Dün, TÜYAP kitap fuarının son gününe attım kendimi.
Üç saat kadar dönüp dolaşıp, topu tüfeği 5 tane kitap aldım.
İki tanesi, yukarıda oturan velet için.
İkisi de Aziz Nesin kitapları.
Önce ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HARİKA,
peşinden de ilk okuduğum Aziz Nesin kitabı olan FİL HAMDİ.
Fil Hamdi kitabını gördüğümde 25 li yaşlarıma uçup gittim birden.
Allah rahmet eylesin, Şenol amcamızın bana taktığı lakaptı FİL HAMDİ.

O zamanlarda enflasyon var, devalüasyon var ama para da para yani.
Değeri var
Her hafta sonu Rumeli Kavağı'nda arkadaşlarla uzuuunca bir masa yapıyoruz, vuruyoruz rakının dibine.
Bizim alemci arkadaşlarımızdan Nihat'ın babası Şenol amca.
Birgün, Şenol amca ve yeni damat adayı da masamızı şereflendirdiler, oturduk çilingirin başına.
Bendeniz o zamanlar ahan da aşağıdaki resimdeki gibiyim fizik olarak.

Masaya oturduk, tanışma merasimi arkada kaldı, ufaktan mezeler gelmeye başladı.
Kadeh çınlamaları, çatal tabak sesleri arasında hafif bir sessiz dönemden sonra ilk yudumlar devrildi, ikinciler, üçüncüler derken millet oldu bülbül.
Şakıyan şakıyana
Lokantada meze adı altında ne varsa üçer beşer tabak geldi.
Peşinden tekir ızgara geldi.
O geldi, bu geldi, ben hiç durmadan yiyorum.
En son hesap gelecek, ille de tatlı istedim.
Garson kibarca, tatlı kalmadığını söyleyince, TATLI GELMEZSE KALKMAM BURADAN dedim.
Adam çaresiz sağa sola koşturdu, gece saat olmuş, 01.00
yandaki lokantalarda aradı taradı nafile.
Ezik büzük yanımıza geldi, TAHİN HELVASI YERMİSİNİZ dedi
Kabul ettim, masadaki herkese koca birer dilim tahin helvası verildi.
Şenol amcanın yanındaki damat adayı, bana bakarak birşey söyledi.
Ne söylediğini sordum, ( iki seneden fazla yaşamaz ) demiş benim için,
sebep, o kadar kaloriyi normal insan bünyesinin kaldıramayacağıymış
Yaklaşık 2 sene sonra yine bir araya geldiğimde beni aynı fizikte gördüğünde sordum:
N'AABER?
ABİ dedi. BEN SENİN SPOR YAPTIĞINI BİLMİYORDUM
Sporu da yapardım Allah için.
Haftada 5 gün 2 şer saatten karate, 3 gün futbol antrenmanı, 1 maç.

O günden sonra Şenal amca bana FİL HAMDİ lakabını takmıştı.
Güzel günlerdi..
Atmışlık bir ihtiyarla 25lik bir genci bira içerken, vodka, şarap içerken pek göremezsiniz ama rakının yeri farklıdır.
Adap biliyorsa,
Muhabbet ediyorsa,
Söylediği dinleniyor, söylediğini adam gibi dinliyorsa,
İçki onu içmiyor, o içkiyi içiyorsa,
Rakı dediğin meret, üç kuşağı bir araya getirir, aynı frekansa sokar, aynı masada huşu içinde sohbetin derinliklerinde kaybeder
Kristal kitap serilerinin birinde şöyle bir yazı var..
Moda koyundayız. Sıcak bir yaz akşamı. Sakarya motoruyla bir deniz gezisine çıkmıştık. Mehtabın ilk günleriydi. Koyun manzarası Atatürk'ün çok hoşuna gitmişti.
Atatürk bize:
- "Buraya geldiğimizi kimse görmesin. Elektrikleri de söndürüp kendi kendimize rahat bir şekilde yeyip içelim. Mehtap da hazır" dedi.
Fakat daha on beş dakika bile geçmemişti ki, çevremizin sessiz sedasız sandallarla çevrilmekte olduğunu gördük. Atatürk sarıldığımızı görünce:
- "Karanlığın anlamı kalmadı. Elektrikleri yakın" dedi.
Ortalık ışıyınca beyaz yazlık elbiseleriyle gecenin içinde Atatürk'ün heybetli vücudu, bir heykel parlaklığıyla ortaya çıktı. O an denizin ortasında bir alkış sesi yükseldi. Bizim orada olduğumuzu öğrenen başka sandallar da kafileye katıldılar.
Atatürk, sevgi gösterisinde bulunan kalabalığa, sanki kendi konuklarıymış gibi sormaya başladı:
- "Size ne ikram edeyim, ne istersiniz?"
Sandallardaki kalabalık arasından sesler yükselmeye başladı:
- "Paşam seni isteriz."
Görülecek manzaraydı bu. Atatürk bir ara eliyle beni çağırdı:
- "Rakı, şarap ne varsa hepsini halka dağıt. Bana da bir şişe bırak" dedi.
Ben de ne kadar içki varsa, orada bulunan herkese dağıttım.
Bağırış, çağırış gırla gidiyor. O zaman Atatürk, karşısında coşan, sevgi gösterisi yapan halka doğru kadehini kaldırarak şöyle konuştu:
- "Vatandaşlarım... Buna rakı derler. Vaktiyle padişahlar gizli içerlerdi. Ben açık içiyorum. Siz de benimle beraber içiyorsunuz. Neticede unutmayın ki, ben de sizin gibi insanım."
Üç saat kadar dönüp dolaşıp, topu tüfeği 5 tane kitap aldım.
İki tanesi, yukarıda oturan velet için.
İkisi de Aziz Nesin kitapları.
Önce ŞİMDİKİ ÇOCUKLAR HARİKA,
peşinden de ilk okuduğum Aziz Nesin kitabı olan FİL HAMDİ.
Fil Hamdi kitabını gördüğümde 25 li yaşlarıma uçup gittim birden.
Allah rahmet eylesin, Şenol amcamızın bana taktığı lakaptı FİL HAMDİ.

O zamanlarda enflasyon var, devalüasyon var ama para da para yani.
Değeri var
Her hafta sonu Rumeli Kavağı'nda arkadaşlarla uzuuunca bir masa yapıyoruz, vuruyoruz rakının dibine.
Bizim alemci arkadaşlarımızdan Nihat'ın babası Şenol amca.
Birgün, Şenol amca ve yeni damat adayı da masamızı şereflendirdiler, oturduk çilingirin başına.
Bendeniz o zamanlar ahan da aşağıdaki resimdeki gibiyim fizik olarak.

Masaya oturduk, tanışma merasimi arkada kaldı, ufaktan mezeler gelmeye başladı.
Kadeh çınlamaları, çatal tabak sesleri arasında hafif bir sessiz dönemden sonra ilk yudumlar devrildi, ikinciler, üçüncüler derken millet oldu bülbül.
Şakıyan şakıyana
Lokantada meze adı altında ne varsa üçer beşer tabak geldi.
Peşinden tekir ızgara geldi.
O geldi, bu geldi, ben hiç durmadan yiyorum.
En son hesap gelecek, ille de tatlı istedim.
Garson kibarca, tatlı kalmadığını söyleyince, TATLI GELMEZSE KALKMAM BURADAN dedim.
Adam çaresiz sağa sola koşturdu, gece saat olmuş, 01.00
yandaki lokantalarda aradı taradı nafile.
Ezik büzük yanımıza geldi, TAHİN HELVASI YERMİSİNİZ dedi
Kabul ettim, masadaki herkese koca birer dilim tahin helvası verildi.
Şenol amcanın yanındaki damat adayı, bana bakarak birşey söyledi.
Ne söylediğini sordum, ( iki seneden fazla yaşamaz ) demiş benim için,
sebep, o kadar kaloriyi normal insan bünyesinin kaldıramayacağıymış
Yaklaşık 2 sene sonra yine bir araya geldiğimde beni aynı fizikte gördüğünde sordum:
N'AABER?
ABİ dedi. BEN SENİN SPOR YAPTIĞINI BİLMİYORDUM
Sporu da yapardım Allah için.
Haftada 5 gün 2 şer saatten karate, 3 gün futbol antrenmanı, 1 maç.

O günden sonra Şenal amca bana FİL HAMDİ lakabını takmıştı.
Güzel günlerdi..
Atmışlık bir ihtiyarla 25lik bir genci bira içerken, vodka, şarap içerken pek göremezsiniz ama rakının yeri farklıdır.
Adap biliyorsa,
Muhabbet ediyorsa,
Söylediği dinleniyor, söylediğini adam gibi dinliyorsa,
İçki onu içmiyor, o içkiyi içiyorsa,
Rakı dediğin meret, üç kuşağı bir araya getirir, aynı frekansa sokar, aynı masada huşu içinde sohbetin derinliklerinde kaybeder
Kristal kitap serilerinin birinde şöyle bir yazı var..
Moda koyundayız. Sıcak bir yaz akşamı. Sakarya motoruyla bir deniz gezisine çıkmıştık. Mehtabın ilk günleriydi. Koyun manzarası Atatürk'ün çok hoşuna gitmişti.
Atatürk bize:
- "Buraya geldiğimizi kimse görmesin. Elektrikleri de söndürüp kendi kendimize rahat bir şekilde yeyip içelim. Mehtap da hazır" dedi.
Fakat daha on beş dakika bile geçmemişti ki, çevremizin sessiz sedasız sandallarla çevrilmekte olduğunu gördük. Atatürk sarıldığımızı görünce:
- "Karanlığın anlamı kalmadı. Elektrikleri yakın" dedi.
Ortalık ışıyınca beyaz yazlık elbiseleriyle gecenin içinde Atatürk'ün heybetli vücudu, bir heykel parlaklığıyla ortaya çıktı. O an denizin ortasında bir alkış sesi yükseldi. Bizim orada olduğumuzu öğrenen başka sandallar da kafileye katıldılar.
Atatürk, sevgi gösterisinde bulunan kalabalığa, sanki kendi konuklarıymış gibi sormaya başladı:
- "Size ne ikram edeyim, ne istersiniz?"
Sandallardaki kalabalık arasından sesler yükselmeye başladı:
- "Paşam seni isteriz."
Görülecek manzaraydı bu. Atatürk bir ara eliyle beni çağırdı:
- "Rakı, şarap ne varsa hepsini halka dağıt. Bana da bir şişe bırak" dedi.
Ben de ne kadar içki varsa, orada bulunan herkese dağıttım.
Bağırış, çağırış gırla gidiyor. O zaman Atatürk, karşısında coşan, sevgi gösterisi yapan halka doğru kadehini kaldırarak şöyle konuştu:
- "Vatandaşlarım... Buna rakı derler. Vaktiyle padişahlar gizli içerlerdi. Ben açık içiyorum. Siz de benimle beraber içiyorsunuz. Neticede unutmayın ki, ben de sizin gibi insanım."

Farklı bir adabı vardır rakı içmenin.
Karşılıklı kadeh tokuşturacaksan,
karşındakini onore etmek için, kadehini onun kadehinin az altına indirirsin.
O, ( estağfurullah ) demek amacıyla sizin kadehinizin altına inmek isteyebilir, siz daha da alta inmek isteyebilirsiniz,
Çareyi, rakı kadehini tabağa vurarak içmekte bulabilir karşınızdaki.
İlle de ( yok, siz benden büyüksünüz ) demek istiyorsanız, kadehi masaya tıklatır, afiyetle götürürsünüz..

Adam gibi içkidir.
Adam gibi içici ister.
Adam seçer.
Adam olanın ağzına yakışır.
Bendeniz, içmeyeli çooook uzun yıllar oluyor.
Beyaz peynir, kavun ve maydanozla içmeyi tercih ederdim.
Maydanozu bir güzel yıkayacaksın, parçalayıp bir tabağa sereceksin,
üzerine hafif tuz gezdirip, bol limon suyu sıkacaksın,
Sert bir dilim peyniri de üstüne şamandıra niyetine atacaksın.
Hoş bir name de vereceksin arka plandan,
Eriyip gideceksin hicaz faslı eşliğinde
Rakı, asil içkidir.
İçmesini bilen ağız, ağırlığını tartacak adam ister.
Bilmeyen ağızlarda asit olur, burnundan gelir.
Her içkiyi içen yalan konuşur, rakı adama doğruyu söyletir.
Birgün bir patronum, kız kardeşleriyle ilgili bana birşeyler soracağını söyleyince ( bana yemek ısmarla, yanında da rakı olsun. İkinci kadehten sonra sor ne soracaksan, asla yalan söylemem ) dediğimi hatırlıyorum.
O da, şirketin yıllık yemeğinde ikinci kadehten sonra yanıma gelip, kardeşlerinin sigara içip içmediğini sormuştu
Kızları deşifre etmişim
Uzun zamandır
Çok uzun zamandır içmiyorum.
Bir gün sanırım yeniden tadına bakacağım.
O günü özlemle bekliyorum
O gün, verdiğim sözü tutup, Onur kardeşimle birlikte SABAHLAR OLMASIN LAAAAYYYNNN diye nara atacağız
Hadi yarasın
- Yönetici düzenlemesi: :