Gila 3514 / Kendiliğinden iyileşme

Gila
Moruk Moderator
Site Yetkilisi
Dikkat!!

Bu, önemli bir konudur.

Bu yüzden sabitlenmiştir..






Yıl 2010 - 2011


Bir okuma manyaklığına girmiştim

Akaşa yayınlarına ait ne varsa alıp okuyordum

Bu arada, ruhsal, bilimsel, bilim harici konular içeren kitapları da okuyordum


Sonra, okuma tembelliği denilen illet ile tanıştım ve o zamandan bu zamana kadar,

Sadece beş on kitap okuyabildim.



Ben, tesadüfe inanmam..

Hayatta tesadüf diye bir şey yoktur


Kiminiz kader dersiniz

Kiminiz karma dersiniz

Kiminiz mukadderat..


Ama, tesadüf diye bir şey yoktur

Her şey, ilahi bir nizam dahilinde hayatınıza girer

Ve siz bu hayatınıza giren şeylerden ders çıkartır, öğrenirsiniz



Yazı okumaya hevesli bir toplum olmadığımızdan, bir iki görsel koymak şart oldu :p







1671047718370.png














2011 Yılında bir kitap aldım

Bahsetmek bugüne nasipmiş

Kitabın adı: Kendiliğinden iyileşme

Yazarı: Dr. Andrew Weill

Hiiiç uğraşmayın, hiç bir yerde bulamazsınız

Çünkü en son, kanser illetine yakalanan bir arkadaşıma

Okuması için vermek istediğimde,

Arabamla yaklaşık 42 km giderek bir ikinci elciden bulmuştum







1671047923867.png














Kitabı tam okumadım

Doktor, hastalarının yaşanmışlıklarını bir kitapta toplamış

Şöyle bir göz attım..

Ve, önemli iki nokta yakaladım..



Asıl yakaladığım noktayı anlatmadan önce,

Diğer konuyu anlatayım, kitabın ne anlatmaya çalıştığını anlayın..



Bir japon vatandaş, sigarayı bırakıyor..


Peşinden inanılmaz mide ağrıları çekiyor

Rontgen çektiriyor, midesinde inanılmaz üreler, yaralar söz konusu


İlaç tedavisi vs vs vs

Japon vatandaş, sigaraya geri dönüş yapıyor

Ve midesindeki bütün yaralar iyileşiyor, sıkıntısı kalmıyor








1671048479861.png














Bir süre sonra tekrar sigarayı bırakıyor

Benzer mide rahatsızlıkları tekrar başlıyor

Midede yaralar, ürinler, ağrılar, sancılar..







1671048159439.png














Tekrar sigaraya başlayınca, bütün sıkıntılar kayboluyor..



Bir Alman prof bunu araştırıyor

Ve şu sonuca varıyor..



Sigara şayet sizin için bir stres giderici unsur ise,

Her strese girdiğinizde
YAK BİR SİGARA mantığı güdüyorsanız

Önce sigara ile mücadele etmenin farklı bir yönünü bulacaksınız, sonra bırakacaksınız


Aksi taktirde, sigaranın yerini organlarınız alır, bir organınız kendisini feda eder







1671048311939.png














Dedim ya; Hayatta tesadüf diye bir şey yoktur

Benim konum bambaşka



Ama....

Gila'yı tanıyan herkes bilir ki; Söylediklerim dibine kadar gerçektir..



Doktor bir hastasının anısını anlatıyor..


Hasta, bir rahatsızlığa yakalanmış..

Rahatsızlığı kovuyor..


Şöyle ki:

Git.. Seni istemiyorum.. Seni vücudumda istemiyorum..

Git.. Seni bu vücutta istemiyorum

Bu vücut benim.. Allah bana verdi..

Seni istemiyorum bu vücutta..

Terk et vücudumu




Komik mi?

Belki :cool:













1671048756829.png














VARAN BİİİİR..

Bir sabah, her sabah olduğu gibi banyo yapıyorum

Banyo yaparken eliniz vücudunuzun her yerinde dolaşır ya,

Benimki de dolaşırken...

Tam mötümün ağzında

Mercimek yarım büyüklüğünde bir şeye temas ettim

Ne içeride, ne dışarıda

Sivilce desen, değil.. Sıkıp patlatamazsın

İçeride ama tam dışarıya yakın yerde



Başladım her sabah telkine

Git..

Seni istemiyorum..

Bu vücut, Allah'ın bana emaneti

Seni vücudumda istemiyorum

Terk et vücudumu...


İnanmayacaksınız ama, bir süre sonra bulamadım onu..







1671049074423.png














VARAN İKİİİİ..

Geçen 19 Mayıs'ta küçük bir tatil yaptım

Tatil dönüşü, sol dizimde bir siğil..

Dikkat et.. Sivilce değil, siğil..

Her klozete oturduğumda dizim çıplak ya,

Parmağımla siğilin üstüne vura vura kovdum onu


Git. Seni istemiyorum vücudumda. Git

Yaklaşık beş ay sonra, inanın izi bile kalmadı

Nerede olduğunu bile hatırlamıyorum







Ve son olarak..

Bu konuda yazmıştım



Bir EMG randevusunu bile 3 aydan önce veremiyor

Alamanya'nın bizi kıskandığı sağlık sistemi



Ayağımdaki sorunları şöyle bir araştırdım

Düşük ayak sendromu diyorlar



Ayak kaslarından birisi, sinirler üzerinde baskı kuruyor

Ve mutlaka ameliyat gerekiyor







1671049540649.png














Tabii, internet üzerinden bazı egzersizler öğrendim, uyguluyorum

Ancak...

Her gün fibula kemiğimi tokatlıyorum


Rahat bırak sinirlerimi

Rahat bırak.. Eskisi gibi yürüyebileyim
diye telkinlerde bulunuyorum



Bugün fark ettim..

Eskisinden çok daha iyiyim..




Bulabiliyorsanız bu kitabı bulun, okuyun

Bulamıyorsanız, vücudunuza hükmedin

Unutmayın. Her hücre canlıdır ve aldığı komutlara göre hareket etmeye meyillidir




Hadi daalın şimdi
 
Son düzenleme:
Root@localhost
Forum Kalfası
Doğruluk payı yüksek. iyilik iyiyi çeker, güzel düşünceler güzelliği. İyi düşünün iyi olsun. bu oran çok az şaşar, para parayı çeker derler ya, evrene pozitif atalım :)
 
xxxscorpionxxx
Çırak
Bir kısmı doğru bir kısmı yanlış. Stres hastalığa davetiyedir. Stresliyseniz bağışıklığınız düşer, hasta olma ihtimaliniz artar. En basitinden grip olduğunuz zamanı ele alın, o zaman ateşiniz falan olduğunda dudağınızda uçuk çıkabilir. Bu herpes virüsüdür, normalde birinden kapmanız gerekir o uçuğun çıkması için, yani öncesinde aslında o virüsü kapmışsınızdır ve vücudunuzun bağışıklığından dolayı uyuyor vaziyettedir fakat hasta olup grip/soğuk algınlığı vs. gibi durumlarda vücudunuz, vücudunuza nüfus eden bakteri/virüs/organizma ile bağışıklığınız aracılığıyla savaştığından ve bağışıklığınız en savunmasız zamanında olduğundan herpes virüsü pat diye bir anda ortaya çıkar ve ertesi günü dudağınızda uçuk olduğunu görürsünüz çünkü o sırada bağışıklık sisteminiz grip virüsünü ya da vücudunuzda ne varsa artık onunla mücadele ettiğinden herpes virüsüne gün doğmuş olur. insanların çoğu hasta olana kadar herpes yani uçuk virüsünü taşıdığını bilmezler bile. sadece hastalık da değil, başta dediğim gibi stres gibi durumlarda da ortaya çıkar ki biz türkler olarak uçuk çıkanlara "lan kabus mu gördün" falan deriz ya da "kardeşini korkutma dudağı uçuklar" falan gibi şeyler deriz. oysaki eğer o virüs yoksa vücudunda bir şey olmaz fakat bunun gibi aşırı yoğun duygu anlarında da virüs ortaya çıkarak dudağınız veya vücudunuzun herhangi bir yerinde (virüsün türüne bağlı olarak) ortaya çıkar. kendinizi tek yolla iyileştirebilirsiniz o da sağlıklı beslenip, stressiz bir ortamda bulunup iyi bir uyku düzenine sahip olarak (tek yol olmadı gerçi ama siz anladınız demek istediğimi). Yani kendinizi telkinleyerek bir hastalığı iyileştirmeniz mümkün değildir (stres kaynaklı olduğu sürece seretonin, endorfin ve dopamin hormonlarınızı tetikleyerek hali hazırda stresten kaynaklanmış hastalık hariç, elbette bunun için telkine de ihtiyacınız yok, bir kaç çikolata yiyip, cinsel ilişkiye girseniz ya da aşık olsanız da o hastalığınız iyileşecek zaten). Onun dışında hastalığınızı (kanser, baş ağrısı, kırık çıkık, siğil, migren, tansiyon) telkin ile iyileştirmeniz mümkün değildir. Aaa hayır olmaz öyle şey tabi ki de telkin işe yarıyor diyenler için, o zaman kopmuş kolunuzu yeniden çıkarmayı, felç olduğunuzda yeniden yürümeyi ya da bir otizm, down sendromu, cücelik gibi hastalıkları iyileştirmeyi deneyin bakalım ne olacak? tabi ki hiç bir şey olmayacak çünkü bazısı genetik bazısı çevresel faktörlerden oluşan hastalıklar. Yani bu tür kitapların %99.9 u para tuzağıdır haberiniz olsun. Doktorsuz da alternatif tıp ya da bu tür şeylere maruz kalmayın lütfen. alternatif tıbbı kullanacaksanız da mutlaka alacağınız tedavi yöntemini (bitkisel tedavi, akupunktur vs.) doktorunuza danışarak uygulayın, onay vermiyorsa kesinlikle denemeyin bile. Çünkü bir başkasında işe yarayan alternatif tıp sizde işe yaramayı bırakın ölümünüze bile sebep olabilir. Örneğin böbrek taşı için gilaburu bitkisinin suyunu içmeniz taş/kum düşürmenize yardımcı olsa da (çevrenizden belki arkadaşım gilaburu içti taşı 1 haftaya düştü, acayip işettiriyormuş içince diye sözler duymuş olabilirsiniz) taşınızın büyüklüğüne bağlı olarak gilaburu tedavisini uygulamak böbreğinizi kaybetmenize sebep olabilir. İçersiniz, taşınızın boyutundan haberiniz yoktur ve büyük bir taştır, çok fazla idrara çıktığınızdan taş hareket eder ve "tak" taş bir anda böbrek kanalınızı tıkar ya da börekten çıkarak üreterinizi tıkar ve böbreğinizin iflasına, iyi ihtimalle de ya kapalı ya açık ameliyata sebep olabilir. oysaki hastaneye gitseydiniz rezonans ile kırdıracağınız ya da bilemedin üreteroskopi aracılığıyla 20 dakikada taşınızdan kurtulacaktınız. Unutmayın alternatif tıbbın hemen hemen her zaman modern tıpta karşılığı vardır zaten modern tıp yüzyıllar içerisinde alternatif tıbbın geliştirilmesi ve modernize edilmesi ile ortaya çıkmıştır, alacağınız ilaç hali hazırda içeceğiniz bir bitkinin kimyasal olarak sentezlenmiş halidir, 20 bardak içeceğiniz bir bitki yerine doktor denetiminde aynı bitkiden sentezlenerek elde edilmiş kimyasal 1 adet hap kullanmanız her zaman daha iyidir.
 
Son düzenleme:
Sebnemy35
Forum Kalfası
Yine de stres yapmadan pozitivist olmak lazım her zaman

Bir de paragrafkullanımı önemli.
Bir kısmı doğru bir kısmı yanlış. Stres hastalığa davetiyedir. Stresliyseniz bağışıklığınız düşer, hasta olma ihtimaliniz artar. En basitinden grip olduğunuz zamanı ele alın, o zaman ateşiniz falan olduğunda dudağınızda uçuk çıkabilir. Bu herpes virüsüdür, normalde birinden kapmanız gerekir o uçuğun çıkması için, yani öncesinde aslında o virüsü kapmışsınızdır ve vücudunuzun bağışıklığından dolayı uyuyor vaziyettedir fakat hasta olup grip/soğuk algınlığı vs. gibi durumlarda vücudunuz, vücudunuza nüfus eden bakteri/virüs/organizma ile bağışıklığınız aracılığıyla savaştığından ve bağışıklığınız en savunmasız zamanında olduğundan herpes virüsü pat diye bir anda ortaya çıkar ve ertesi günü dudağınızda uçuk olduğunu görürsünüz çünkü o sırada bağışıklık sisteminiz grip virüsünü ya da vücudunuzda ne varsa artık onunla mücadele ettiğinden herpes virüsüne gün doğmuş olur. insanların çoğu hasta olana kadar herpes yani uçuk virüsünü taşıdığını bilmezler bile. sadece hastalık da değil, başta dediğim gibi stres gibi durumlarda da ortaya çıkar ki biz türkler olarak uçuk çıkanlara "lan kabus mu gördün" falan deriz ya da "kardeşini korkutma dudağı uçuklar" falan gibi şeyler deriz. oysaki eğer o virüs yoksa vücudunda bir şey olmaz fakat bunun gibi aşırı yoğun duygu anlarında da virüs ortaya çıkarak dudağınız veya vücudunuzun herhangi bir yerinde (virüsün türüne bağlı olarak) ortaya çıkar. kendinizi tek yolla iyileştirebilirsiniz o da sağlıklı beslenip, stressiz bir ortamda bulunup iyi bir uyku düzenine sahip olarak (tek yol olmadı gerçi ama siz anladınız demek istediğimi). Yani kendinizi telkinleyerek bir hastalığı iyileştirmeniz mümkün değildir (stres kaynaklı olduğu sürece seretonin, endorfin ve dopamin hormonlarınızı tetikleyerek hali hazırda stresten kaynaklanmış hastalık hariç, elbette bunun için telkine de ihtiyacınız yok, bir kaç çikolata yiyip, cinsel ilişkiye girseniz ya da aşık olsanız da o hastalığınız iyileşecek zaten). Onun dışında hastalığınızı (kanser, baş ağrısı, kırık çıkık, siğil, migren, tansiyon) telkin ile iyileştirmeniz mümkün değildir. Aaa hayır olmaz öyle şey tabi ki de telkin işe yarıyor diyenler için, o zaman kopmuş kolunuzu yeniden çıkarmayı, felç olduğunuzda yeniden yürümeyi ya da bir otizm, down sendromu, cücelik gibi hastalıkları iyileştirmeyi deneyin bakalım ne olacak? tabi ki hiç bir şey olmayacak çünkü bazısı genetik bazısı çevresel faktörlerden oluşan hastalıklar. Yani bu tür kitapların %99.9 u para tuzağıdır haberiniz olsun. Doktorsuz da alternatif tıp ya da bu tür şeylere maruz kalmayın lütfen. alternatif tıbbı kullanacaksanız da mutlaka alacağınız tedavi yöntemini (bitkisel tedavi, akupunktur vs.) doktorunuza danışarak uygulayın, onay vermiyorsa kesinlikle denemeyin bile. Çünkü bir başkasında işe yarayan alternatif tıp sizde işe yaramayı bırakın ölümünüze bile sebep olabilir. Örneğin böbrek taşı için gilaburu bitkisinin suyunu içmeniz taş/kum düşürmenize yardımcı olsa da (çevrenizden belki arkadaşım gilaburu içti taşı 1 haftaya düştü, acayip işettiriyormuş içince diye sözler duymuş olabilirsiniz) taşınızın büyüklüğüne bağlı olarak gilaburu tedavisini uygulamak böbreğinizi kaybetmenize sebep olabilir. İçersiniz, taşınızın boyutundan haberiniz yoktur ve büyük bir taştır, çok fazla idrara çıktığınızdan taş hareket eder ve "tak" taş bir anda böbrek kanalınızı tıkar ya da börekten çıkarak üreterinizi tıkar ve böbreğinizin iflasına, iyi ihtimalle de ya kapalı ya açık ameliyata sebep olabilir. oysaki hastaneye gitseydiniz rezonans ile kırdıracağınız ya da bilemedin üreteroskopi aracılığıyla 20 dakikada taşınızdan kurtulacaktınız. Unutmayın alternatif tıbbın hemen hemen her zaman modern tıpta karşılığı vardır zaten modern tıp yüzyıllar içerisinde alternatif tıbbın geliştirilmesi ve modernize edilmesi ile ortaya çıkmıştır, alacağınız ilaç hali hazırda içeceğiniz bir bitkinin kimyasal olarak sentezlenmiş halidir, 20 bardak içeceğiniz bir bitki yerine doktor denetiminde aynı bitkiden sentezlenerek elde edilmiş kimyasal 1 adet hap kullanmanız her zaman daha iyidir.
 
Gila
Moruk Moderator
Site Yetkilisi
RTE Türkiyesi'nde yaşıyorsanız, alternatif tıbbın her şeklini araştırmak, yeri geldiğinde uygulamak mecbureyindesiniz. Zira, bugün basit bir EMG çekimi için dahi, 6 aya kadar süre ile randevular veriliyor. EMG gerektiren bir rahatsızlığınız söz konusu ise, 3 hafta içinde tedaviye başlamamanız halinde, ameliyat şart.

Ayrıca.. Son günlerde kanser hastaları için İTHAL!! edilen ilaçların Kazakistan menşeyli olduğunu ve içlerinde sadece parasetamol yani ağrı giderici, ateş düşürücü olduğunu düşünürseniz, size tedavi edici ilaç diye nelerin kakalandığını da görebilirsiniz.

Bununla birlikte, anlı şanlı ilaç sanayi fabrikalarımızın da, ham madde fiyatlarını döviz ile aldıklarını, devleti yönetenlerin ise ilaç sanayii için döviz kurunu komik bir yerlere sabitlediğini düşünürseniz, bu ilaç şirketlerini iki seçeneğe mahkum ediyorsunuz. Ya zararına satıp iflas edip batıp gidecekler veya ilaç etkin maddesini daha az koyarak en azından zarar etmemenin yollarını arayıp bulacaklar.


RTE nin çok öncesindeki ağır enflasyonlu yıllarda ( ki; yüzde 67 civarlarındaydı ) çok basit bir supradyn ( b vit ) bütün dünyada efervesan ( suda eriyen ) olarak satılırken, bize kahverengi, iğrenç kokulu haplar olarak verilirdi.

Daha sonraları düzelmeye yüz tutan ekonomimiz ile, Avrupa'da kullanılan efervesan supradyn ilaçlarını bizler de alıp kullanmaya başladık.

RTE yönetimindeki ülke tam bir batık gemi haline geldiği için ya bu ilaçların fiyatları ulaşılamaz noktalara çıkacaktır, ya da içlerindeki etkin maddeyi az tutup, vücuda zırnık yararı olmayan zımbırtılar koyacaklardır. Bu, kaçınılmaz olarak ticaretin kanunudur.


Son olarak.. OTRİVİN denilen ve yıllarca 5 liradan zırnık yukarı çıkmayan burun ilacı, şu an eczanelerde 48 liraya çıkmış durumda. Yıllardır otrivin kullanan biri olarak, artık alternatif yöntemler uygulamaya başladım ve kısmen yararını görüyorum.


Ahir kelam..

RTE Türkiyesi'nde işiniz hastanelere düşmüşse yanmışsınız. Kendi başınızı kendiniz kaşıyacaksınız

RTE Türkiyesi demişken, ölümüne akp manyağı dostlarımla bir araya geldiğimde onlara hep bir tek beddua ediyorum.

İnşallah işiniz hastaneye düşer. Görürsünüz ebenizin örekesini..
 
Gila
Moruk Moderator
Site Yetkilisi
Konunun üzerinden iki ay geçti

Şöyle anlatmak isterim..

Öncelikle bu rahatsızlığın sebebini öğrendim

Öyle kovulacak bir durum değil

Ayağınızdaki bir kas, sinirler üzerinde baskı uyguluyor

O halde, kendi uzuvlarınızı kovamayacağınıza göre, telkin ile ikna edeceksiniz


Bu arada aç parantez ( benzer konuları inceliyorum. En son, kanserli hücreler ile ilgili bir konu izledim. Adam açık ve net söylüyor.

Kanserli hücreye, onun kötü değil, iyi bir hücre olduğunu ikna etmelisiniz diyordu ) kapa parantez..

Uzun lafın kısası, hastalığın gerçek sebebini öğrendikten sonra, ayağımdaki kasa her akşam telkinde bulunmaya başladım

Rahat bırak şu sinirleri. Baskıyı kaldır artık. Sinirlerimi rahat bırak

Bunu söylerken bir taraftan da, o kaslara elimle hafif tokat atar şekilde vuruyordum..


Sonuç...

Bu akşam bir dostumla yemeğe çıktık.

Ben, ayağımın yüzde 90 iyileştiğini söylüyordum ki; O da ( evet bayağı normal yürüyorsun ) dedi..


Unutmayın dostlar..

Vücudunuzdaki her doku, her kas, her sinir canlıdır.

Hani derler ya, bir adama kırk gün deli dersen deli olur diye..

Aslında bunun açıklaması şudur..

Karşındaki adamın beyni o lafı duya duya deli olduğuna ikna olur ve adamın deli rolü oynamasına yol açar.


Vücudunuzla dost olun..

Sigara içiyor olabilirsiniz. Alkol tüketiyor olabilirsiniz. Zararlı alışkanlıklarınız olabilir

Organlarınızla diyaloğu yakaladığınız an, o sıkıntılardan kurtulmaya adım attığınız andır

Ben bunu üç ayrı deneyimin ikisinde yüzde yüz, üçüncüsünde ( şu an için ) yüzde 90 lık kesimdeyim.


Yakında gözlüklerimden kurtulabilmenin pratiklerini yapıp, burada anlatacağım


Lan.. Galiba kemale ermek böyle bir şey oluyor :D :D :D
 
fearof
Forum Ustası
Kendi kendinizin doktoru olun
Birçok hastalık kendi kendine geçiyor çünkü vücut mekanizmaları devreye giriyor. Dolayısıyla asıl işimiz bu süreci kolaylaştırmak olmalı. Önce ne yemememiz gerektiğinden başlamamız gerek
Dr. Mark Hyman: Merhaba. Bu hafta tıp dünyasının öncülerinden Andrew Weil ile doğal iyileşme sistemlerimiz ve vücudun iyileşme gücü hakkında konuşacağız. Hoş geldin Andrew.

Vücudun iyileşme mekanizmalarını harekete geçirmeyi öğrenince, doğru şartları sağlayarak birçok hastalıktan kurtulabiliyoruz. Sağlık yaratmak, yani sağlıklı zemin oluşturmak aslında tamamlayıcı tıbbın merkezinde yer alıyor. Sağlığı nasıl tanımlamalıyız? Sağlığı nasıl ölçüyoruz? Yiyecekleri, zihnimizi, bedensel pratikleri ve diğer alternatif yöntemleri iyileşme için nasıl kullanıyoruz?



Dr. Andrew Weil: İlk olarak bunun yeni bir fikir olmadığını söyleyelim. Hipokrat, “Doğanın iyileştirici gücü önünde saygıyla eğilmeliyiz” demişti. Tıp dünyasındaki meslektaşlarımdan sağlığı tanımlamalarını isteyince en yaygın cevaplardan biri, “hasta olmamak” oluyor; halbuki bu pek de işe yarar bir cevap değil. Bence sağlık pozitif bir denge ve bütünlük hali; en önde gelen niteliği ise esnek dayanıklılık, bu sayede yaşamınızı sürdürüp size zarar verebilecek şeylerin üstesinden geliyorsunuz.

Üstelik birçok hastalık kendi kendine geçiyor çünkü vücudun iyileştirme mekanizmaları devreye giriyor. Vücut bağışıklık, sinir ve dolaşım sistemlerini kullanabiliyor; dolayısıyla asıl işimiz bu sürecin işleyişini kolaylaştırmak olmalı. Çoğu insan vücudun bu becerisine güvenmiyor. Bu bakış açısını değiştirebilirsek uzmanlara duyulan ihtiyacı da azaltabiliriz.

Dr. Mark Hyman: Vücudun iyileşme sistemi nelerden oluşuyor?

Dr. Andrew Weil: Merkezde bağışıklık sistemi var. Başlıca savunma sistemimiz bu; bizi enfeksiyona, patojenik organizmalara, kansere ve zararlı yabancı maddelere karşı koruyor. Ancak bağışıklık sistemini düzenleyen de sinir sistemimiz ve zihnimize bağlandığı için zihin ile bedeni birbirinden ayıramazsınız. Zihinsel ve duygusal çevremizde olanlar fiziksel ortamımızı da etkiliyor. Yani hepsi birbirine bağlı. Ama her biyolojik yapının içinde kendine ait onarım mekanizmaları var; DNA molekülü bile hasar almışsa kendisini onaracak enzimler üretiyor.

Dr. Mark Hyman: Yiyeceklerin ilaç olduğu fikrini ilk ortaya koyanlardansın. Çünkü iyileşme sistemini bu şekilde aktive etmek mümkün.

Dr. Andrew Weil: Anti-enflamatuvar bir diyet geliştirmiştim. Geçmişte koroner arter rahatsızlıklar, Alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıklar ve kanser gibi hastalıkların hiçbir ortak noktası olmadığı düşünülürdü. Ama bugün hepsinin ortak noktasının düşük seviyeli kronik enflamasyon olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla enflamasyona yol açan her şeyden kötü sonuç çıkıyor. Bunun iyi tarafı da var: İnsanları vakitsiz öldüren ve hareketsiz hale getiren büyük sorunların ortak bir kökeni varsa, bunlarla mücadele için ortak bir strateji de var demektir.

Bu da uygunsuz enflamasyonu dizginlemek. Enflamasyonun iyileşme için kritik bir işlevi var: Vücudun neye müdahale etmesi gerektiğini haber veriyor. Ancak vakti gelince bitmesi lazım, aksi halde kronik hale geliyor ve hastalığa yol açıyor. Pro-enflamatuvar dediğimiz bu duruma birçok faktör etki ediyor, diyet ise en önemlilerinden biri. Ama diyetin bir özelliği de bizim kontrolümüzde olması.

Dr. Mark Hyman: Yediklerimizin kaloriden ibaret olmadığına, aslında ilaç olduğuna dair farkındalık artıyor. Yiyecekler sadece hastalığı önlemiyor, mevcut hastalığın iyileşmesine de yardımcı olabiliyor.

Dr. Andrew Weil: Bu konuda tamamlayıcı tıbbın en iyi uygulandığı alanlardan biri de romatoloji. Diyet sayesinde bu alanda birçok doğal çare bulunabiliyor. Çok güçlü baskılayıcı ilaçlara başvurmadan önce yaşam tarzımıza dair değişiklikleri deneyip bu hastalıkları nasıl değiştirebileceğimizi görmeliyiz.

Dr. Mark Hyman: Anti-enflamatuvar diyet olarak ne önerirsin?

Dr. Andrew Weil: Önce ne yemememiz gerektiğinden başlamak gerek, çünkü son derece enflamatuvar besleniyoruz. Standart diyetimizde yanlış yağları, yanlış karbonhidrat türlerini tüketiyoruz; meyve, sebze ve baharat gibi koruyucu unsurlardan yoksun kalıyoruz. Yani ilk adım rafine, işlenmiş ve fabrikada üretilmiş gıdaları yememek.

Günümüzde trans yağlar büyük oranda kullanımdan kalktı ama üretilen gıdaların içi rafine bitkisel yağlarla dolu; bunlar pro-enflamatuvar, yani enflamasyona yol açan yağ asitleri içeriyor. Benzer şekilde ucuza mal olduğu için çokça kullanılan bir diğer öge ise yüksek fruktoz içerikli mısır şurubu.

Bunları diyetinizden çıkarıp çok çeşitli ve her renkten sebze-meyveye odaklanmak gerekiyor. Otlar ve baharatlar da çok faydalı. Zerdeçal enflamasyona karşı en güçlü doğal madde. Zencefil, yeşil çay da öyle. Karbonhidrat konusunda ise ayrım yapmak gerekiyor. Hızlı sindirilip kan şekerini yükseltenler zararlı. Ama fasulye, bal kabağı ve tatlı patateste bulunan, yavaş sindirilen karbonhidratlar yararlı.

Dr. Mark Hyman: Kuşkonmaz, enginar, hatta brokolide de karbonhidrat var. Ama bunlar fitokimyasallar içeriyor ve son derece faydalı. Hep yediğimiz berbat karbonhidratlar gibi değil.

Dr. Andrew Weil: Mavi Bölgeler (Blue Zones) adı verilen, dünyada ortalama yaşam süresinin en uzun olduğu bölgelerde fasulye tüketimi çok yaygın çünkü ucuz, içinde bol lif, mineral, fitobesinler, yavaş sindirilen karbonhidrat ve protein var. Ben ayrıca zeytinyağını çok seviyorum. Hem leziz hem de yağ asidi açısından gayet dengeli; ayrıca diğer yağlarda bulunmayan anti-enflamatuvar içeriğe sahip. Yemekler zeytinyağı ile pişirilmeli. Kokusunu sevmeyenler avokado yağını da tercih edebilir. Omega-3 de çok önemli. Takviyelere odaklandığımız için doğrudan balıktan almayı unutuyoruz. Mesela sardalyada ve ringada bolca bulunuyor.

Dr. Mark Hyman: Ben manavı eczane gibi görüyorum. Alışveriş yaparken meyve-sebzeye ilaç gibi bakıp o şekilde seçiyorum. Bu sayede buzdolabım da bir nevi ecza dolabına dönüşüyor.

Dr. Andrew Weil: Probiyotikler de önemi yeni anlaşılan yiyecekler arasında. Eskiden sağlık için yoğurt yiyenle dalga geçilirdi. Ama bugün bağırsak mikrobiyomunun fiziksel ve ruhsal sağlık üzerindeki en belirleyici unsurlardan olduğunu biliyoruz. Mikrobiyomu olumlu yönde değiştirmek için yapılabilecek en iyi şeyin mayalı yiyecekler yemek olduğunu biliyoruz. Ben susuz lahana turşumu, salatalık turşumu ve kimçi turşumu kendim yapmayı çok seviyorum. Hem ucuz hem de lezizler.

Dr. Mark Hyman: Zihin-beden anlayışından biraz bahseder misin? İnsanlar günlük hayatta bu konuda neler yapabilir?

Dr. Andrew Weil: Zihin ile beden arasındaki bağlantıyı kullanmayı ilk kez tıbbi hipnoz dersinde öğrendim. Dersi veren hocamız dermatolojik ve gastrointestinal hastalıkları olanların önce hipnoterapi alması gerektiğini, çünkü strese bağlı rahatsızlıkların en çok bu alanlarda ortaya çıktığını söylüyordu. Her halükarda zihin-beden tıbbının tamamlayıcı tıp içinde önemli bir yeri var. Bunlar zamandan, paradan kazandıran ve bugün yeterince kullanılmayan terapiler. Üstelik hem uygulayan hem de hasta için zevkli pratikler. Dahası, zihnimizin ulaşmayacağı yer yok, çünkü her yerimizde sinirler bulunuyor, yani zihinsel etki yaratabilirsiniz.

Dr. Mark Hyman: Bağışıklık sisteminin düşüncelerimizi dinlediğini düşünen uzmanlar var. Dolayısıyla bu tarz yöntemler vücudumuzdaki birçok şeyin düzenlenmesine etki ediyor.

Dr. Andrew Weil: Her şeyden önce herkes stresin zihin ve beden üzerindeki olumsuz etkilerini gidermenin belli bir metodunu öğrenmeli ve uygulamalı. Benim favorim nefes egzersizleri; çünkü ekstra zaman ve para gerektirmiyor, üstelik etkili. Ayrıca hastalara daha iyi olabilecekleri fikrini aşılamak çok önemli. Birçok hastam onlar için yaptığım en önemli şeyin bu inancı vermek olduğunu söylüyor. Biz hekim olarak kötümser olmamalıyız. Sorunları çözmek için hastaların vücutlarına güvenmelerini sağlamak çok önemli.

Dr. Mark Hyman: Düşüncelerimiz her şeyi etkiliyor. Telomer, mikrobiyom, bakteriler, her şey bundan etkileniyor. Bu yüzden doğru kafa yapısında olmak çok önemli. Ama insanlara duygu ve düşüncelerini nasıl yöneteceklerini öğretmiyoruz. Duygusal zekaya dair eğitim almıyoruz. Okumayı, yazmayı, matematiği öğreniyoruz ancak hayattaki en önemli şeyleri, mesela sağlıklı ilişkilere sahip olmayı, kendimiz için sağlıklı bir temel oluşturmayı ve paramızı nasıl yöneteceğimizi öğrenmiyoruz.

Dr. Andrew Weil: Bunların hepsi sağlıklı yaşamın olmazsa olmazları. Anaokulundan itibaren vücudun kendini iyileştirme yetisine dair eğitim vermemiz ve bunu profesyonel eğitime kadar ilerletmemiz gerekiyor.

Dr. Mark Hyman: Çoğumuz arabamızın veya iPhone’umuzun nasıl çalıştığını bilirken vücudumuzun nasıl çalıştığını bilmiyoruz. Yiyecek, zihin, bedendeki sistemler, egzersiz, bitkiler, otlar ve besinler aracılığıyla vücuttaki iyileşme sistemlerini öğretme çabanı çok değerli buluyorum.

Dr. Andrew Weil: Birkaç yıl önce New York Times gazetesi New York’taki diyabet salgınının etkilerine dair yazı dizisi yayınladı. Araştırmaya göre her muayene ve danışmanlık için ortalama 50 ila 100 dolar kaybeden sektör, diyabet kaynaklı her ampütasyon için 6 bin dolar kazanıyor. Yani önleyici yaklaşım para etmiyor. Bunu düzeltmeden hiçbir yere varamayız. Çünkü yozlaşmış bir sistem var ve insanlara hastalığı önlemeyi öğretmek değil ameliyat ve ilaçlarla müdahale edip para kazanmak istiyor.

Dr. Mark Hyman: Kişisel olarak uzun yaşama konusunda neler öğrendin? Bu konuya nasıl yaklaşmak gerekiyor?

Dr. Andrew Weil: Her şeyden önce, ömür uzatma konusuna biraz şüpheyle bakıyorum. Bence insan ömrünü çok fazla uzatamayacağız, bunun görece sabit kalacağını düşünüyorum. Asıl olan şey ise yaşlanırken sağlıklı kalmaya odaklanmak. İnsanların 60-65 yaşını geçtikten sonra kalp, nörodejeneratif hastalıklar, kanser gibi sorunlar yaşadığını görüyoruz. Bunun kaçınılmaz olup olmadığına bakmalıyız.

Bence yaşlanma süreci ile yaşa bağlı hastalıkları birbirinden ayırmak mümkün. Amaç uzun ve iyi yaşayıp düşüş dönemini mümkün olduğunca kısa tutmak. Buna hastalığı kısaltmak deniyor; yani ömrümüzün sonundaki yeti kaybı ve çöküş dönemini olabildiğince kısaltmalıyız. Senin önerdiğin diyet, yeterince dinlenme ve uyku, düzenli fiziksel aktivite, stresle mücadele gibi yaşam tarzı değişiklikleri tam da bunu yapıyor.

Günümüzde yüz yaşını görenlerin sayısı giderek artıyor ama bakınca çoğunun ağır hasta olduğunu görüyorsun. Hedef bu olmamalı. Sırf süreyi uzatmak için yaşamıyoruz. Hayatın keyfine varacak, kendimizi iyi hissedecek şekilde yaşayabilmek istiyoruz. Yani esas konu yaşlandıkça iyi kalmaya devam etmek.

Dr. Mark Hyman: Örneğin ortalama bir Amerikalı ömrünün son 17 yılını sağlıksız veya engelli olarak geçiriyor. Yani 60 yaşına geliyorsunuz ama sonraki yirmi yılı sağlıksız geçiriyorsunuz ve bu hiç iyi bir şey değil.

Dr. Andrew Weil: Yaşlı ve sağlıklı insanlara bakınca çok farklı şeylere rastlayabiliyoruz. Mesela sigara ve içki içenler, sebze yemeyenler var. Ama önemli bir ortak noktaları bulunuyor: Güçlü toplumsal ilişkileri var. Bugünkü kültürümüz insanları fazlasıyla izole ediyor. Pandemiyle birlikte durum daha da kötüleşti. Sosyal ve entelektüel ilişki eksikliği hem sağlığın hem de uzun yaşamanın önünü kesen en önemli sorunlardan biri.

Dr. Mark Hyman: Küçük bir spor kulübüne, derneğe, topluluğa üye olmak stresi azaltmakta muazzam etkili oluyor. Sosyogenomik adı verilen bir bilim alanı var; toplumsal bağlantılarımızın bağışıklık sistemini ve gen ifadesini nasıl etkilediğini araştırıyor. Bunun sadece soyut bir fikir olmadığını, somut sonuçlar getirdiğini yeni yeni anlıyoruz.

Dr. Andrew Weil: Japonya’da yapılmış bir çalışma gördüm. Kahkaha atmanın prostat kanseri genlerini bastırdığını gösteriyordu. Zihin-beden etkileşiminin bundan daha somut örneği olamaz diye düşünüyorum.

Dr. Mark Hyman: Peki sen sağlıklı kalmak için gündelik hayatında neler yapıyorsun?

Dr. Andrew Weil: Beslenme önerilerini takip ediyorum. Anti-enflamatuvar besleniyorum. Fiziksel olarak aktif olmaya gayret ediyorum. İki köpeğim var, onları yürüyüşe çıkarıyorum. Hayvanlar çok iyi yoldaş olabiliyor. Arkadaşlarımla vakit geçirip gülmeyi, yemek yapmayı seviyorum. Dinlenmeye, uykuya dikkat ediyor, nefes egzersizleri yapıyorum. Dünyayla bağımı koparmıyorum; bu yüzden çalışmaya devam ediyorum. Emekli olmak aklımdan bile geçmiyor. Bana hiç cazip gelmiyor.

Dr. Mark Hyman: Emekliliğe dair veriler bunun ölüm cezasına yakın olduğunu gösteriyor.

Dr. Andrew Weil: Emekli erkeklerin ciddi bölümü altı ay içinde ya hastalanıyor ya da ölüyor.

Dr. Mark Hyman: Peki başvurduğun ekstra yöntemler var mı? Takviye kullanıyor musun?

Dr. Andrew Weil: D vitamini, koenzim Q10, antioksidan karışım ve biraz ekstra magnezyum alıyorum. Bağışıklık için yararlı mantar takviyeleri kullanıyorum.

Dr. Mark Hyman: Tedavi edici mantarlar giderek yaygınlaşıyor. Ben de hem kendim kullanıyorum hem de tırtıl mantarı, reishi, maitake, şitaki ve aslan yelesi mantarı gibi türlerini hastalarıma veriyorum.

Dr. Andrew Weil: Aslında Japon, Çin ve Kore tıbbında geleneksel olarak uzun süredir kullanılıyorlar ama yakın zamana kadar Batı’da bilinmiyordu. Bence yenilebilir mantarları diyetinize sokmak, diğerlerini de takviye olarak almak yararlı.

Dr. Mark Hyman: Önümüzdeki 30-40 yıl için hayallerin ve hedeflerin neler?

Dr. Andrew Weil: Seksen yaşına geldim, yani bu biraz fazla iyimserlik olur. Ama tamamlayıcı tıbbın sağlam temeller üzerine oturduğunu görmek istiyorum. Her zaman günün birinde “tamamlayıcı” sözcüğünün atılıp bu alana sadece tıp deneceğini iddia ettim. Belki de o günler yakındır. Bunu görürsem çok mutlu olurum. Yine de çoğu insan çabalarının karşılığını göremeden ölürken ben bütün bunları gördüm. Bu yüzden çok mutluyum.

Dr. Mark Hyman: Beni her zaman en çok etkileyen insanlardan biri oldun. Ömür boyu gösterdiğin fedakarlık ve azim için çok teşekkürler. Hala çalışıyorsun ve bize farklı perspektifler göstermeyi sürdürüyorsun. Vücudumuzun kendini iyileştirme sistemine dair söylediklerin çok ufuk açıcı. Teşekkürler, Andrew.

 
Üst