dominyon halklarına ve Anzakların, kendilerinin bir sömürge insanı değil, milli bir karakter taşıyan insanlar oldukları duygusunu da kazandırması"dır.

_________________________________________________________________
 
Dtkn
Çırak
Böylece başlayan çıkarmanın ilk günü ve onu izleyen günlerde şiddetli ve kanlı çarpışmalardan sonra ortaya çıkan durum Anzaklar ve müttefikler adına hiç iç açıcı değildi. Hiçbir savaş deneyimi olmayan ve Türkleri dahi tanımadan onlarla savaşan bu Anzaklar tam bir şaşkınlık içinde kalmışlardır.

Gelibolu'daki askerler, Haziran ve Temmuz aylarını Seddülbahir'de zamanında ve sağlam bir stratejik kararın gereksiz kılacağı bir dizi savaşta çarpışarak ve ölerek geçirmişlerdir. Churchill; hem Gelibolu yarımadasında, hem de Çanakkale Boğazı'nda iyi desteklenmiş ve başarılı bir taarruzdan elde edilecek stratejik kazançların o sıralardaki herhangi bir kazançtan kat kat daha üstün olduğunu iddia ediyordu. Gelibolu seferini mümkün olduğu kadar çabuk tamamlamak, hem asıl hedeflerin tümünün elde edilmesini sağlayacak hem de İtilaf devletlerinin tümünün bütün kaynaklarının Batı Cephesi'nde Almanlara yöneltilmesine olanak tanıyacaktı.

13 Temmuz'da Rusya'ya karşı başlatılan Avusturya-Alman taarruzunun ilk başlardaki büyük başarısı, Rusya'nın savaşta kalma ihtimalinin tehlikeye sokar gibi görünmüştü. Gelibolu seferi, Çanakkale Boğazı'nı aşarak Rusya'ya doğrudan doğruya yardımın tek uygulanabilir yöntemiydi. Rusya'nın savaşta tutulması için Gelibolu'nun yaşamsal önem taşıyan bir rolü vardı ve Hamilton' ında Gelibolu seferini bir an önce bitirip tümenlerini Batı Cephesi'ni desteklemek üzere geri getirmesi gerekli görülüyordu.

Yaz aylarında çarpışmaların çoğu Seddülbahir'de gerçekleşmişti ancak, Hamilton Anzak'ta (Arıburnu) önemli bir başarı şansının var olduğunu daha ilk baştan biliyordu. Anzak kolordusu Mayıs başlarından beri pasif kalmışsa da, Birdwood ve kurmayları boş durmamışlardı. Anzak mevzisinin fiziki gerçeği, bir cephe saldırısının başarılı olma şansının bulunmadığını gösteriyordu.

ANZAK'lar özellikle Gelibolu'daki çıkarmada ve Arıburnu'ndaki çarpışmalarda büyük mücadeleler vermiş, fakat bu mücadele sonunda ne ANZAKLAR, ne de onları kullanmaktan kaçınmayan İngilizler başarı sağlayamamışlardır. Bu savaşta ANZAK'ların rollerini anlamak oldukça zordur. Çünkü daha önce de ifade edildiği üzere, onlar hakkındaki bilgiler hatıralardan alınmıştır ve bu hatıralar üzerinde durularak eserler hazırlanmıştır.

Anzakların Çanakkale Cephesi'ndeki faaliyetlerine son vermeden önce ANZAK'ların savaştaki anılarına ve Türkler hakkındaki görüşlerine değinmek gerekir. Konuya çıkarmanın ilk günlerinde bir askerin yaşadığı anları anlatan bir örnekle başlamak yerinde olacaktır.

"...İnsan ileride, Çanakkale Boğazı'nın Ege'ye açılan ağzını seçebiliyor. Silahların gürültüsü ve uğultusu giderek belirginleşiyor. Bu sabah hava çok güzeldi. Acaba gece nasıl olacak? İyi yedim... Şimdi silahlardan çıkan kıvılcım ve ateşleri de görebiliyorum. Acaba ölüm, çevremdekilerden kimleri seçti? Merak ediyorum... Ölümden en ufak bir şekilde korkmuyorum. Tek istediğim kritik bir anda vurulup düşmemek..."

Şimdi de sırasıyla bu savaşın içinde bulunmuş ve orada Türklerin nasıl mücadele verdiğini görmüş, haklarında hiçbir şey bilmeden savaşmak için topraklarına geldikleri bu insanlar hakkındaki görüşlerini anlatan ANZAKLAR'ın anılarına yer verelim.

Yeni Zelanda 1894 doğumlu 97 yaşında. Gelibolu'ya çıkarma ile geliyor. 21 Haziran 1915'e kadar kalıyor. Yaralanınca geri yollanıyor. Çıkarma, Serçe Tepe, Bomba Sırtı, Kirte muharebelerine katılmış; Russel John James Weır.

"Türkler ve Türkiye hakkında hiçbir bilgim yoktu. Mısır'da 4 ay eğitim gördükten sonra, ilk çarpışmanın nerede olacağını bilmiyorduk. Hayır. Eğer tam ve içten cevabımı isterseniz söyleyeyim. Biz Çanakkale'ye Türklerle savaşmak için gittik, arkadaşlık yapmaya değil.

Türklerle çarpıştığımız sürece, onlar hakkında şahsi bir fikir edinemedim. Onları göremiyorduk bile.

Siperlerde üşüyor ve sadece tek bir şey yapmaya uğraşıyorduk: Sağ kalmak.

Onların dürüst, Almanlardan daha dürüst savaşçı olduklarını düşünüyorum. Ayrıca savaşa, istememelerine rağmen, Almanlar tarafından sokulduklarını düşünüyorum. Bunlar, bir zaman ki düşüncelerim. Şimdi herşey bitti...

Sadece (eski) Türk askerlerinden biriyle tanışmak isterdim. Türkler de aynı şeyi yapıyor, ülkelerini savunuyorlardı."

Bir Anzak askerinin günlüğünde şu satırlar göze çarpmaktadır:

"3/5/1915... Yamaçlarda cesetler inanılmaz şekilde asılıp kalmış. Dere yatağına doğru koşan yiğitlerin ürkütücü yaralarla ve kanlar içinde dönüşlerini görmek... Korkunç bir şey, hiç unutmayacağım. Zavallı bir Yeni Zelandalı asker yaralanmış, çıldırmış bir şekilde yanından geçen herkese sarılıp onu da kana bulayarak geliyordu. Bazıları ise, düştüğü yerde son nefesini verip öylece kalıyordu..."

Yine savaşlarda görev almış bir Anzak askeri Türkler hakkındaki düşüncelerini şu şekilde dile getirmiştir.

Avustralyalı, 1895 doğumlu. 96 yaşında. 4. Piyade Taburundan. 25 Nisan 1915'te çıkarmayla gelip, 20 Ağustos 1915'te ayrılıyor. Bomba Sırtı, Serçe Tepe, Kanlı Sırt çarpışmalarına katılıyor. J.J.RYAN.

"İyi dürüst ve cesur askerdiler. Nereye gittiğimizi bilmiyorduk. Ne Türkiye, ne de Türkler hakkında bilgimiz yoktu. Türk askerleri cesurdu, ölmekten korkmuyorlardı. Sivil Türk ile temasımız olmadı. Askerler silah donanımı ve beslenme açısından yetersiz görünüyorlardı.

Türkiye'yi ve Türkleri de hiç tanımıyorduk. Çıkartıldığımızda bile askeri yöneticiler bize hiç bilgi vermemişlerdi. Hedefimiz, amacımız neydi onu bile tam bilmiyorduk."

Avustralya ve 1891 doğumlu 11. Hafif Süvari Birliğinden. Yüz yaşında. Yarımadayı son ikiyüz kişiyle terk edenlerden. Bir çok mücadeleye katılmış. Çeşitli çarpışmalarda görev almış: E.W.BARTLETT.

"Onlar da bizim gibi ülkeleri için savaşıyorlardı. İyi ve dürüst savaşçılardı. Hayır. Çok dürüst çarpıştılar ve bizim gibi dürüst kuvvettiler. (Savaşta) Her iki taraftan da değerli insanlar kaybedildi."

Avustralyalı 1884 doğumlu. 97 yaşında. 28. Birlikden Gelibolu Yarımadasına Temmuz 1915'te çıkmış. Kasım sonunda şiddetli dizanteri nedeniyle hastalanmış. Conkbayırı çarpışmalarına katılmış: C.J.HAZLITT.

"Avustralya'yı terk ettiğimizde Türkiye'ye gideceğimizi bilmiyorduk. Gerçekte, Fransa'ya gideceğimizi düşünüyorduk. Ben işaretçi ve koşucu idim. Normal bir 24 saatlik yaşamımız vardı. Türklerle bizzat temasım olmadı. Türklerin dürüst savaşçılar olduklarını düşündüm. Esirlere de çok iyi bakıyorlardı. Gelibolu'da kaldığım süre içinde Türklerin herhangi bir çirkin ya da alçakça tutum ve eylemini işitmedim. Oysa daha sonra gittiğim Fransa'da deneyimlerim çok farklı oldu. Tüm harekâtın, iki taraftan da binlerce kaliteli genç insanın katliamı olduğunu bir sonuç vermediğini düşünüyordum. Savaş da zaten budur."

Anzak kuvvetlerinin 11.Birliğinden olan ve 6 Mayıs-10 Haziran 1915 tarihleri arasında Gelibolu Yarımadası'nda siper savaşlarına katılan William Daniel Devis ise o günleri şöyle anlatmaktadır:

"Avustralya birlikleri ülkeden ayrıldıklarında nereye gidecekleri belli değildi. Türkiye ile savaşta değildik. Ateşkes sırasında ölülerimizi gömerken, bir kez görebildim onları. Sonrası, gene savaştı...

(Türkler hakkında) Özel ve kesin bir düşüncem yoktu. Sadece onlar bizi, biz de onları öldürmeye çalışıyorduk. Yaralanıp erken döndüm. Sağ dönebildiğime seviniyorum. Ülkem için elimden geleni yaptığıma inanıyorum. Birçok arkadaşım benim kadar şanslı değildi.

Verdiğimiz örneklerde de görüldüğü üzere, savaşa bizzat iştirak eden bu insanların, kim olduklarını dahi bilmediği, sadece Türkleri savaşta tanıma imkanı bulmalarına rağmen, Türkler hakkındaki düşünceleri olumsuz değildir. Aksine Türkleri yüceltmişlerdir.

Anzaklar Çanakkale'ye gelmeden önce Türklerin barbar insanlar olduğunu düşünüyorlardı. Gelibolu'da yapılacak çıkarmaya gelen bu insanlar bu duyguları bir kenara bırakmış, geri dönerken bu düşünceleri değişmiş. Türklerin, barbar değil, tam tersine, esire dahi misafir hürmeti gösteren, kahraman ve iyi niyetli insanlar olduğu imajı doğmuştur. Zaten Avustralya'nın çalışmak için ülkeye işçi olma talebini ilk önce Türkiye'ye yapması bu imajın en iyi göstergesidir.

Çanakkale Cephesi'nden (Gelibolu'dan) çekildikten sonra, tekrar Mısır'a intikal eden Anzak Kolordusu, burada Avustralya ve Yeni Zelanda'dan gelen yeni kuvvetlerle takviye edilerek iki kolordu haline getirilmiştir.

Bu kolordulardan biri Ortadoğu Cephesi'nde Türk ordusu karşısında savaşmak üzere kalmış, diğeri ise Fransa'ya nakledilerek Batı Cephesi'nin İngilizler tarafından tutulmakta olan kuzey kesiminde görevlendirilmiştir.

Anzakların Gelibolu Yarımadası'ndaki savaşlarda verdikleri kayıp; 26.094'ü Avustralyalı, 7.571 i Yeni Zelanda'lı olmak üzere toplam 33.665'tir.

Çanakkale savaşları sırasında İngilizlerin hazırlamış olduğu ordularda yer alan bu Avustralyalı ve Yeni Zelandalı insanlar, hiç tanımadığı topraklarda ve hiç bilmediği insanlarla, ayrıca neden ve hangi amaçla savaştıklarını dahi bilmeden, mücadele vermiş, bu mücadele sonucunda, kendi topraklarını savunmak istemekten başka hiçbir amacı olmayan Türk insanının (askerinin) kanını dökmek, aynı ölçüde kendi kanlarını da akıtarak, ellerinde koca bir hiçle savaşa son vermişlerdir.

Bu savaş sırasında Anzakların tek kayda değer elde ettikleri, "dominyon halklarına ve Anzakların, kendilerinin bir sömürge insanı değil, milli bir karakter taşıyan insanlar oldukları duygusunu da kazandırması"dır.

_________________________________________________________________
 
Dtkn
Çırak
Çanakkale Savaşı (Çanakkale Zaferi)

Çanakkale Savaşı (Çanakkale Zaferi)​

I. Dünya Savaşı'nda, Osmanlı Devleti'nin, Çanakkale Boğazı'nı geçmek isteyen İtilâf kuvvetleriyle yaptığı savaşlar (1915).
Bahriye Nazırı Churchill'in teklifleri ve İngiltere'nin ısrarıyla İtilâf devletlerince girişilen harekâtın amacı, Rusya ile doğrudan temasa geçmek, onlara silâh ve malzeme yardımı yapabilmekti. Bu yolla, Süveyş Kanalı ve Hint yolu üzerindeki Türk baskısı da kaldırılmış olacak; savaşa katılmak istemeyen Balkan devletleri, İtilâf devletleri yanında yer almağa zorlanacaktı.

Yapısı bakımından, savunmaya elverişli olan boğaz, Türkler tarafından mayınlanmıştı. Tabyalar, toprak ve taştandı. Zırhlı veya betondan tabya yoktu; ayrıca birçok sahte mevzi yapılmıştı. Savunma düzeni, dış, orta ve iç bölgeler olmak üzere üçe ayrılmıştı. Bunların kumandası Miralay Cevdet Bey'de idi. Savaş ilânından birkaç gün sonra, 3 Kasım 1914'te İngilizler, Seddülbahir ve Kumkale tabyalarını topa tuttular. 19 Şubat 1915'te boğazın dış tabyaları tahrip edildi. Ayrıca, karaya çıkarılan askerler, tahrip işini tamamladılar. Bu harekâtta Türkler, 19 top kaybetti. Dış savunmanın düşmesi, bazı ülkelerde büyük yankılara yol açtı. Bulgaristan, çekingen bir durum aldı. İtalya, İtilâf devletlerine meyletti. Yunanlıların İstanbul'a girmelerini istemeyen Ruslar, 40 bin kişilik yardımcı bir kuvvet göndermeyi teklif etiler. Bunun üzerine İngilizler ve Fransızlar, boğazları Ruslara vermeyi vaat ettiler. Bundan sonraki büyük taarruzun, Marmara Denizi'ne geçmek amacıyla, Fransız ve İngiliz savaş gemileri tarafından, 18 Mart 1915'te yapılması planlandı. Orta savunma tabyaları, sürekli olarak bombardıman edildi. Dış hatlara komandolar çıkarıldı. Boğazdaki mayın tarama ve temizleme işi başarıyla yürütüldü. Fakat 7-8 Mart gecesi, Yüzbaşı Hakkı Bey kumandasındaki Nusret mayın gemisi, karanlık limana, sezdirmeden tekrar mayın döşedi. İtilâf kuvvetlerinin 16 harp gemisi, 18 Mart 1915'te boğaza girerek, tabyaları ateşe tuttular. Gerek mayınlar ve gerekse bataryaların atışları ile İtilâf kuvvetleri birçok gemi kaybederek geri çekildi.

18 Mart hücumu, Çanakkale'nin, karadan yardım görmedikçe geçilemeyeceğini gösterdi. Bunun üzerine, İngiliz, Fransız ve Anzaklardan (Avustralya, Yeni Zelanda ordusu) kurulan 70 000 kişilik kuvvet, 25 Nisan 1915'te Seddülbahir ve Arıburnu bölgelerinde karaya çıkarıldı. Düşman kuvvetleri, 109 harp ve 308 nakliye gemisi ve özel çıkarma araçlarıyla denizden desteklenmekteydi. Bu çıkarmaya karşı savunma görevi, 5. Orduya verildi.

İlk çıkarmalar Seddülbahir, Arıburnu ve Kumkale'ye yapıldı. Bazı yerlerde başarı kazanan düşman, kesin sonuca gidemedi. Seddülbahir ve Arıburnu'nu almayı başaramadı. Binbaşı Mahmud Bey idaresindeki Türk kuvvetleri, düşmanın içi bölgelere sızmasını engelledi. İlk çıkarma günü, 19. Tümen kumandanı Mustafa Kemal Bey (Atatürk), 17. Piyade Alayını, Conkbayırı'na vaktinde yetiştirerek, Kocaçimen tepesinin düşman eline geçmesini önledi. Düşman, 25 Nisan 1915 harekâtında, büyük kayba karşılık küçük bir köprübaşı elde edebildi, orada tutundu. Türk kuvvetleri, gecenin karanlığından faydalanarak düşmanı denize dökmek istediyse de, bu harekâtta yer alan Arap askerlerinin başarısızlığı ve çıkarttıkları gürültü, buna imkân vermedi. Öte yandan, 15 000 kişilik Anzak kuvveti de karaya çıkarılmıştı. Aynı günlerde düşman Saros Körfezi'ne, Beşike Limanı'na gösteriş çıkarmaları yaptı. Sonraki günlerde de Alçıtepe ve Arıburnu'nda Kocaçimen tepesini elde etmek için harekete geçti. Fakat, 5. Ordu kuvvetleri, büyük kayıplara rağmen, düşmanı püskürttü. Bu arada yapılan Seddülbahir, Arıburnu ve deniz savaşları çok kanlı geçti. Düşman, Seddülbahir'e 26 Nisan günü, top ateşiyle hücuma başlamıştı. 1 Mayıs gecesi ve daha sonraki günlerde, 17 000 kişilik Türk kuvveti karşı saldırıya geçti. Fakat, bunda başarı kazanılamadı ve Türkler, 16 000 kayıp verdiler. İngilizlerin kaybı, 14 000 kişiydi.

Düşmanın ikinci hücumu, 6-8 Mayıs arasında, Alçıtepe'yi ele geçirmek oldu. Birkaç kere siperlere giren Fransızlar püskürtüldü. Sadece birinci hat siperleri, düşman elinde kaldı. 26 Nisan'da ve daha sonraki günlerde denizde savaşlar oldu. Türklerin Nurulbahir adlı gemisi battı. Gülcemal vapuru yara aldı. Buna karşılık, İtilâf kuvvetlerinin Goliath zırhlısı batırıldı.

14 Mayıs'ta İngiliz harp komitesi, savaşa devam kararı aldı ve İngiliz kabinesinde bazı vekiller değiştirildi. 18 Mayıs'a kadar nemli çarpışma olmadı. Haziran ayında, kanlı siper muharebeleri yapıldı. 4 Haziran'da 50 000 kişilik İngiliz ve Fransız ordusu, 25 000 kişilik Türk ordusu üzerine, top ateşi desteğinde taarruza geçti. Taarruzda zırhlı araçlar da kullanıldı. Bu hücum, Çanakkale'deki en kanlı muharebe oldu. Düşman, bazı Türk siperlerine girdi. 9 Temmuz'da Seddülbahir kumandanlığına Vehip Paşa getirildi. Biraz sonra Kerevizdere savaşları başladı. Çıkarmanın başlamasından 70. güne kadar Türk ordusu, 100 000 kayıp verdi. Her şeye rağmen düşman ilerlemeyi başaramadı, yeni bir çıkarma yapmaya karar verdi. Amaç, Anafartalar platosunu ve Kocaçimen'i ele geçirmekti. Taze kuvvetler, Ağustos başında Suvla kıyılarına, baskın halinde çıkarma yaptılar. Bunun üzerine Mustafa Kemal'in emriyle 28. ve 41. alaylar, 10 Ağustos'ta hücuma hazırlandı. Kumandanın kısa bir konuşmasından sonra, süngü hücumu başladı. Düşman, siperlerinde bastırıldı. Türkler, Şahinsırt'a kadar ilerledi. Savaş sırasında, Mustafa Kemal'in göğsüne bir şarapnel parçası çarptı. Düşman, Mustafa Kemal'in yönettiği bu harekâtla, ağır kayıplar vererek püskürtüldü.

1915 yılının sonbahar ayları, kanlı fakat sonuç alınamayan çarpışmalarla geçti. Türk başkumandanlığı, 1. Orduyu Gelibolu'ya yolladı. Böylece Türk ordusu, 21 tümene çıktı. Başlangıçta üç gün içinde Çanakkale Boğazını geçeceklerini sanarak giriştikleri savaşı bir an önce sonuçlandırmak isteyen İtilâf Devletleri, yeni kuvvetler sağlamağa çalıştılarsa da sonuç alamadılar. General Charles Monroe, Çanakkale'nin boşaltılması gereğini belirten bir rapor verdi. Bunun üzerine, 5 Aralık tarihinde iki İngiliz tümeni, Selânik'e gönderildi. Kasım ayında başlayan yağmur ve kar fırtınası, siperlerde birçok askerin boğulmasına sebep oldu. Bu felâkette düşmanın kaybı da çoktu.

Limanda birçok küçük gemi battı. Neticede çıkarma sahaları, düşman tarafından boşaltıldı. Gizlice yapılan boşaltma harekâtı sonucu, Ocak 1916'da Gelibolu yarımadası tamamen bırakılmış oldu. Bu arada bazı çarpışmalar da oldu. Anafartalar ve Arıburnu çekilmesi sırasında dikkati dağıtmak için, düşman, 19 Aralık günü Seddülbahir bölgesine saldırdı. Buraya döşenmiş olan mayınlar, Türklerin düşmanı takibine imkân vermedi.

Çanakkale, I. Dünya Savaşında Türkiye'nin çarpıştığı on cepheden biriydi. Türk kara ordusu, savaş araç ve gereçleri bakımından çok zayıftı. Burada görev alan Türk deniz kuvvetleri, 1911-1912 İtalyan ve 1912-1913 Balkan savaşlarında yıpranmış durumdaydı. Savaş sırasında Türkiye, müttefiklerinden beklediği yardımı göremedi. Sadece Alman subayları, Türk subayları yanında görev aldılar. Avusturya'nın yardımı, iki bataryadan ibaret kaldı. Beklenen silah ve malzeme yardımı sağlansaydı, sonuç çok daha farklı olabilirdi.

Çanakkale savaşları, 8,5 ay sürdü. Türk ordusunun karşı koymasıyla, Çanakkale, Irak, Filistin cephelerinde bir milyona yakın İngiliz ve Fransız askeri, batıdaki ana cephelerinden uzak tutulmuş oldu. Savaşlar, iki taraf için de büyük kayıplara sebep oldu. İtilâf devletleri, Çanakkale'ye önce 70 000 kişi göndermişlerdi. Sonradan bu kuvvet 500 bin kişiye çıkarıldı. Bunun 400 000'i İngiliz, 79 000'i Fransız ordusundandı. İngilizlerin kaybı, 115 000'i ölü, yaralı, esir ve memleketine gönderilen, 90 000'i hasta olmak üzere 205 000 idi. Fransızların kaybı 47 000'di. Türklerde ise şehid, yaralı ve hasta sayısı, 252 300'ü buldu.
 
Dtkn
Çırak
ÇANAKKALE SAVAŞLARI BAŞLAMADAN ÖNCE TÜRK ORDUSUNUN DURUMU

I .BÖLÜM ÇANAKKALE SAVAŞLARI BAŞLAMADAN ÖNCE TÜRK ASKERİ GÜCÜ

Türk Silahlı Kuvvetlerinin Barış Teşkilatı, Kuruluş ve Konuşu

Çanakkale Cephesindeki birliklerin teşkilat ve kuruluşuna geçmeden önce Osmanlı Devletinin I.Dünya Savaşına girmeden önceki genel askeri gücüne kısaca değinmekte yarar var.

Kara Kuvvetlerinin yeniden teşkilatlanması, Balkan Savaşları yenilgisinin hemen sonrasında başlanarak, I. Dünya Savaşı öncesinde tamamlanmıştır. Bu teşkilatlanmaya göre Kara Kuvvetleri, Harbiye Nezaretine bağlı dört ordu müfettişliği halinde, biri bağımsız 13 kolordu ve bunlara bağlı 38 piyade tümeni (ikisi bağımsız) ve dört süvari tümeninden oluşmaktaydı. Ayrıca Çanakkale ve İstanbul Boğazları ile; Çatalca, Edirne, Erzurum, İzmir Müstahkem Mevkileri de Kara Kuvvetleri Teşkilatında yerlerini koruyorlardı.

Çanakkale Cephesini ilgilendiren 1. Ordu Karargahıyla İstanbul'daydı ve 4 Kolordudan oluşmaktaydı. Bu Kolordular da kendi içerisinde tümenlere ayrılmaktaydı. Şöyle ki;

• · · 1. Kolordu (1. , 2. ve 3. tümen ) : İstanbul ve çevresinde

• · · 2. Kolordu ( 4. , 5. ve 6. tümen ) : Edirne ve çevresinde

• · · 3. Kolordu ( 7. ve 8. tümen ) Tekirdağ ve çevresinde

• · · 4. Kolordu (10. , 11. ve 12. tümenler ) Bandırma ve çevresinde kurulmuştur.

Yalnız 4. Kolordu 3-4 Kasım 1914'te İzmir'e nakledilmiştir.

Çanakkale Boğazı'nın savunmasından sorumlu 3. Kolordunun 31-Temmuz 1914 'teki barış teşkilat ve kuruluşu şöyleydi;

Bu Kolordu: Akdeniz Boğazı Komutanlığı ( Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı ) 7. , 8. , 9. Piyade tümenleri ile 3. Süvari Tugayı ve 3. Kolorduya bağlı birliklerden oluşmaktaydı.

"1 ) 7. Piyade Tümeni : 19., 20., 21. Piyade Alayları ile 7. Sahra Topçu Alayından oluşmakta , Alaylar üçer Taburlu , Taburlar da dörder Bölüklüydü.

a - 19. ve 21. Piyade Alaylarında; dörder ağır makineli tüfekten oluşan birer ağır makineli tüfek bölüğü vardı.

b - 7. Sahra Topçu Alayı : 1. ve 2. Sahra Topçu Taburundan ; topçu taburları ikişer bataryalı ve bataryalar dörder 75 mm.'lik toplardan oluşmaktaydı.

2 ) 8. Piyade Tümeni : 22. , 23., 24. Piyade Alayları ile 8. Sahra Topçu Alayından oluşmaktaydı. Bu Tümenin piyade ve topçu alaylarının kuruluşu 7. Piyade Tümeni Alaylarının kuruluşu gibiydi.

3 ) 9. Piyade Tümeni : 25., 26., 27. Piyade Alayları ile 9. Sahra Topçu Alayından oluşmaktaydı. Bu tümenin piyade ve topçu alaylarının kuruluşu, öteki tümenlerin alayları gibidir. Yalnız 26. Piyade Alayının 1.Taburu yoktu ve 25 ila 27. Piyade Alaylarında birer ağır makineli tüfek bölüğü bulunuyordu. 9. Sahra Topçu Alayının kuruluşu öteki topçu alaylarının kuruluşu gibidir.

4 ) 3. Süvari Tugayı : 4., 7., 15. Süvari Alayları ve 4 ağır makineli tüfekli 6. Ağır Makineli Tüfek Bölüğünden oluşmaktaydı.

5 ) 3. Kolorduya bağlı Birlikler : Astsubay Numune Taburu, 3. Obüs Taburu ( 105 mm. çapında dörder obüslü 2 bataryadan oluşmaktaydı), 3. İstihkam Taburu ( 4 bölüklü ), 3. Telgraf (Muhabere) Bölüğü, İstihkam İnşaat Taburu, Hizmet Kıtası, 3. Ulaştırma Taburu, Ulaştırma Deposu ve Sanayi Takımlarından oluşmaktaydı."

3. Kolordu ( bağlı birlikler ve üç piyade tümeni ) Harbiye Nezaretinin emri ile barış konuşuna geçmiştir. Buna göre 3. Kolordunun Karargahı Susurluktaki Ulaştırma Taburu, Tekirdağ'da Ulaştırma Deposuna bağlı birlikleri, Yerçeşme'de 7. Tümeni ( 19. Piyade Alayının Muratlı'da ki 1. Taburu dışındaki tüm birlikleri ), Bandırma'da 8. Tümen ve 22. Piyade Alayı, Ayvalık ve Balıkesir'de 8. Tümenin 23. ve 24. Piyade Alayları, Çanakkale'de 9. Tümen ve bunun 25. Piyade Alayı, Eceabat ve Gelibolu'da 9. Tümenin 26. ve 27. Piyade Alayları Çorlu'da Kolordunun 3. Süvari Tugayı, 7. ve 15. Süvari Alayları, Lüleburgaz'da 4. Süvari Alayı bulunmaktaydı.

Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı ( Akdeniz Boğazı Müstahkem Mevkii Komutanlığı ), Çanakkale Boğazının özellikle denizden yapılacak saldırılara karşı savunulması için yıllarca önce oluşturulmuş bir kuruluştur. Çanakkale Müstahkem Mevkii birinci sınıf müstahkem mevkii olmasının yanı sıra, buranın komutanı Kolordu Komutanı yetkisindedir. Müstahkem Mevkii Komutanlığı Karargahı Çimenlik Tabyadadır. Bu komutanlık; 2. Ağır Topçu Tugayı ( 3., 4. ve 5. Ağır Topçu Alayları ) ile Kale İstihkam Bölüğü, İstihkam İnşaat Bölüğü, Telefon ( Muhabere ) Bölüğü, Mayın Müfrezesi, Işıldak Müfrezesi, Müstahkem Mevkii Cephane Depo Müfrezesi, Bolayır Cephane Depo Müfrezesi ve Deniz Taşıtları'ndan ( 3 motorbot ile 3 küçük tekne ) oluşmaktaydı.

B ) Sefer Teşkilatı ve Kuruluşu • 1. Kara Kuvvetleri:

3. Kolordunun seferber edilmesine temel olan ilk kuruluş 4 Ağustos 1914 tarihinde oluşturulmuştur. 5 Ağustos 1914 tarihli Başkomutanlık emri ile Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı, 9. Tümen emrinde olarak Başkomutanlığa bağlanmış, idari işler ve seferberlikle ilgili konular için Harbiye Nezaretine, emir ve komuta yönünden Başkomutanlığa başvuracağı belirtilmişti. Buna göre daha önce 3. Kolordu Komutanlığının emrinde bulunan 9. Piyade Tümeninin Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının emrine verilmesi ile 3. Kolordu ; 7., 8. Piyade Tümenleri ile Kolordu bağlı birlikleri ve lojistik destek birliklerinden oluşmuştur.



 
Dtkn
Çırak
Başkomutanlığın 5 Ağustos 1914 tarihli emrine göre Kara Kuvvetlerinin sefer teşkilatı ve kuruluşu özetle aşağıdaki biçimde düzenlendi.

" - İdari yönler dışında kalan bütün konular için kolordular doğrudan doğruya ordu komutanlığına başvuracaklardır.

• - - Kendi orduları dışında bulunan tümenler, emirlerinde bulundukları komutanlara bilgi vermekle birlikte eski kolordularına da durumu bildireceklerdir.

• - - Kolorduların ordu müfettişliklerine bölüştürülmesi kaldırıldı.

• - - Başkomutanlığa bağlı olan seferi duruma getirilmiş birlikler; 1., 2., 3. Ordular ile

Karadeniz, Akdeniz Boğazı Müstahkem Mevkiileri ve Donanma Komutanlıklarıdır.

1.Ordu şu birliklerden oluşmaktadır; 1. Süvari Tugayı, 1., 2., 3., 4. ve 6. Kolordular ile

Ağır Obüs Taburu, Edirne'de ki 8. Ağır Topçu Alayı ve Edirne Kalesi. Ordu Komutanı Liman Von Sanders olup karargahı İstanbul'dadır.

Ayrıca bu ordunun kuruluşu olabildiğince gizli tutulacaktır."

Bu emirle ordu müfettişlikleri, ordu komutanlıklarına dönüştürülmüş ve 1.Ordunun kuruluşu belirlenmiş oluyordu.

5 Ağustos 1914 tarihli emirle Çanakkale Müstahkem Mevkiinin kuruluşunda 9. Piyade Tümeni, 2. Ağır Topçu Tugayı , İstihkam İnşaat Taburu ve Bağlı Birliklerinden oluşmaktadır. Burada 15 Haziran 1914 öncesinde 32 batarya Çanakkale Boğazında, 3 batarya Bolayır mevziinde olmak üzere ; toplam 35 batarya kuruluş dışı bırakıldığından toplam batarya sayısı 22'ye inmişti.

Ancak Avrupa'da Birinci Dünya Harbinin başlaması ve Osmanlı Devletinin de üçlü bağlaşmaya katılmış olması nedeni ile Çanakkale Boğazının güçlendirilmesi zorunluluğu ortaya çıktı ve terk edilmiş tabyalardaki bataryalar ve toplar yeniden kuruluşa alındı.

9. Piyade Tümeninin sefer kuruluşu ise 25., 26. ve 27. Alaylar, 9. Sahra Topçu Alayı, Tümen bağlı birlikleri ve iki jandarma taburu ve 1 amele ( işçi ) Taburuyla bu tümene ayrılmış bulunan lojistik destek birliklerinden oluşmaktaydı. Bu tümen lojistik destek birliklerinden ayrı olarak, iki menzil kolunu seferber etmekle görevlendirildi.

Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı ve 3. Kolordu Komutanlığının ilk sefer kuruluşunda, konuşla ilgili ve takviye gibi nedenlerle bir çok değişiklik oldu. Çanakkale Boğazının denizden ve karadan yapılacak saldırılara karşı savunulması için; 9.Tümen, Gelibolu Seyyar Jandarma Taburu, Bolayır Ağır Topçu Taburu ve Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı 3. Kolorduya dahil edildi.

Başkomutanlık 11 Kasım 1914 tarihli emir gereğince Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı daha önceden bağlandığı halde yeniden Başkomutanlığa ve 3. Kolordu Komutanlığı da 1. Ordu Komutanlığına verildi.

• 2. Hava Kuvvetleri:

Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının sefer kuruluşunda 1 uçak bölüğü vardı.

İlk kez 17 Ağustos 1914'de bu bölüğe İstanbul'dan 1 deniz uçağı geldi. Buna 21 Ekim 1914'de Başkomutanlığın ve Vekaletin emriyle ikinci bir uçak daha katılmış ayrıca 12 Ocak 1915'de İstanbul'dan deniz yoluyla gönderilen iki uçakta Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının emrine girmişti.

• 3. Deniz Kuvvetleri:

Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının sefer kuruluşunda 1 hafif filo bulunuyordu. Hafif filoyu oluşturan 4 torpido ( Kütahya, Draç, Musul, Akhisar ) özel seferberliğin ilan edildiği gün Çanakkale'ye gelerek, Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının emrine girdiler. Daha sonraları bir gambot ve iki muhrip hafif filoya katıldı. Hafif filoyu oluşturan gemiler gerektikçe değiştirilmekteydiler.

Başkomutanlık, Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının görevini hafifletmek için 4 Şubat 1914'de su üstü gözetleme ve mayın hizmetlerini Başkomutanlık delegesinin ( General Merten ) emrine verdi. Ayrıca 18 Şubat 1915 tarihine kadar Çanakkale Boğazında 9 mayın hattı kurulmuş, sonra Mart'a kadar buna 2 mayın hattı daha eklenmiştir. Çanakkale Boğazının savunmasına yardımcı olmak ve Bileşik Filonun boğazı geçmesi halinde onu korumakla görevli iki muharebe gemisi ( Barbaros Hayrettin Paşa, Turgut Reis ) de Yarbay Arif komutasında 17 Şubat 1915'de Nara Burnu kuzeyine geldiler.

C ) Sevk ve İdare, Eğitim Usulleri ve Durumu Balkan Savaşından sonra subay kadrosunun gençleştirilmesine gidildi. Ordunun sevk ve idaresini güçlendirmek için yeteneksiz, yaşlı subaylar emekli edilerek yerlerine genç, bilgili komutanlar ve subaylar getirildi. 31 Temmuz 1914'den 19 Şubat 1915'e kadar geçen sürede Çanakkale Harekat alanında bulunan Türk birlikleri eğitimlerini geliştirdiler ve özellikle muharebe eğitimine önem verdiler. Kıyı topçuluğu uzmanı Yarbay Vasidlo, Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığında topçu subay ve astsubayların eğitimi için Anadolu Hamidiye Tabyası Komutanlığında görevlendirildi. Bunun dışında acemi ve ihtiyat topçu erleri, 2. Ağır Topçu Tugayı kuruluşunda bulunan Topçu Depo Taburunda ; 9. Tümene gelen acemi ve ihtiyat piyade erleri de esas depo taburunda eğitilmekteydi.

D ) Personel Durumu Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının ( 9. Tümen dahil ) personel sayısı şöyleydi :

Subay Askeri Memur ve Sanatkar
 
Dtkn
Çırak
Yiyecek ve yem düzenli olarak mahallinden ve İstanbul'dan sağlanmaktaydı. Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı ve 3. Kolorduya yeterli lojistik destek sağlanmaktaydı.

II.BÖLÜM ÇANAKKALE SAVAŞLARI BAŞLAMADAN ÖNCE HAREKAT PLANLARI, SEFERBERLİK İLANI ve YIĞINAĞIN YAPILMASI

A ) Harekat Planları 1 . Genel:

Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Savaşı öncesinde Alman General Bronzart tarafından Boğazlar ( İstanbul ve Çanakkale ) bölgesine ağırlık veren bir harekat planı vardı. 7 Haziran 1914 tarihinde hazırlanmış ve 1 numaralı sefer planı olarak adlandırılan bu plana göre; Yemen, Hicaz ve Asir'de ki birlikler tüm seyyar ordunun ( 4. Ordu ve bunlara bağlı 13. Kolordu 38. Tümen ) savaşın kesin sonuç yeri olarak belirlenen boğazlar bölgesinde toplanmasını öngörüyor, ikinci derecede kabul edilen cepheler için de hudut ve jandarma birlikleri ile doğuda ki İhtiyat Süvari Tümenlerini yeterli buluyordu.

Plan, seferberlik ve yığınak hazırlıkları için de esas alınmış, ordulara ve kolordulara bu yönde gerekli yönergeler verilmişti.

Planda, kuruluşunda Yemen'deki 7. Kolordu ile Hicaz ve Asir'deki 21. ve 22. Tümenlerde bulunan Şam'daki 4. Ordunun Boğazlar Bölgesine nakli durumun gelişmesine bırakılmıştı. Daha sonra bu plan da bazı değişiklikler olmuş, Mısır'a karşı bir harekat ( Birinci ve İkinci Kanal Harekatları gibi ) öngörülmüş, Arabistan Yarımadasındaki kuvvetler yerinde bırakılmış, Suriye'ye de 2 kolordu ayrılmıştır. Bu plan Osmanlı Devletince de benimsenmişti.

2 . Çanakkale Boğazına Karadan Yöneltilebilecek Saldırılara Karşı Harekat Planı

Boğazın karadan gelecek olan saldırılara karşı koruma görevi 1915 yılında kurulan 5. Orduya verilmiştir. 5. Ordu, Liman Von Sanders komutasındadır. Liman Von Sanders 26 Mart 1915'de 5. Ordudaki görevine başlamıştır.

Üç ayrı grup halinde tertiplenen savunma kuvvetinin Gelibolu Yarımadasında Kavaksuyu ile Anadolu kesiminde Beşigeler arasındaki 150 km.lik bir kıyı şeridindeki yerleşme durumu şu şekildeydi.

5. ve 7. Tümenler Berzah kesiminde; 9. ve 19. Tümenler yarımadanın güneyinde; 3. ve 11. Tümenler Anadolu Yakasında bulunuyordu. 5. ve 19. Tümenler doğrudan 5. Ordu Komutanlığına bağlıydı. 7. ve 9. Tümenler ile Anadolu Yakasında ki 15. Kolordu ( 3. ve 11. Tümenlerde ) 3. Kolordunun emrine verilmişti.

5. Ordunun genel ihtiyatı durumunda 19. Tümen bulunmaktaydı. 9. Piyade Tümeni de Çanakkale Müstahkem Mevkii Boğaz Tahkimatını örten merkez savunmasında görevlendirilmişti.

3 . Çanakkale Boğazına Denizden Yöneltilebilecek Saldırılara Karşı Harekat Planları

8 Kasım 1914 tarihinde hazırlanarak Başkomutanlığa sunulan planın ana hatları şu şekilde belirlenmiştir;

Boğaz, denizden gelebilecek saldırılara karşı dört bölgeye ayrılmıştır. Bu bölgelerin emir - komuta durumlarıyla buralara ayrılan kuvvetler ve görevleri şu şekildedir;

" Birinci Bölge ( Giriş Bölgesi ) :

Komutanı : 5. Ağır Topçu Alay Komutanı

Birlikleri : 5. Ağır Topçu Alayı, Yenişehir ve Seddülbahir Tabyalarının yakın savunması

için birer Piyade Bölüğü, 3 Işıldak.

Görevi : Düşman donanmasının Çanakkale Boğazının girişinden geçmesine engel olmak.

Düşman düzenli bir plana göre, Giriş Tabyalarını düşürecek veya zorla Boğaza girmek isteyecektir. Bu iki tür harekat planını göz önünde tutarak, planda ateş idaresiyle, yönlere ayrıntılı olarak yer verilmiştir.

İkinci Bölge ( Obüs Bölgesi ) :

Komutanı : Yarbay Verle

Birlikleri : 8. Ağır Topçu Alayı, Bağımsız Ağır Numune Topçu Taburu, 1 ışıldak.

Görevi : Giriş bölgesinden geçen düşman donanmasının, Merkez Tabyalarının büyük toplarının ateşlerinden etkilenmeden Erenköy Koyunda demirlemesi veya burasını üs yapacak girişimlerde bulunmasını önlemektir. Ayrıca düşmanın hareket biçimine göre, obüs bölgesinin ne yolda hareket edeceği belirtilmiştir.

Üçüncü Bölge (Kepez-Soğanlı Bölgesi) : Bu bölge 2 gruba ayrılmıştır.

-Kepez Grubu:

Komutanı : Yüzbaşı Mithat

Birlikleri : 3. Ağır Topçu Alayı, 2. Ağır Topçu Taburunun 2. Ağır Topçu Bataryası (Dardanos), 5. Batarya, 9. Batarya, bir Obüs takımı , iki ışıldak.

-Havuzlar ve Soğanlı Grubu:

Komutanı : Binbaşı Hasan

Birlikleri : 4. Ağır Topçu Alayı, 2. Topçu Taburu, 8. Batarya, bir havan bataryası, bir ışıldak

Üçüncü Bölgenin Görevi: Set bataryalarıyla koruyan mayın hatlarından oluşan bu bölgede set bataryalarının görevi, mayınların toplanmasına, patlatılmasına engel olmaktır. Düşman mayınları zararsız duruma getirmek için mayın arama-tarama gemileriyle, mayınları taramak gibi uzun sürecek bir yola başvuracak veya ileri gönderdiği muhripleriyle mayın hatlarında bir geçit açmak isteyecektir.

Planda, mayın arama usullerine ve set bataryalarıyla bunlara yardımcı olacak öteki topçunun, ne yolda hareket edeceklerine geniş ölçüde yer verilmiştir.

Dördüncü Bölge (Çanakkale-Kilitbahir Bölgesi)

Bu bölge, Çanakkale ve Kilitbahir olmak üzere iki gruba ayrılmıştır.

-Çanakkale Grubu:

Komutanı : Yarbay Zeki

Birlikleri : Nara, Mecidiye, Çimenlik, Hamidiye tabyalarındaki bataryalar ve iki ışıldak

-Kilitbahir Grubu:

Komutanı : Binbaşı Kemal

Birlikleri : Değirmenburnu, Namazgah, Hamidiye, Mecidiye ve Yıldız tabyalarındaki topçu birlikleri ve bir ışıldak

Çanakkale-Kilitbahir Bölgesi'nin Görevi: Bu bölge, düşmanın Marmara denizine girmesine engel olmakla görevli en büyük savaş gücü olan Anadolu Hamidiye Tabyası ile Kilitbahir Tabyalar grubundan oluşmaktaydı. Bu tabyalar grubunun hemen kuzeyinde Anadolu, Mecidiye, Nara, Değirmenburnu Tabyaları bulunmaktadır.

Planda ateş idaresiyle ilgili hususlara da büyük ölçüde yer verilmesi göz önünde tutulmuştur.

B ) Seferberlik İlanı

2 Ağustos 1914 tarihinde Harbiye Nezaretince genel seferberlik ilan edildi. Bu emre göre 3. Kolorduda seferber olacak birlikler ve kurumlar şunlardı; Çanakkale Müstahkem Mevkii, 7., 8. ve 9. Piyade Tümenleri , Jandarma Taburları ( 3. Kolordunun emrine göre bunları tümenler seferber edeceklerdi.) Kol ve Katarlar, Depo Taburları ( 6 adet ) menzille ilgili olup seferberlikleri Kolorduca yürütülecek kuruluşlar seferber olacaktı.

Seferberliğin birinci günü (3 Ağustos 1914) 3. Kolorduya bağlı piyade tümenlerinin durumu şu şekildedir.




DÜŞÜNCELERBİRLİKTE BULUNANTAKVİYETOPLAMBİRLİKTE BULUNANTAKVİYETOPLAM

7. Piyade Tümeni
 
Dtkn
Çırak
200

2931




2090

5021




523

201

724

Üç Piyade ve Topçu Alayı

8. Piyade Tümeni

173

4593

1029

5622

316

192

508

Üç Piyade Alayı


9. Piyade Tümeni

138

1761

1666

3427

534

379

913

Üç Piyade ve Topçu Alayı







3. Kolordu 20 Ağustos 1914'de lojistik destek birliklerinin bir bölümü dışında genel olarak seferberliğini tamamlamıştır.

Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının kuruluşta bulunan birliklerinin seferberlikleri bitirilmişti ancak kuruluşa bir Ağır Depo Taburunun kurulmak istenmesi, Soğanlıdere ağzına bir mayın hattı koruma bataryasının kurulması, Dardanos Bataryasının 5 toplu olmasının istenmesi, Komutanlığın emrine bir deniz uçağının gönderilmesi gibi kuruluşa yeni birliklerin eklenmesi seferberlik süresinin uzamasına neden olmuştur.

9. Tümenin seferberliğine temel olan kuruluş 4 Ağustos 1914 tarihli kuruluştur. Başkomutanlığın 5 Ağustos 1914 tarihli emrine göre 9. Tümen, Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı kuruluşunda ve emrinde olduğundan; 3 .Kolordu Komutanlığı, bu Tümenin payına düşen lojistik destek birliklerini tümen emrine vermiş, bunların seferberliği tümence yapılmıştır. 17 Ağustos 1914'de 9. Tümenin seferberliği genel olarak bitmiştir.

C ) Yığınağın Yapılması 3. Kolordunun karargahı, Kolordu Birlikleri ile lojistik destek birlikleri ve iki piyade tümeni Tekirdağ ve çevresinde elverişli barınma koşullarında olmadığı için 1. Ordudan, karargahının uygun bir yere taşınmasını istedi.

19 Ekim 1914'de 1. Ordu Komutanlığı Marmara Denizine dökülen Kavakdere Ağzı ile Saros Körfezine dökülen Kavaksuyu Ağzı çizgisinin güneybatısı, Çanakkale Müstahkem Mevkii sınırları içinde olduğunu, bu bölgeyi geçmemek koşulu ile istenilen yerde konaklayacağını, Ereğli, Çorlu ve Lüleburgaz'ın 3. Kolordunun bölgesi olduğunu 3. Kolorduya bildirdi.

3. Kolordu Komutanlığı 4 Kasım 1914'de Çanakkale'ye gelerek , Çanakkale Müstahkem Mevkii ve 9. Tümen de emir ve kuruluşunda olarak, Çanakkale Boğazının deniz ve karadan yapılacak saldırılara karşı savunmasını üstlendi. 14 Kasım 1914'de 3. Kolordu Komutanlığının Gelibolu'ya alınması üzerine emrinde 9. Tümen olduğu halde Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı önceden olduğu gibi Başkomutanlığa bağlandı. Karargah Çorlu'da bulunan 8. Tümenden bir piyade Alayıyla, bir dağ topçu taburu, 20 Aralık 1914'te Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı emrine girmek üzere Çanakkale'ye geldi. 8. Tümenin Sina Cephesine gönderilmek için Derinceye gönderilmesi üzerine Çanakkale'de bulunan 22. Piyade Alayı da 12 Ocak 1915'de Derinceye hareket etti. Çanakkale Cephesi için tam anlamı ile bir yığınak gerçekleştirilememiştir.
 
Dtkn
Çırak
III. BÖLÜM I. DÜNYA SAVAŞI BAŞLARINDA ÇANAKKALE'DEKİ TÜRK ORDUSU

A ) ÇANAKKALE'DEKİ TÜRK ORDUSUNUN I. DÜNYA SAVAŞINA GİRMEDEN ÖNCEKİ DURUMU 1 ) Müstahkem Mevkiindeki Topların Durumu ve Nitelikleri ile Bunları Yeniden Düzenleme Çalışmaları a - Müstahkem Mevkideki Topların Durumu ve Nitelikleri

Birinci Dünya Savaşından 30 - 40 yıl önce satın alınarak tabyalara yerleştirilen toplar çeşitlilik göstermektedir. Özellikle 22 çap uzunluğundaki 7000 - 8000 metre menzilli toplar, özdeş bataryalar oluşturmayacak biçimde karışık olarak dizilmişlerdi. Bu toplarda itici güç olarak karabarut kullanılmaktaydı. 355/35 ve 240/35'lik toplardaysa dumansız barut hartucu azdı.

Karabarut ile yapılan atıştan sonra topu temizlemek gerekiyordu. Karabarutla yapılan atışlarda duman çıktığı ve uzun süre hedef görülemediği için bu topların ateş hızlarını azaltıyordu.

Çanakkale Boğazının en güçlü topları, 16900 ve 14800 metre menzilli 355/55 ve 240/35'lik toplardı. Yalnız bunların sayısı oldukça azdı ( 5 adet 355/35'lik ve 17 adet 240/35'lik ).

Müstahkem Mevkiindeki topların durumu ve nitelikleri hakkında Türkiye'de bulunan Alman yardım kurulunda görevli Deniz Yarbayı Şnayder'in görüşleri şunlardı;

"Toplar Krup, Kruzo ve Şnayder fabrikalarından değişik zamanlarda alınmış, top çapları göz önünde bulundurulmaksızın plansız ve karışık olarak sıralanmıştı.

Bu durum yedek parça ve cephane bütünlemesini ve topçuluk kurallarının uygulanmasını özellikle büyük olmayan muharebe yeteneklerini daha da azaltıyordu.

Tüm parça etkilerine karşı, korumaya yeterli olmayan taş inşaat içine konmuş topların dönüş yeteneği çok sınırlı ve büyük çaplı topların kullanılması için çok er gerekiyordu.

Türk topçusunda cephane çok azdı, taşıma ve doldurulması insan gücüyle yapılmaktaydı. Bu durum ateş hızını azaltan etkenlerden biriydi.

İngiliz ve Fransız topçusunda çağa uygun mesafe ölçme aygıtları vardı. Ancak Türk topçusu bundan yoksundu.

İngilizlerin Queen Elizabeth gemisi bordasındaki toplarla bir anda yaptığı atışla mermi ağırlığı 7442 kilogram oluyordu. Buna karşı Türk Tabyalarından ise yarar gözüken Hamidiye Tabyası'ndan ateş eden Türk topçusunun toplam mermi ağırlığı ise bu süre içinde 800 kilogramdı.

Boğazın giriş tahkimatı büyük hedef gösteriyor ve yandan altına almaya elverişliydi."

Buradan da anlaşılacağı üzere I. Dünya Savaşı'nın başında Çanakkale Boğazındaki toplar çağının çok gerisindeydi.

b - Müstahkem Mevkii Topçunu Yeniden Düzenleme Çalışmaları

Ç anakkale Boğazında 32 batarya ve Bağımsız Ağır Topçu Taburunda da 3 batarya vardı.

Ağır Topçu Genel Müfettişi Passeldt ( Paseld ) ve İstihkam Genel Müfettişi Weber ( Veber ) Paşalar Harbiye Nezaretine bataryaların bir bölümünün kuruluştan çıkarılmasını önerdiler. Çünkü bu bataryalarda görev yapacak yeteri kadar subay ve er yoktu. Bunun için de buralardan arttırılacak subay ve erlerin öteki bataryalarda görevlendirmekle savaş gemilerine karşı daha etkin olunacağı düşüncesiyle böyle bir öneride bulunmuşlardır.

Böylece 15 Haziran 1914 tarihli Harbiye Nezaretinin emriyle 35 bataryanın 13'ü kuruluştan çıkarılarak, batarya sayısı 22'ye indirildi ve Müstahkem Mevkii Topçusunun yeni kuruluşuna iki aşamada geçilecekti. Öncelikle bataryalar olabildiği kadar özdeş toplardan oluşacak daha sonra tabyalar içerisinde topların yerleri değiştirilerek veya kuruluş dışı bırakılan tabyalardan sökülüp getirilecek toplarla özdeş toplardan oluşacak bataryalar kurulacaktı.

Bu emrin uygulanmasına göre, Müstahkem Mevkii kuruluşunda bulunan 2. Ağır Topçu Tugayı; ikişer taburlu üç topçu alayından oluşmaktadır. Şöyle ki; 3. Ağır Topçu Alayı; Kepez - Çanakkale Bölgesinde iki taburlu olup toplam batarya sayısı 7 idi. 4. Topçu Alayının; 1. Taburu Bolayır'da, 2. Taburu Havuzlar - Kilitbahir Bölgesinde olup toplam batarya sayısı 8 idi ve 5. Topçu Alayı ise Çanakkale Boğazının girişinde Seddülbahir - Kumkale Bölgelerinde olup batarya sayısı 7 idi. Seferberlik öncesinde ( 31 Temmuz 1914'de) Çanakkale Müstahkem Mevkiindeki topçunun durumu şu şekildeydi;

Müstahkem Mevkii Komutanlığında topların sökülerek bir yerden öteki yere taşınarak yapılacak olan yeniden düzenleme işi tamamıyla sağlanamadı. Bunun dışında, kuruluştan çıkarılan 13 bataryanın subay ve erleri öteki bataryalarda görevlendirilmiştir.

Ayrıca Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığının 20 Eylül 1914 tarihinde Başkomutanlığa sunduğu raporunda; " Çanakkale Boğazı girişi her zaman kuşatılabileceğinden kolayca düşürülebileceğini , gelecekte yapılacak tahkimatın gücü ne olursa olsun sonucun değişmeyeceğini, Çanakkale Boğazının içinde durum bunun tersine olarak Boğaza giren düşmanın kanalize olacağı ve kuşatılma durumuna düşeceğini belirtmiş buna göre tahkimatın Çanakkale Boğazının içinde yapılmasının" önerildiği görülmüştür. Daha sonra yapılacak olan çalışmalar bu öneri doğrultusunda sürdürülmüştür.

2 ) Müstahkem Mevkii Komutanlığının Boğazın Savunulması Yönünde Gösterdiği Etkinlikler a - Hafif Filonun Oluşturulması ve Kullanılması

Ç anakkale'ye 31 Temmuz 1914'de Müstahkem Mevkii kuruluşunda bulunan Hafif Filoyu oluşturmak üzere Bahriye Nezaretince bu komutanlık emrine keşif amacı ile verilen Kütahya, Draç, Musul ve Akhisar torpidoları Nara Burnunun kuzeyine gelerek demirlediler.

Bunlardan Draç ve Musul torpidoları, keşif amacı ile Boğaz dışına çıktılar.

5 Ağustos 1914'de Burakreis, 8 Ağustos 1914'de de Gayreti Vataniye ve Numune-i Hamiyet muhriplerinin katılmasıyla Müstahkem Mevkii emrindeki Filo; 2 muhrip, 4 torpido bot ve 1 gambota ulaştı. Boğazdan mayın hatlarını geçebilecek savaş gemilerine - keşif görevi olanların dışındakiler - yandan torpido atabilecek uygun yerlere demirlemeleri bildirildi.

Bunları 4 Eylül'de Pelenpiderya Karakol Gemisi ile 7 Ekim'de Sakız ve Aydınreis Gambotlarının Müstahkem Mevkii emrine verilmeleri izledi; yalnız Sakız Gambotu katılmış Aydınreis Gambotu henüz gelmemişti.

Boğazdaki topçuyla birlikte filodaki gambot ve torpidoların olası bir saldırıya karşı hazır bulunmaları emredildi.

b - Topçuluk Yönünden Yapılan Hazırlıklar ( 31 Temmuz 1914 - 29 Ekim 1914 )

Müstahkem Mevkii topçusu çağa uygun düzeyde değildi. Yurt içinde top üretimi için ağır endüstrinin olmaması ve yurt dışından da top getirme olanaksızlığı yüzünden Çanakkale Boğazını güçlendirmek için öz kaynaklardan yararlanma yoluna gidilmiştir.

Bunun için de ; "

• - - 3. Ağır Topçu Alayı'nın Kepezdeki 5. Bataryasından evvelce kadro dışı bırakılmış olan man telli toplardan Kepezde yeni bir batarya oluşturulup, mevzilendirilmesi emredildi ( 1 Ağustos 1914 ).

• - - Bunu daha önce kadro dışı bırakılan topların yeniden kuruluşa dahil edilerek kullanılmasıyla ilgili Harbiye Dairesinin 8 Ağustos tarihli emri izledi.

• - - 16 Ağustos'ta, 4. Ağır Topçu Alayı bölgesinde Soğanlıdere ağzında bir man telli veya adi Krup topu bataryasıyla, 3. Ağır Topçu Alayı bölgesinde Kepez, Çimenlik Tabyalarında birer Nardanfild bataryası kurulması emri verildi.

• - - 17 Ağustos'ta İstanbul'dan gönderilen 75/40'lık bir gemi top, Kepezdeki 5. Bataryaya tertip edilerek bu batarya, altı topa çıkarıldı.

• - - Çatalca'dan gönderilerek 17 Ağustos'ta Çanakkale'ye gelen iki batarya, Yıldız ve Nara Tabyalarına yerleştirilerek, ateşe hazır duruma getirildi.

• - - Evvelce çabuk ateşli iki gemi topundan oluşan Dardanos Bataryası, Başkomutanlığın 19 Ağustos tarihli emri ile gönderileceği bildirilen üç adet 150/40'lık çabuk ateşli topla beşe çıkarıldı ve böylece Dardanos, Boğaz girişine ateş toplayabilecek etkili bir ateş gücüne kavuşturulmuş olarak göreve hazır duruma getirildi. ( 22 Ekim 1914 ).

• - - 6 ve 9 Eylül 1914'de İstanbul'dan Çanakkale'ye gönderilen toplam üç top namlusuyla ikmal edilen toplar, 25 Eylül'de mevzilerine yerleştirildi.

• - - Evvelce kadro dışı bırakılmış olan Yıldız Tabyasındaki havan bataryası, 2 Ağustos'ta tekrar yerini alarak, eğitime başlaması emri verildi.

• - - Goncasuyu ve Palazbaba Tabyalarındaki dört havandan üçü Terperdere bölgesinden seçilmiş olan mevzilere yerleştirildi ( 7 Eylül 1914 ).

• - - 23 Ağustos'ta İstanbul'dan gönderilen 120 mm.'lik bir obüs takımı için önce Dardanos Bataryası yöresinde mevzi seçilmişse de sonradan verilen emirlerle bu takım 4 Şubat 1915'de Kumburnu'na intikal ettirilmiştir.
 
Üst