Penetrator God
Çırak
Hikaye Müziği:
Yazar Hakkında:
"Tüm farklılıklara rağmen Tamriel'de yaşayan ölümlülerin bazı davranışları var ki hep aynıdır. Bu kitap serilerimde bunlara örnek olan kişilerin yaşadıklarını kaleme aldım. Umarım okuyucularımın hayatlarına bu canlı kanıtlar bir yol gösterici olur."
-Dnreigamamare, Sazerus
(D.4E 71-Ö.4E 122)
Cyrodiil'li Imperial, büyücü ve yazar.
Sun's Dawn'ın 26. günü, 4E 71'de Colovia'da doğdu. Second Seed'in 22. günü, 4E 122'de 51 yaşındayken Winterhold'da öldü. Çocukluğu, babasının işi nedeniyle Cyrodiil ile Skyrim'e devamlı yolculuklar yaparak geçti. 4E 79-4E 83 arasında üç yıl annesiyle birlikte Chorrol'da ki Stendarr Şapeli'nde yaşadı. Edebiyatla ilgilenmeye de burada başladı.
4E 87'de büyüye olan yatkınlığını fark etti ve Skingrad Büyücüler Loncası'na çırak olarak katıldı. 4E 89'da loncadaki eğitimine ara verdi ve yazarlığa yoğunlaştı. 4E 92'de annesiyle babasının ayrılmaları, ailesinin kendisine karşı katı ve anlayışsız tutumu nedeniyle para sıkıntısı çekmesi, Sazerus'un sevdiği kızla evlenmesini engelledi.
4E 95'te büyücülük öğrenimine geri döndü. 4E 96'da mezun oldu ve loncada öğretim üyesi oldu. 4E 89 ile 4E 99 yılları arasında sadece 6 kitap yayımladı ve bununla ilgili akademilerden pek çok ödül topladı. 4E 100'de yazmış olduğu yeni kitaplarıyla elde ettiği başarı, maddi sıkıntısını yenmesini ve evlenmesini sağladı. 4E 110'da baş büyücü oldu.
Çocukluğunda babasıyla olan seyahatleri sırasında Skyrim'e aşık olmuştu. Bu onu oraya çekti. 4E 120'de Winterhold'da taşındı. Birkaç yıl kadar Winterhold Koleji'nde yardımcı baş büyücülük yaptı. Sazerus için her şey çok güzel gidiyordu, ta ki 4E 122'de ki Büyük Çöküş felaketi baş gösterene kadar. Şiddetli bir fırtına denizle birlikte Winterhold'u vurmuş ve şehrin yarısını anakaradan söküp yok etmiştir.
Sazerus'ta o gün tesadüfen eşi ve kızıyla vakit geçirmek için kolejden ayrılıp evine gitmiş. Sazerus büyüleri ile fırtınadan korunmuş ancak her şey sona erdiğinde sahil şeredinde yer alan evlerini yerinde bulamayan Sazerus, çıldırarak uçurumdan denize doğru karısıyla çocuğunu kurtarma umuduyla atlamış. Fakat bir daha onu gören olmamış.
Bununla ilgili pek çok halk efsanesine de konu olmuştur. En bilineni, balıkçıların denizin üstünde gördükleri parlamaların Sazerus'un heyulasının büyülerinin yansımaları olduğu ve derinliklerde bir yerlerde hala eşiyle kızını aradığıyla ilgili efsanedir. Ama bunun küçük çocukların denize girmemeleri için uydurulup anlatılan masallar olduğu su götürmez bir gerçektir.
Her şeyden öte Sazerus her zaman tek bir büyü dalıyla çalışmanın kölelik olduğunu savunmuştur. Kitaplarıyla ise insanlara karşı bir yükümlülüğü olduğunu düşünmüş ve "insanlık için sanat" görüşüne dayalı yapıtlar üretmiştir.
İmparatorluk Şehri, Arcane Üniversitesi Yayınevi, 4E 191
BÖLÜM I
Sazerus Dnreigamamare
Black Marsh'ta yaşayan Argonianlı Malen-Va 'nın ailesinin mücevherat yapımı sanatındaki ustalıkları çok eskilere dayanırdı. Babası, dedesi, dedesinin babası hep bu mesleği sürdüre gelmişler. Bu işçilikteki zanaatlarının ünleri öyle bilinir olmuştu ki bir süre sonra Gideon'da halk onların adlarını Saxhleel Mücevhercileri olarak anmaya başlamış. Malen-Va pek de hayırlı bir evlat değildi. Yumurtadan çıktığından beri ailenin tek erkek çocuğu olduğu için onu şımartmışlardı. Yediği önünde yemediği ardındaydı. İstediklerine ulaşmak için hiç çaba harcamıyordu. Çok mutlu bir çocukluk geçirdi.
Ama yıllar hızla geçmişti. Babası yaşlanırken o da güçlü kuvvetli bir delikanlı oldu. Takvim 3E 397'yi gösteriyordu. Malen-Va orada burada sorumsuzca gezerek gençliğini çarçur etmekle meşguldü. Oğlunun bu halinden rahatsız olan babası ise bir gün Malen-Va'ı yanına çağırdı ve artık ondan mücevherci dükkanına sahip çıkması gerektiğini söyledi. Babası ölünce dükkanı onun işletip sürdürmesi gerekecekti. Bunun içinde Malen-Va'nın mesleği öğrenmesi gerekiyordu. Babası ondan bunu istiyordu.
"Histler korusun baba," dedi Malen-Va. Babası ağzındaki buruk bir gülümsemeyle Malen-Va'nın yüzüne baktı, ardından "Bundan ne kaçılabilir ne de önüne geçilebilir oğlum! Ama gözüm arkada kalmamalı. Onun için çalışmalısın." dedi. Babasının sanki yarın ölecekmiş gibi konuşması Malen-Va'nın canını sıktı. Hiç de öyle hastaya benzer bir hali olmadığını düşündü. Onu dükkana bağlamak için böyle karamsar davrandığını sanıyordu. Malen-Va'nın dükkana gitmeye hiç niyeti yoktu.
Ertesi sabah babası işe giderken karısına, Malen-Va için "Kalkınca dükkana gelsin," dedi. Kahvaltıdan sonra da annesi Malen-Va'ya bunu söyledi. Bunu duyunca Malen-Va'nın keyfi kaçtı. O gün arkadaşlarıyla buluşup kentin aşağı yakasındaki sazlıkta balık tutmaya gidecekti. Malen-Va bir an duraksadı. Babasının yüzü geldi gözlerinin önüne. Onu kırmak istemiyordu, ama canıda dükkana gitmeyi hiç istemiyordu. Evden çıktığında hala bir karar verememişti. Adımlarını sürüyerek ilerledi.
Dükkana giden siyah bataklık , arkadaşlarının birinin çamur evinin önünden geçiyordu. Kapının önüne geldiğinde yürüyüp gitmek istedi. Sonra boş vermişlik duygusu ağır bastırdı. "Dükkana yarında gidebilirim!" diyerek Malen-Va vazgeçti. Arkadaşının evine yöneldi ve kapısını tıklattı. O gün iyi vakit geçirdiler. Dalıp yüzdüler, balık yakaladılar, bir ara etsineklerinin bir bulut görünümündeki vızıldayan sürüsü tarafından saldırıya uğradılar. Ama onlardan hızlıydılar, ısırılmadan koşarak kaçmayı başardılar. Malen-Va akşam eve döndüğünde babası çoktan gelmişti. Düşünceli gibiydi. Kısa bir süre sonra akşam yemeği için masaya oturdular.
"Dükkana niye gelmedin?" diye sordu babası kırgın bir ses tonuyla. "Arkadaşlarla sözleşmiştik baba," dedi Malen-Va. "Sözünden dönsen Oblivion kapıları mı açılırdı?" diye tersledi babası. "Onlara mahçup olurdum. Hem söz verirsen mutlaka tutmalısın, diyen sen değil miydin?" diyerek Malen-Va üste çıkmaya çalıştı. Babası ikna olmamıştı ama başka da bir şey söylemedi. Sonra ki gün Malen-Va uyanıp yatağından kalktığında, annesi dükkana gitmesi gerektiğini yineledi: "Bugün çırak da izinliymiş, mutlaka gelsin, dedi baban." diye uyardı annesi.
Malen-Va için artık kurtuluş yolu yoktu. Bu gün dükkana gitmek zorundaydı. Kahvaltıya yeni oturmuştu ki kapı çaldı. Kapıyı Malen-Va açtı. Gelen arkadaşlarından biriydi. "Handa yumruk dövüşleri müsabakası varmış, gidip seyredelim, bahiste tutuşacağız." dedi. Malen-Va ona dükkana gideceğini söyledi. "Biraz bakar, sonra gidersin!" diye ısrar etti arkadaşı. Üstünde de hiç para yokmuş, "Sende vardır, bir koyup beş alırız!" dedi kendinden emin bir edayla. Malen-Va kumarı hiç sevmezdi. Ama arkadaşlarıyla kazanma heyecanını paylaşma albenisinin güzelliğine kaptırıyordu kendini.
"Hem dükkana biraz geç gitmemin ne sakıncası olabilirdi?" diye söylendi kendi kendine. Yine de annesinin duymasını istemiyordu. "Tamam, sen beni sokağın köşesindeki sarmaşıkların altında bekle, beş dakikaya kadar geliyorum..." dedi Malen-Va kısık bir sesle. Malen-Va yemeğini aceleyle bitirip evden çıktı. Zavallı annesi hiç kuşkulanmadı, dükkana gittiği için duyduğu sevinç gözlerinden okunuyordu. Malen-Va arkadaşının yanına varınca öteki beş arkadaşının da gelmiş olduğunu gördü.
Yedi kafadar yumruk dövüşü yapılan tavernaya doğru yollandılar. Dövüşlerin yapıldığı geniş salon ağzına kadar doluydu. Bağırıp çağıran kalabalığı yararak tribünde birbirleriyle kıyasıya kavgaya tutuşan adamları rahatça görebilecekleri bir yere ulaştılar. Kalabalığın coşkusu kısa sürede onlarada bulaştı. Hırsla bağırıp çağırmaya başladılar. Hele bahislere para yatırdıktan sonra dövüşe kendilerini iyice kaptırdılar. Malen-Va dükkana gitmesi gerektiğini anımsadığında vakit öğleyi çoktan geçmişti.
Arkadaşları, "Birgün daha gitmesen ne olacak ki!" dediler. Malen-Va'da onlara uyup yumruk dövüşünün tadını çıkarmayı sürdürdü. Eve döndüğünde kapıyı babası açtı. Yüzünden düşen bin parçaydı. "Nerdesin sen gene?!" diye bağırdı. Malen-Va hayatında onu ilk kez bu kadar öfkeli görüyordu. "Sen ne biçim bir evlatsın böyle?" diye sürdürdü babası konuşmasını. "Senin yüzünden dükkan yarım gün kapalı kaldı!" "Kusura bakma baba..." diyecek oldu Malen-Va, "Kusuru musuru yok, yarın sabah erkenden birlikte gideceğiz dükkana!" diyerek kestirip attı babası.
Malen-Va'nın gururu kırılmıştı. Sandalyeye oturdu. Canı yemek yemek istemiyordu. Babasının tavrı hiç alışık olmadığı bir davranıştı. Ona kızmaya başlamıştı. "İki gün dükkana gitmediysem ne olmuş? Bunun için neredeyse dövecekti beni." diye aklından geçirdi Malen-Va. Erkenden sabah evden birlikte çıktılar sokağa. Malen-Va arkadaşının evinin önünden geçerken kederle baktı pencerelere. Arkadaşı şimdi uyuyor olmalıydı. Babasının dükkanı evlerine yakın bir çarşının içindeydi. Kapı kilitlerini açarak yeni iş gününe hazırlanan, karşılıklı sıralanmış dükkanların arasından geçerek kendi yerlerine ulaştılar...
Sazerus Dnreigamamare
Malen-Va hayatında ilk kez bu kadar erken uyanıyordu ve çalışmaya gidiyordu. Babası cebinden çıkardığı kocaman anahtarla kilidi açtı. Tozlu kapıyı açarak içeri girdiler. İçeride genzi yakan bir koku vardı. Bu kulp takılan altınları parlatmada kullanılan sıvının kokusuydu.
Malen-Va sıkıntıyla yüzünü buruşturdu, bunu fark etmiş olacak ki babası:
"Bir haftaya kalmaz alışırsın, zamanla bizim evin bahçesindeki bataklık çiçeği kokusu gibi gelecek bu sana," dedi.
Malen-Va'nın içinden babasının bu sözlerine inanmak gelmiyordu.
Babası ona süpürgeyi göstererek:
"Dükkanı temizlememiz gerek," dedi.
Malen-Va süpürgeye doğru ilerlerken babası yeniden seslendi:
"Önce yerleri hafifçe ıslat ki toz kalkmasın." dedi.
Malen-Va süpürgeyi bırakıp dükkanın arkasındaki atölyeye girdi. Atölyede bir sürahi buldu. Sürahiyi suyla doldurup yeniden babasının yanına döndü. Dükkanın zeminini ıslatmaya başladı. Ama suyu fazla kaçırmıştı. Pek de düzgün olmayan zeminde yer yer küçük gölcükler oluştu.
Malen-Va başını kaldırdığında babasının memnuniyetsiz bir ifadeyle onu süzdüğünü gördü. O sırada çırak dükkandan içeri girdi. Malen-Va'nın babasının akşamki kızgınlığı hala geçmemişti anlaşılan:
"Al şu süpürgeyi de sen süpür yerleri!" diye ters ters söylendi babası. Çırak Malen-Va'nın babasının sözünü tekrarlatmadı, yılışarak Malen-Va'nın elinden süpürgeyi aldı. O anda Malen-Va hemen dükkandan çıkıp gitmek istedi, ama kendini tuttu, kaldı.
Dükkan temizlendikten sonra rutin işler başladı. Malen-Va'nın babası on iki tane altın bileziği ona uzatarak bunları tel fırçayla parlatmasını istedi. Malen-Va fırçayı alıp bileziklerin başına geçti. Ama bu iş göründüğü kadar kolay değildi.
Fırça Malen-Va'nın parmaklarını üstünü sıyırıyor, tırnaklarının kenarındaki derileri tahriş ediyordu. Malen-Va onuncu bileziği parlatırken sol işaret parmağının kanamaya başladığını gördü. Aynı işi ondan en az sekiz yaş küçük çırak da yapıyordu ama onun derileri nasır bağlamıştı. Malen-Va yinede işini yaptı, on iki bileziği de parlattı. Sonunda vakit öğle oldu. Babası:
"Önce sen gidip yemeğini ye, sen gelince de çırak molaya gider," diyerek Malen-Va'yı eve yolladı.
Dükkanın bulunduğu pazardan çıkar çıkmaz Malen-Va rahat bir soluk aldı. Havada inadına güzeldi. Aydınlık bir gökyüzü, pırıl pırıl bir güneş vardı. Malen-Va doğruca arkadaşlarını bulacağı hana yöneldi. Bir daha dükkana gitmeye hiç niyeti yoktu. Günün ortasında onu yanlarında gören arkadaşları çok sevindiler. Malen-Va olanları onlara anlattı.
"Boş ver, zaten zenginsiniz, niye çalışacaksın?" diyerek arkadaşları Malen-Va'nın davranışında haklı olduğunu belirttiler. Babası ölmüş olan bir arkadaşı vardı; "İstersen eve gitme, bizde kal. Nasıl olsa bir çorba pişiyor, sana da yeter, bize de..." dedi.
Malen-Va için bu iyi bir öneriydi. Arkadaşının teklifini kabul etti. O akşam evine gitmedi. Geceyarısı kaldığı evin kapısı çalındı. Gelen babasıydı. Yıkılmış bir haldeydi. Malen-Va'yı görünce çok sevindi. Sabahki otoriter halinden eser kalmamıştı.
Onu eve çağırıyordu. Aslında Malen-Va'da babasının gelmesine çok sevinmişti. Evine gitmediği için bir burukluk hissediyordu. Ama bunu babasına sezdirmemeye çalışıyordu:
"Ben eve gelmeyeceğim!" diye diretti Malen-Va.
Adamcağız üzüntüyle Malen-Va'nın yüzüne baktı:
"Yapma oğlum..." dedi yalvaran bir sesle. "Annen evde merak içinde, daha fazla üzme kadıncağızı." diye ekledi.
Malen-Va bir kez şımarıklığı ele almıştı:
"Siz beni o evde istemiyorsunuz!" dedi.
"Olur mu hiç öyle şey! Sen bizim canımız, çiğerimizsin..." diyerek uzun açıklamalara girecekti ki sözünü Malen-Va kesti:
"Eğer benim mutluluğumu isteseydiniz, gençliğimi yaşamama izin verir, gezmeme tozmama karışmazdınız." dedi.
Babası çaresizlik içinde başını salladı:
"Biz ne yaptıysak senin iyiliğin için yaptık oğlum..." dedi.
Malen-Va'nın babası yumuşadıkça o edepsizleşiyordu:
"Hayır, siz beni kıskanıyorsunuz!" dedi.
"Anne, baba hiç evladını kıskanır mı? Senin mutluluğun bizi de sevindirir."
"Öyle olsaydı, illa da dükkana gel diye tutturmazdınız."
"İlerde zorluk çekmemen için elinde bir mesleğin olsun diye yaptık bunu."
"Halimiz vaktimiz yerinde, ben niye zorluk çekeyim."
"Öyle söyleme oğlum. Hazır dayanmaz. Bir de bakmışsın ne altın kalmış elinde ne de evin."
"Tamam, ben de hiç çalışmayacağım demiyorum ki, ama daha çok gencim, yaşıtlarım gezip tozuyor. Ben de gönlümce eğlenmek istiyorum. Zamanı gelince sen istemesen bile gelip otururum dükkana!" dedi.
Babası kederle Malen-Va'nın yüzüne bakıyordu:
"Ah evladım ah!" dedi. "Suçlu sen değilsin biziz. Annenle yaptığımız yanlışı şimdi anlıyorum. Ama artık çok geç. Nasıl istersen öyle olsun. Hadi gidelim evimize."
Malen-Va babasının 'Yanlış yaptık' demekle neyi kastettiğini bilmiyordu ama, keyfi yerine gelmişti. Ayrılırken arkadaşına hınzırca göz kırptı. O da sinsi sinsi gülüyordu. Eve döndüklerinde annesi Malen-Va'nın boynuna sarılıp hüngür hüngür ağladı. Malen-Va evde artık dizginleri iyice ele almıştı...
Sazerus Dnreigamamare
Ertesi sabahtan itibaren Malen-Va dilediği gibi yaşamaya başladı. Artık babası hiç karışmıyordu ona. Babası her gün harçlığı Malen-Va'nın odasına bırakıp, sessizce işe gidiyordu. Malen-Va'da o parayı arkadaşlarıyla birlikte bir güzel harcıyordu.
Malen-Va'nın cömertliğine diyecek yoktu doğrusu, nereye giderse gitsinler Malen-Va arkadaşlarının ellerini ceplerine attırmıyor, bütün hesabı o ödüyordu. Tabii Malen-Va'nın aldığı harçlık giderek yetmez oldu.
Babasından harçlığını artırmasını istedi. Bu talebi karşısında babası şaşkınlığa düştü:
"Oğlum," dedi, "sana verdiğim harçlıkla bir ay ev geçindirilir. Ne yapıyorsun onca altını?"
"Ne yapacağım baba, harcıyoruz işte!" diyerek Malen-Va sitem dolu bir sesle yanıtladı babasını.
Konuşmalarına kulak misafiri olan annesi, yine tatsızlık çıkacak diye korkarak aralarına girdi:
"Malen-Va kocaman delikanlı, arkadaşlarının yanında parasız mı kalsın?"
"Ne geldiyse bu arkadaşlar yüzünden geldi başımıza ya..." diye söylendi babası. Ama Malen-Va'nın istediği parayı da çıkmadan önce bırakmayı unutmadı. Malen-Va'da altı arkadaşıyla birlikte harcamayı sürdürdü.
Bir gün Malen-Va'nın arkadaşlarından biri yanına geldi:
"Annem çok hasta. Şifacıya götürecek durumumuzda yok. Eşten dosttan istedik. Ama bulamadık. Sen yardım edebilir misin?" diye sordu.
"Sorduğun şeye bak! Tabii ki yardım ederim!" dedi Malen-Va.
"Ne zaman gerekli para?"
"Yarın sabah..." dedi arkadaşı.
"Annemi hemen götürmemiz gerek."
Malen-Va parayı babasından istese vermeyeceğinden emindi. Üstelik bir sürü de laf işiteceği için çekiniyordu. O da annesine gitti. Durumu daha da acıklı bir hale getirerek anlattı. Sözleri anında etkisini gösterdi.
Gözleri dolu dolu olan annesi, kötü günler için sakladığı altınları Malen-Va'ya verdi. O da götürüp arkadaşına teslim etti. İki hafta sonra başka bir arkadaşı daha geldi:
"Paraya ihtiyacım var ," dedi.
"Hayrola ne oldu?" diye sordu Malen-Va.
"Biliyorsun babam kumarbazdır. Geçen akşam evi ortaya koymuş. Kaybetmiş. Adamlar ya eviniz ya paranız, diyorlar. Çıkmazsakta bizi öldürürler. Yani sokakta kalacağız. Ne olur bana yardım et!" dedi.
"Ama," dedi Malen-Va "ben o kadar altını nereden bulurum?"
Arkadaşı gülümser gibi oldu:
"Hayır canım, paranın hepsini senden istemiyorum. Evde zaten biraz paramız vardı, akrabalardan da bulduk buluşturduk. Sen iki mücevher getirsen para tamamlanmış olacak."
"İki mücevher mi?"
"Evet. Babanın dükkanında yüzlercesi var. İki tane çalsan ruhu bile duymaz."
Malen-Va'nın arkadaşı ona düpedüz hırsızlık öneriyordu. Kendi babasını soyacaktı. Bu hiç doğru gelmedi ona. Karşı çıktı:
"Hayır, ben hırsızlık yapamam!" dedi Malen-Va.
Arkadaşı kırılmıştı:
"Haklısın..." dedi. "Senden bunu yapmanı istememeliydim."
Malen-Va arkadaşı boynu bükük uzaklaşırken büyük bir üzüntü duydu. Az sonra öteki arkadaşlarına rastladı. Sevinçle yanlarına yaklaşıp, "Merhaba!" dedi. Ama hiçbiri selamını almadı.
"İyi arkadaş kötü günde belli olur!" dedi içlerinden biri.
"Lafa geldi mi dostuz, kan kardeşiyiz demek kolay!" dedi bir başkası.
"İnsan arkadaşı için canını verir be!" dedi geçen annesini şifacıya götürmek için Malen-Va'dan para alan. Anlaşılan olayı öğrenmişlerdi. Malen-Va utançla başını öne eğdi. Yanlarından uzaklaşarak, teklifini reddettiği arkadaşının evine yollandı.
Kapıyı çaldı. Şansı vardı, arkadaşı evdeydi. Buruk bir yüzle karşıladı Malen-Va'yı.
"Tamam!" dedi Malen-Va. "Yapacağım, bu hafta içinde getireceğim sana mücevherleri."
Götürdü de, ama babasının dükkanından almadı. Annesinin yatak odasındaki mücevher kutusundan çaldı. Annesi ondan hiç kuşkulanmadı. Evlerine temizliğe gelen yoksul hizmetçi bir kadın vardı. Onun aldığını düşündü. Ama olay konuşulurken babasının dikkatli gözlerle onu süzdüğünü fark etti.
Malen-Va renk vermemeye çalıştı. Sonuçta onun yaptığı anlaşılmadı. Çalışan kadın işten kovuldu, olay da böylece kapandı. Ama Malen-Va'nın arkadaşlarının istekleri hiç bitmiyordu. Hepsi de belirli aralarla paraya ihtiyaçları olduğunu söyleyerek geliyorlardı Malen-Va'nın yanına.
O da onların, ailelerini zor durumda bırakmamak için yardımlarına koşuyordu. Sonunda Malen-Va babasının dükkanından altın çalmaya da başladı. İşte ne olduysa o zaman oldu. Babası onu zümrüt taşlı bir yüzüğü aşırırken yakaladı. Elini tuttu, gözlerindeki derin acı okunabiliyordu:
"Yazıklar olsun sana!" dedi. Yazıklar olsun."
Başka bir şey söylemedi. Kızmadı, hatta yüzüğü bile almadı. Ama Malen-Va yüzüğü cam vitrinin üstüne fırlatıp dükkandan çıktı. O günden sonra babası onunla hiç konuşmadı. Sanki birden yaşlanmaya başlamıştı. Bazen annesiyle fısıldaştıklarını duyuyordu:
"Ne yaptıysak kendimize ettik. Biz iyi anne baba olamadık..." diye dertli dertli söyleniyorlardı...
Sazerus Dnreigamamare
Sazerus Dnreigamamare
Malen-Va'nın babasının sağlığı gözle görülür biçimde bozulmaya başlamıştı. Bir ay sonra yatağa mahkum oldu. Malen-Va ile hala küslerdi. Annesi de Malen-Va'ya suçluymuş gibi davranıyordu. Malen-Va artık vicdan azabı duyuyordu. Bu onun için yeniydi çünkü ilkti.
O an babasının sağlığının bozulmasında payı olduğunu fark etti. Çok geç olsa da aklı biraz başına gelmişti. Gideon'un en iyi şifacılarını çağırdı. Babasına baktırdı, ilaçlar verdiler ama sanki babasının iyileşmeye niyeti yoktu.
Ne yemek yiyor ne de verilen ilaçları alıyordu. Durumu giderek daha kötüleşti. Göz göre göre ölüme gidiyordu. Malen-Va'da bu gidişata engel olamıyordu. Vefatından sadece birkaç saat önce o günün akşamı Malen-Va'ya konuşmak istediğini söyledi.
Son gücünü toplayıp konuştu. Sesi fısıltı halinde çıkıyordu:
"Oğlum öncelikle şunu bilmeni isterimki, ölümümden sen sorumlu değilsin. Sakın kendini suçlama. Seni affediyorum." dedi. "Ama sana tek bir vasiyetim var. Eğer birgün çocuğun olursa, her türlü olanağa sahip olsan bile ona hak etmediklerini verme.
Onu eğit ki yaşamda iyinin yanında olmayı, kötünün de karşısında olmayı öğrensin. Hayatta muvaffak biri olarak ayakta kalmak için, sahip olacaklarına sadece çalışıp emeğiyle kazanarak yapmak zorunda olduğunu iyi anlat." diyerek ekledi.
"Böyle konuşma baba." diye itiraz etti Malen-Va.
"Sözümü kesme de son bir kez olsun babanı dinle," dedi ve konuşmasını sürdürdü:
"Sana büyük bir servet bırakıyorum ama bu kafayla eminim hepsini bitireceksin, har vurup harman savurarak kaybedeceksin. Daha doğrusu böyle gidersen o hayırsız arkadaşlarına yedireceksin herşeyi.
Ardından sen de çok kötü durumlara düşeceksin. Zenginliğin kalmayınca sana şu an gösterdikleri sahte saygı ve sevgiyi de duymayacaklar. Yalnız kalacaksın, pişman olacaksın. Sonra bunu içine sindiremeyeceksin. Yaşamak sırtına ağır bir yük gibi binecek. Kambur olacak. Dayanamayacaksın. Nihayetinde cinnet geçirip kendini ya da onları öldürmeyi seçeceksin. Histlere dua ediyorum ki, ben yanılırım. Umuyorum ki söylediklerim gerçekleşmez.
Şimdi ölmekte olan babanın bir dileği var senden. Bana söz vermeni istiyorum. Hiç değilse tırnak ucun kadarda bir emeğimiz geçtiyse sana onun hatrına annenle benim için yap. Bu girmiş olduğun yanılgıdan bir an önce çık. O dost bellediğin üçkağıtçılardan uzak dur ve aile mesleğimizi devralıp devam ettir. Bana söz veriyor musun Malen? "
Malen-Va babasının söylediklerine inanamıyordu ama onu memnun etmek için, "Peki baba." diyebildi isteksizce olsa da.
Babası kenarlarından süzülen yaşlı ve yorgun gözleriyle gülümsedi, sol elini Malen-Va'ya uzattı. Malen-Va elini tuttu, sanki bir buz parçası gibi soğuktu. O gece öldü ve Malen-Va'nın içinde gizli bir suçluluk duygusunun enkazından kalan kalıntıları bıraktı. Bu onun içini günden güne kemirip yiyip bitiriyordu...
Sazerus Dnreigamamare
Son düzenleme: