mydos
Forum Ustası
Birçok kez işgal edilmiş ve bir türlü rahat nefes alamamış Portekiz’in başkenti olan Lizbon, şimdiye kadar Avrupa’da gördüğüm en muhteşem şehirlerin başında
geliyor.. Bunun için size o kadar çok sebep sayabilirim ki..
İlk olarak şehrin havasından bahsedeyim biraz.. Sonradan yapılan ve yeni bölge olarak adlandırılan yer dışında, esas Lizbon hala daha eski havasını koruyor,
buram buram deniz kokan, inişli çıkışlı sokakları, her an karşınıza çıkan dik yokuşlar, daracık sokaklar, daracık sokakta yanınızdan ağır aksak geçen tramvaylar,
bir anda kendinizi bulduğunuz geniş avlular, güler yüz ve güneş…Hiç bitmesin istemiştim Lizbon maceramın.. Çünkü insanın üstünde öyle bir etki yaratıyor
gerçekten..
Lizbon’da Avrupa’da ki diğer çoğu şehir gibi eski ve yeni şehir olarak ikiye ayrılıyor. Eski şehirde (Bairro Alto) sizi sıra sıra bar ve restoranların olduğu
ve her sokağın bir diğerine benzediği yani kaybolma ihtimalinin yüksek olduğu, insanların barda değil elinde biralarıyla sokakta takıldığı bir atmosfer bekliyor.
İçerde konser verilirken, sokakta duranlar konseri dışardan izleyebiliyorlar.
Barlar dışında restoranlar da çok kaliteli. Eski şehre tramvayla çıktıktan sonra tüm o barlar sokağının başladığı yerde fado dinleyebileceğiniz,
daha çok yemekli mekanlar yer alıyor. Fado müziği, Portekiz’in halk türküsü diye geçiyor. Flamenko müziğini andırıyor aslında ama onlar
Fado ezgilerini daha melankolik daha derin duyguların anlatımı olarak ifade ediyorlar. Dinleyince insanı olduğu yerden, başka yerlere alıp
götürebilecek kadar içten, hüzünlü ve romantik ezgileri olan bir müzik türü olduğunu söyleyebilirim. Oraya gidince en iyi Fado şarkıcıları olan
Amalia Rodrigues ya da Marizza‘nın albümlerini almanızı tavsiye ederim.
Portekiz de deniz mahsülleri açısından Barcelona gibi çok zengin bir şehir. Ancak orada çok fazla çıkan sardalya balığını Lizbon’da neredeyse
tüm restoranlarda bulmanız mümkün, fırınlardan bile sardalya balığı ile yaptıkları ekmeklerin kokuları sızar burnunuza..
Ancak keyifle sardalya yemek istiyorsanız ya limanda ki restoranlarda ya da az önce bahsettiğim Bairro Alto’da yiyin derim..
Yeme-içmeden açıldı konu yine.. Öyleyse benim çok beğendiğim, arka arkaya kaç tane yediğimi hatırlamadığım tatlıları..
Milföy hamuru ile yaptıkları ve ısırınca içinden krema akan Pasteis de Nata tartını Cafe Belem’de yemeden Lizbon sınırlarından ayrılmamanızı öneririm..
Tüm bu anlattıklarım dışında Lizbon‘da mutlaka görülmesi gereken yerleri sıralayacak olursam;
St. George kalesi (kaleye tramvayla çıkıp, yürüyerek inmenizi, inerken de manzaralı kafelerden birine girip benim içinde şarap içmenizi isterim)
yeni bölgede ki yapıtlar, Praça do Comércio meydanı, Barrio Alto gibi başka bir tipik cadde olan Madragoa,
Tagus Nehri ve solda gördüğünüz Torre de Belém kalesi.
PORTEKİZİ TANIYALIM
Portekiz'in yedi tepe üzerine kurulu başkenti Lizbon; Arnavut kaldırımları, tarihi binaları, bol yokuşlu yolları ve sıcakkanlı insanlarıyla İstanbul'u anımsatıyor..
'Avrupa başkentleri' denilince birçoğumuzun aklına, yabancıyı çok da kolay kabullenmeyen, özellikle dil bilmiyorsanız hayatın oldukça zor olduğu
kozmopolit yerler gelir. Oysa Avrupa'nın en batı noktasındaki Portekiz'in başkenti Lizbon bu tanımdan çok uzak.
Tıpkı Roma ve İstanbul gibi yedi tepe üzerine kurulu Lizbon şehrinde, kendinizi 'yabancı' hissetmeniz neredeyse imkânsız.
Arnavut kaldırımları, mimari dokusu, sıcakkanlı insanları ve hatta deprem mazisiyle İstanbul'a çok benziyor.
Buna bir de ulaşım kolaylığı ve uygun fiyatlar eklenince Lizbon ideal bir tatil rotası oluveriyor.
KARMAŞIK AMA ZARİF
Atlas Okyanusu'na kıyısı olan kent, Tejo Nehri'nin oluşturduğu haliç üzerine kurulu. Bu yüzden kentin neredeyse her yerinden inanılmaz güzel deniz
ve nehir manzarası görmek mümkün. Turistler kente 'Beyaz Şehir,' diyorlar. Bunun nedenini eski bir yerleşim birimi olan Alfama'nın daracık,
dik yokuşlu sokaklarını aşıp tepeye vardığınızda anlıyorsunuz. Aşağıya kuşbakışı baktığınızda sadece kırmızı damlar ve bembeyaz binalar görünüyor.
Tıpkı İstanbul gibi Lizbon'da da oldukça fazla yokuş var. İrili ufaklı binaları, daracık sokakları biraz karmaşık gibi görünse de özellikle mozaik kaplı yapıtlar,
kente zarif bir hava katıyor.
BURAM BURAM TARİH
Lizbon'un şehir merkezi batı Avrupa'daki belkide en az gelişen yerlerden biri. Burada ne yüksek bir gökdelene rastlamak mümkün, ne de modern bir yapıta.
Çünkü binalar tamamen tarihi dokularına bağlı kalınarak restore edilmiş ve farklı mekânlara dönüştürülmüş. Duvarları mozaik (azulejos) kaplı binalar sıkça göze
çarpıyor. Birbirine oldukça yakın bu apartman dairelerinde Portekizli kadınlar bir balkondan diğerine gerdikleri iplere çamaşırlarını asıyorlar.
GECE HAYATI HIZ KESMİYOR
Lizbon mazisiyle de İstanbul'a benziyor. 1755 yılında meydana gelen büyük deprem ve tsunami sonrası 60 bin kişi hayatını kaybetmiş.
Birçok kenti yerle bir eden deprem, bir tek bugün gece hayatının da nabzını tutan Alfama bölgesine zarar vermemiş. Burası,
Portekiz'in halk müziği olan Fado'nun (Eskiden sevdiklerini denize gönderen kadınları tarafından söylenen ağıt) evi sayılıyor.
Çünkü en ünlü Fado kulüpleri peşi ardına burada sıralanıyor. Bildiğimiz tavernayı andıran Fado mekânlarında, şarkı esnasında
yemek yemek ya da ses çıkarmak ayıp karşılanıyor, şimdiden uyaralım. "Fado beni açmaz," diyenler ve biraz daha hareket isteyenler
gece 03.00'e kadar kulüplerin açık olduğu Bairro Alto bölgesinin yolunu tutabilir. "Bu kadarı da bana yetmez," diyorsanız,
o halde Avenida 24 Julho bölgesindeki partiler 06.00'ya kadar devam ediyor, bizden söylemesi.
ALIŞVERİŞ ZAMANI
Portekiz denizciliğini temsil eden Belem kulesi şehrin en önemli yapıtlarından biri. Belem bölgesi ayrıca, su, un ve şekerle yapılan pudin tatlısıyla da ünlü.
Lizbon'un en meşhur caddesi ise ünlü markaların da bulunduğu Rua Agusta. Eiffel Kulesi'nin mimarı tarafından yapılan ünlü Santa Justa asansörü de yine
bu bölgede bulunuyor. Üstelik bu neogotik tarzdaki asansörle şehrin en eğlenceli yerlerinden biri olan Bairro Alto bölgesine geçebilir ve Fado tavernalarından
birinde günü sonlandırabilirsiniz. Ama Lizbon'un gece hayatında ipi göğüsleyen kulüp hiç kuşkusuz John Malkovich'in sahip olduğu eski bir depo olan
Bico do Sapato. Portkez, Japon ve füzyon, üç farklı mutfak sunan kulüpte ara ara Cameron Diaz gibi Hollywood starlarına da rastlamak mümkün.
Mutfak
Portekiz mutfağı, pirinç, patates, ekmek, et, deniz ürünleri ve balık kullanılan çeşitli tariflerle zengin bir mutfaktır. Portekizlilerin özellikle Morina balığından
yapılmış yemekleri çok sevdikleri ve Portekiz’de bacalhau denen bu yemeklerin yılın her günü için farklı olmak üzere 365 değişik şekilde pişirildiği söylenir.
Pastéis de Bacalhau, Bacalhau à Brás ve Bacalhau à Gomes de Sá en popüler tariflerdir. Diğer balık yemekleri arasında ızgara sardalya ve
Caldeirada sayılabilir. Eski ve ağır tariflere dayanan pasta ve hamur işleri ülke çapında yaygındır. Lizbon’un Pastéis de Nata ve Aveiro’nun Ovos-Moles gibi
tatlı ve kekleri çok revaçtadır. Portekiz’in kendine özgü fast-food tarzı yemeği ise Porto’nun Francesinha ’sıdır. Diğer yemekler arasında et ve sosis parçaları
ile kuru fasulyeden yapılan ve beyaz pirinçten yapılan pilav ile servis edilen Feijoada ile et, pirinç, patates ve diğer sebzelerin haşlanmasıyla yapılan
Cozido à Portuguesa ve Espetadas bulunur.
Portekiz şarapları Romalılar zamanından beri ülke sınırları dışına gönderilir. Romalılar Portekiz’i şarap ve eğlence tanrısı Baküs ile özdeş tutarlardı.
Günümüzde şarapseverler tarafından çok iyi tanınan birçok şarap çeşidi, uluslararası ödüller kazanmıştır. Tanınmış birçok Portekiz şarabı dünyanın
en iyi şarapları arasında sayılır: Vinho Verde, Vinho Alvarinho, Vinho do Douro, Vinho do Alentejo, Vinho do Dão, Vinho da Bairrada ve
tatlı Porto Şarabı, Madeira şarabı ile Setúbal’ın Moscatel şarabı ile Favaios (Douro). Dünya çapında yaygın olarak pazarlanan
Porto şarabını Vinho Verde izler. Artan uluslararası talebe cevap verecek şekilde Vinho Verde ihracatı artış göstermektedir
PORTEKİZ ŞARABI VE BALIK
Lizbon'da 'yemek' denilince ilk olarak akla deniz ürünleri geliyor. Balık çeşitleri, yengeçler, ıstakozlar, istiridyeler, denizle ilgili ne ararsanız
burada bol bol bulabilirsiniz. Üstelik Lizbon'da bir taksi, bir de yeme-içme oldukça hesaplı. Tipik Portekiz yemeklerinin tadına bakmak istiyorsanız,
Bairro Alto'daki Fado müzik yapan herhangi bir restorana girebilirsiniz. Çoğunlukla buradaki restoranlar aile tarafından işletilen, ufak ve ucuz yerler.
Neredeyse tüm restoranların kapısında günün mönüsü asılı. Yemekten önce garsonlar masaya bazı aperitifler getiriyor. Ancak bunların paralı olduğunu
hatırlatmakta yarar var. Fakat siz tabaklara dokunmadığınız sürece, hesaba dahil edilmiyorlar. Çok geleneksel olmayan mutfakları denemek
istiyorsanız da Alfama'ya gidebilirsiniz. Buradaki cadde üzerindeki restoranlardan dilediğinizi seçebilirsiniz. Bir çeşit paella'ya benzeyen
deniz mahsulleri pilavını (arroz de marisco) denemeyi unutmayın. Kentin en lüks restoranları ise eski bir rıhtım olan Kais ve Blues.
Buralarda Lizbon cemiyet hayatının önde gelenlerine rastlayabilirsiniz. Yemek sonrası ise tatlı Portekiz şaraplarının tadına bakmayı ihmal etmeyin.
Keskin ve şekerli aromaları yüzünden, yemeklere Portekiz şarabı pek gitmiyor. Ama yemek sonrası özel mahzenlere giderek
40 hatta 100 yıllık şarapların tadına bakabilirsiniz.
Balem Kulesi, köPage Ranküleri, karışık, dolambaçlı, yokuşlu yoları ve bir çok tepeden oluşan bu şehir için İstanbul benzetilmesi yapılmaktadır.
Belem Kulesi:
Belem Kulesi, İstanbul`da bulunan Kız Kulesi benzerinde bir yapıdır. Denizin içinde olan bu yapı, eskiden sefere çıkan denizcileri
gözlemleyebilmek için inşa edilmiştir. Belem Kulesi`ni ziyarete gittiğinizde, bu semtte bulunan müzeleri, parkları görmeyi de ihmal etmeyin.
Belem Coach Museum:
Masal diyarlarına götürebilecek kadar fantastik bir yer, kraliyet zamanlarında kullanılan faytonların sergilendiği bir müze.
Bu müze tam anlamıyla, zenginlik ve ihtişamın o zamanlarda nasıl yaşandığının birer göstergesidir.
KöPage Ranküler:
Lizbon Tagus Nehri tarafından ikiye ayrılır. Bu nehrin üzerinde iki tane köPage Rankü vardır. Bu köPage Rankülerin en meşhur olanı ise,
25 Abril KöPage Ranküsü`dür. Lizbon`un köPage Ranküleri, bir yakayı öbürüne bağlayan bir köPage Rankü olmanın dışına çıkıp, Lizbon güzel manzarasına
oldukça güzellikler katan bir sembol halini almıştır.
İsa Heykeli:
Lizbon`da oldukça dikkat çekici yapılardan bir tanesi ise Brezilya`nın Portekiz`e hediye ettiği İsa Heykeli`dir. Bu heykel yüksek
bir binanın tepesinde bulunmaktadır. Lizbon`da oldukça meşhur olan asansörlerle bu yüksek binanın en tepesine çıkarak, İsa heykelinin kollarının
arasından bütün Lizbon`u seyre dalabilirsiniz.
Asansör (Elevador):
Lizbon`da asansörlerin çok değişik bir yeri vardır. Bu şehirde bulunan asansörler, binaların içinde değil dışında bulunuyor.
Ve bu asansörler genellikle turistik amaçlı olarak kullanılır. Şehri en güzel şekilde tepeden seyretmek isteseniz, asansörlere binebilirsiniz.
Santa Justa sokağında bulunan 1911 yılında yapılmış olan asansör, Lizbon`da bulunan asansörlerin en meşhurudur.
Oceanarium:
Lizbon`da bulunan bu akvaryum, Portekizlilerin denizcilik geçmişine ne kadar sahip çıktıklarının bir göstergesi gibidir.
Bu dev akvaryumda bir çok sualtı canlısını bir arada görme şansını elde edebilirsiniz. Okyanus ortadan ikiye ayrılmış, sizde okyanusun içinde
yürüyormuşsunuz gibi bir hissedebilirsiniz Oceanarium`u ziyaret ettiğinizde...Bu akvaryumun içinde köpekbalıkları ziyaretçiler tarafından
en dikkat çekici bölümlerdir.
Kraliyet sarayı:
Yıllar boyunca kralların yazlık mekanları olarak kullanılan bu sarayın dış mimarisi kadar, iç mimarisinde kullanılan çiniler
oldukça dikkat çekicidir. Portekiz`de bulunan bir çok yapıda kullanılan çini desenler Lizbon`a ayrı bir özellik katmaktadır.
Jeronimos Manastırı:
1496`da Kral I. Manuel tarafından yaptırılan bu bina, Lizbon`un simgeleri arasında yer alıyor.
Manastır`ın yapımında kullanılan çeşitli mücevherler bu yapıya oldukça zengin bir görüntü kazandırmaktadır.
PORTEKİZİN TARİHÇESİ
Her zaman olduğu gibi şehri anlamak için biraz tarihinden bahsedelim. İlginçtir Lizbon Portekiz’in aslında 2.başkenti, ve hatta bu anlamda
üç başkentinden biri.
İlk başkent bugün üniversite şehri olarak bilinen ve Porto yolundaki Coimbria, geçici bir başkent ise kısa süre için Rio de Janeiro olmuş.
Lizbon aslında Truva savaşından dönen Odisey’in kurduğu bir şehir daha sonra Romalılar’ın, Vizgotların, Kuzey Afrika Yerlilerinin ve
İspanyolların elinde kaldıktan sonra İngilizlerin yardımı ile Portekiz Krallığının kurulnasından kısa bir süre sonra başkent olmuş.
Şehirin özellikle Alfama bölümü bu renkli tarihi biraz yansıtmakta. Tejo (Tagus) ismi verilen çok geniş bir nehirin iki yanında ve
hemen okyanus’un kıyısında kurulu Lizbon ilk gelişimini 1420’lerde başlayan Protekiz Keşiflerinden elde edilen ganimet ve hazineler ile yaşamış.
En çok bilineni belki Vasco de Gama olmak üzere Portekiz gemicileri Atlantik okyanusunda bir dizi adayı, Batı Afrika sahilleri,
Ümit Burnu, Hindistan, Brezilya ve Makau’yu keşfetmiş ve sömürge olarak yıllarca yönetmişler.
Bu arada sanılanın aksine Magellan de orjinal olarak Portekiz’li. Şehir 1755’te büyük bir felaket yaşamış ve 9 şiddetinde bir deprem ve
Tsunami ile ciddi hasar görmüş. Daha sonra şehir tekrar gelişmeye başlamış ve özellikle 2.dünya şavasında tarafsız kalarak, yaklaşık
40 sene süren Salazar’ın diktatörlüğü sırasında oldukça modernleşmiş.
Portekiz’in Avrupa Birliğine 1986 yılında girmesinin hemen akabinde 1988’de önemli alışveriş merkezlerinin olduğu Chiado bölümünde çıkan
yangın şehire zarar vermiş.
Daha sonra alınan yardımlar ile de Lizbon 1994’te Avrupa Kültür Şehir seçilmiş, 1998’de Dünya Ticaret Fuarı evsahipliği ile daha da gelişmiş
ve 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası ile en iyi dönemini yaşar hale gelmiş.
Bütün bu zengin tarih tabiiki şehirn dokusunu çok etkilemiş. Tarihi mekanlar, fakir semtler, modern yerleşim alanları çok kısa mesafeler ile
sıralanmış. Şehrin iki yanı birbirine biri San Fransisco Golden Gate köprüsünün bir kopyası olan 3 kmlik “25 Nisan” ve diğeri çok yeni 1998’de
tamamlanan 17 kilometrelik , denizin hemen üzerinden giden “Vasco de Gama” köprüleri ve deniz ulaşımı ile bağlı.
Hiç dil bilmesenizde çok zengin bir ulaşım ağı ile şehrin her yanını gezmeniz mümkün. Özellikle metro her yöne doğru ulaşımınızı kolaylaştırıyor
ama dilerseniz 20.yy başlarından kalma nostaljik ya da daha yeni tramvaylar, oldukça ucuz taksiler ve otobüs ağı emrinizde.
Şehrin önemli yerlerini de yaya gezmek oldukça kolay. Görülmesi gereken yerler arasında Belem kısmında Geronomino manastırı,
Kaşifler Anıtı, Belem Kulesi yer almakta. Hazır yolunuz oraya düştüğünde Belem pastahanesinde müthiş “Pasteige du Belem” pastasını tatmanızı
kesinlikle tavsiye ederim.
Diğer turistik yerler arasında Alfama’nın dar caddelerini ve çini kaplı daracık evlerini, Sao Jorge Kalesini, Se Katedralini, 25 Nisan köprüsü ve
Cristo Rei yani Şükran anıtını sayabiliriz. Şehri yürüyerek keşfetmek isteyenler için Marques de Pombal ile Comercio meydanları arasında kalan uzun
caddeyi tavsiye edebilirim.
Denize yakın olan kısımnda deprem sonrası tekrar yapılmış olan Baxia ve alışveriş bölgesi Chiado, eğlence merkezi Bairra Alto yer almakta.
Rossie tren istasyonu ve hemen yakınındaki yaklaşık 35 metre yüksekliğindeki, muhteşem manzaralı Santa justa Kulesi görülmesi gereken yerlerden.
Alışveriş için devasa Corte Ingles ve Amoireras alışveriş merkezleri dışındaki seçenek trafiğe kapalı Rua Garret ve Chiado semti.
Şehrin en modern bölümü ise 98 Expo için kurulmuş ve daha sonra yerleşim alanına çevrilmiş bölüm. Burada Expo’dan kalan bazı yerlerin dışında
Avrupa’nın en büyük, dünyanın 2.büyük akvaryumu görülmeye değer. Buraya kadar saydığım yerler yaklaşık 2 günlük bir gezi demek.
Daha süreniz varsa 3 enteresan rota yapmanız mümkün.
Biri Atlantik sahili boyunca giden Cascais sahil şehri ve özellikle burada okyanusun kayaları dövdüğü Cehennem Ağzı kayalığı, Avrupa’nın en
büyük kumarhanesinin olduğu Estoril, Avrup’nın en batı ucunda yer alan Caba de Roca deniz feneri, kayaların sahilde doğal bir havuz oluştruduğu
Colares ve bu rotanın son durağı Unesco’nun koruma altına aldığı Sintra şehir ve sarayı, hemen yakınında Pena sarayı.
Bu turu normalen şehirden 50-70 euro arası fiyatlar ile özel otobsüler ile yapıyorlar. Bence hiç gerek yok, Scott URB isimli şirketin
9 Euroluk otobüs/tren kombine bileti ile çok daha zevkli ve rahat aynı rotayı yapmak mümkün.
Eğer dini konulara meraklı iseniz ise bir başka ilginç rota yaklaşık 150 km uzaklıktaki Fatima olabilir. Burası Portekiz’in Mekke’si.
Meleklerin 3 çoban çocuğa bir kaç defa göründüğü ve kutsal enerji yaydığı düşünülen bir kasaba. Son rota ise yaklaşık 300 km kuzeyde olan ve
ülkeye ismini veren, şarap şehri Porto.
Portugal kelimesi Romalıların Porto şehrinin iki yanına verdiği porto ve Gaia isimlerinin zaman içerisinde birleşmesinden gelidği düşünülüyor.
Unesco tarafından korumaya alınan bu 2. büyük Portekiz şehri gene oldukça geniş bir nehir kenarında ve çok muhteşem asma köprüler ile
birbirine bağlı, tepeler üzerinde kurulu ve daracık, eski evlerin çok olduğu ama asıl Portekiz zenginlerinin yaşadığı bir yer.
Bu şehrin eğlence kalbi, şarap mahzenleri ve tadım yerlerinin hemen karşısında yer alana Ribeira denen yerde atıyor.
Gelelim Lizbon’un yaşam kültürüne; oldukça sakin, sabırlı ama çirkin sayılabailecek ve yaşlı nüfusa sahip olan şehir muhteşem
bir yeme-içme geleneğine sahip.
Temel besin bir çok farklı şekilde pişirilen ve oldukça farklı seçenekleri sunulan deniz ürünleri. Bunun yanısıra jambonları, peynirleri,
sütlü tatlıları, başta portakalolamk üzere nefis meyvaları, kahve ve şarap seçenekleri baştan çıkarıcı.
Gayet hesaplı fiyatların ödendiği Lizbon’da tavsiye ettiğim iki yer Santo Amora Dokları denen ve eski depoların bar ve restoranlara çevrildiği,
25 Nisan Köprüsünün altında, nehire nazır yer ile biraz Kumkapı’ya benzeyen ve içeride kalan Rua portas de San Antao caddesi.
Bunun dışında Belem ve Bairra Alto da çeşitli eğlence yerleri ve restoranları ile gidilebilecek yerler.
Tabiiki oldukça başarılı Portekiz şarapları ve yemek öncesi ve yemek sonrası içilen Porto şarapları unutulmamalı.
Bu arada bir tavsiye çok sayıda Porto şarabı tatmak ve uygun fiyatla almak için Porto havalimanı bence en uygun yer.
Burada Tawny tabir edilen ve on senelik bir Porto şarabını yaklaşık 20 Euro’ya almak mümkün. Portekizlileri tanımanın
diğer bir yoluda Fado Külüpleri. 19 yy başından beri çok yaygın olan Fado aslında bizim arabesk ya da
Amerikan Blues tarzı bir anlayışla gelişmiş bir müzik.
Genelde kadınların seslendirdiği Fado’ya mutlaka bir Gitarist ve Viola sanatçısı eşlik etmekte.
Tarihte Maria Severa ilk Fadoist olarak tanınmakla beraber asıl meşhur eden isimler arasında Amalia Rodrugues,
Dulce Pontes ve bugun kendi yerini işletmekte olan Argentina Santos sayılabilir.
Fado kulüpleri genelde saat 21.00-03.00 arası program yapmakta. Yemekler biraz daha az başarılı ve daha tuzlu ama mutlaka gidilmeye değer.
Lizbon’un sakin, temiz havası, keyifli yemekleri, müziği ve orta halli yaşantısını mutlaka tadın diyerek sözlerimizi bağlayalım.
Görülmesi Gereken Yerler:
Praça da Batalha (şehir meydanı) - Casa da Musica (opera) - Solar Vinho do Porto (şarapevi) - Ponte D. Luis I (tarihi köprü) -
Praça da Ribeira (şehir meydanı) - Igreja de S Francisco (tarihi kilise) - Douro Nehri - Taylor's Port (şarapevi) - Se katedrali -
Torre dos Clerigos (gözlem kulesi) - Palacio de Cristal - Avenida dos Aliados (cadde) - Palácio da Bolsa (saray) - Parque de Serralves (park)
Müzeleri:
Fundacao Serralves (modern sanat müzesi) - Casa do Infante (tarihi ev / müze) - Museu Nacional de Soares dos Reis (sanat müzesi)
PORTO
Porto ve Douro Nehri'nin Vila Nova de Gaia'dan görünümü. Nehir üzerinde Rabelo (Barco Rabelo) denilen geleneksel tekneler ve
Porto ile Vila Nova de Gaia'yı birbirlerine bağlayan I. Dom Luís Köprüsü (Ponte Dom Luís I) görülmektedir.
1996 yılında Centre historique de Porto adıyla UNESCO Dünya Mirasları listesine eklendi.
Vila Nova de Gaia, Douro Nehri ve Porto
Porto şehri Portekiz'in kuzeyinde Rio Doura (duro) nehrinin ağzında bulunmaktadır. 2005 sayımlarında 327.539 nüfusuyla ülkenin en önemli
endüstri noktası ve aynı isimli vilayetin başkentidir. Douro nehrinin kuzey yakasında bulunan şehir merkezi 1996 yılında Unesco tarafından
Dünya mirası listesine alınmıştır. Porto'nun en tanınmış dışsatım malı Port şarabı'dır. Bu özel şarap için yetiştirilen üzüm çeşidi,
Rio Doura nehri boyunca yetiştirilen üzüm bağlarını kapsamaktadır. 1756'da çıkarılan bir yasayla Porto şarabın üretiminde kullanılan üzüm çeşidi ve
şarabın tarifi korunmaktadır.
.
Porto şehri Portekiz'in kuzeyinde Rio Douro nehrinin ağzında bulunmaktadır. 2005 sayımlarında 327.539 nüfusuyla
(Büyükşehir Porto'nun toplam nüfusu 1.610.539'dur) ülkenin en önemli endüstri noktası ve aynı isimli vilayetin başkentidir.
Rio Doura nehrinin kuzey yakasında bulunan şehir merkezi 1996 yılında Unesco tarafından Dünya mirası listesine alınmıştır.
Porto'nun en tanınmış dışsatım malı Port şarabı'dır. Bu özel şarap için yetiştirilen üzüm çeşidi,
Rio Doura nehri boyunca yetiştirilen üzüm bağlarını kapsamaktadır. 1756'da çıkarılan bir yasayla
Porto şarabın üretiminde kullanılan üzüm çeşidi ve şarabın tarifi korunmaktadır.
Região Demarcada do Douro (DOC) bölgesi üç alt bölgeden oluşmaktadır. Bunlar Baixo Corgo, Cima Corgo ve Doura Superior'dur.
Porto kenti 71'ten 997'ye kadar müslümanlar tarafından kontol edilmekteydi,
1130'da Portekiz'in ilk kralı Afonso I Henriques tarafından haçlı seferleri başlatıldı.
Futbol kulüplerinden FC Porto ve Boavista Porto Portekiz'in birinci liginde oynamaktadırlar.
Bu iki kulüpten başka SC Salgueiros'da Porto'nun tanınmış kulüplerindendir
Porto Şarabı, Douro Nehri kıyılarında yapılan bir şaraptır. Portekizlilerin İngiltere'ye ihraç ettikleri şarapların bozulmalarını önlemek için
şaraplara brandy katmalarıyla keşfedilmiştir. Burada şarap imalatına dair kısa bir bilgiye de ihtiyacımız var.
Şarap fermante olurken maya şekeri alkole çevirir. Fermantasyon tamamlanmadan şaraba alkol eklenince daha şekerli bir şarap elde edilir.
Porto şarabı da tescillidir. Portekiz dışında yapılırsa ismine Port Şarabı denir. Bu şarapların üretiminde 1/3 oranda üzüm alkolü
(brandy) ilavesiyle mayalanma süreci suni olarak durdurulur. Alkol derecesi %20 civarında olan, bu şarap tadılıp kategorilere
ayrıldıktan sonra en az iki yıl meşe fıçılarında dinlendirilir.
Görülmesi Gereken Yerler:
Praça da Batalha (şehir meydanı) - Casa da Musica (opera) - Solar Vinho do Porto (şarapevi) - Ponte D. Luis I (tarihi köprü) -
Praça da Ribeira (şehir meydanı) - Igreja de S Francisco (tarihi kilise) - Douro Nehri - Taylor's Port (şarapevi) - Se katedrali -
Torre dos Clerigos (gözlem kulesi) - Palacio de Cristal - Avenida dos Aliados (cadde) - Palácio da Bolsa (saray) -
Parque de Serralves (park)
Müzeleri:
Fundacao Serralves (modern sanat müzesi) - Casa do Infante (tarihi ev / müze) - Museu Nacional de Soares dos Reis (sanat müzesi)
geliyor.. Bunun için size o kadar çok sebep sayabilirim ki..
İlk olarak şehrin havasından bahsedeyim biraz.. Sonradan yapılan ve yeni bölge olarak adlandırılan yer dışında, esas Lizbon hala daha eski havasını koruyor,
buram buram deniz kokan, inişli çıkışlı sokakları, her an karşınıza çıkan dik yokuşlar, daracık sokaklar, daracık sokakta yanınızdan ağır aksak geçen tramvaylar,
bir anda kendinizi bulduğunuz geniş avlular, güler yüz ve güneş…Hiç bitmesin istemiştim Lizbon maceramın.. Çünkü insanın üstünde öyle bir etki yaratıyor
gerçekten..
Lizbon’da Avrupa’da ki diğer çoğu şehir gibi eski ve yeni şehir olarak ikiye ayrılıyor. Eski şehirde (Bairro Alto) sizi sıra sıra bar ve restoranların olduğu
ve her sokağın bir diğerine benzediği yani kaybolma ihtimalinin yüksek olduğu, insanların barda değil elinde biralarıyla sokakta takıldığı bir atmosfer bekliyor.
İçerde konser verilirken, sokakta duranlar konseri dışardan izleyebiliyorlar.
Barlar dışında restoranlar da çok kaliteli. Eski şehre tramvayla çıktıktan sonra tüm o barlar sokağının başladığı yerde fado dinleyebileceğiniz,
daha çok yemekli mekanlar yer alıyor. Fado müziği, Portekiz’in halk türküsü diye geçiyor. Flamenko müziğini andırıyor aslında ama onlar
Fado ezgilerini daha melankolik daha derin duyguların anlatımı olarak ifade ediyorlar. Dinleyince insanı olduğu yerden, başka yerlere alıp
götürebilecek kadar içten, hüzünlü ve romantik ezgileri olan bir müzik türü olduğunu söyleyebilirim. Oraya gidince en iyi Fado şarkıcıları olan
Amalia Rodrigues ya da Marizza‘nın albümlerini almanızı tavsiye ederim.
Portekiz de deniz mahsülleri açısından Barcelona gibi çok zengin bir şehir. Ancak orada çok fazla çıkan sardalya balığını Lizbon’da neredeyse
tüm restoranlarda bulmanız mümkün, fırınlardan bile sardalya balığı ile yaptıkları ekmeklerin kokuları sızar burnunuza..
Ancak keyifle sardalya yemek istiyorsanız ya limanda ki restoranlarda ya da az önce bahsettiğim Bairro Alto’da yiyin derim..
Yeme-içmeden açıldı konu yine.. Öyleyse benim çok beğendiğim, arka arkaya kaç tane yediğimi hatırlamadığım tatlıları..
Milföy hamuru ile yaptıkları ve ısırınca içinden krema akan Pasteis de Nata tartını Cafe Belem’de yemeden Lizbon sınırlarından ayrılmamanızı öneririm..
Tüm bu anlattıklarım dışında Lizbon‘da mutlaka görülmesi gereken yerleri sıralayacak olursam;
St. George kalesi (kaleye tramvayla çıkıp, yürüyerek inmenizi, inerken de manzaralı kafelerden birine girip benim içinde şarap içmenizi isterim)
yeni bölgede ki yapıtlar, Praça do Comércio meydanı, Barrio Alto gibi başka bir tipik cadde olan Madragoa,
Tagus Nehri ve solda gördüğünüz Torre de Belém kalesi.
PORTEKİZİ TANIYALIM
Portekiz'in yedi tepe üzerine kurulu başkenti Lizbon; Arnavut kaldırımları, tarihi binaları, bol yokuşlu yolları ve sıcakkanlı insanlarıyla İstanbul'u anımsatıyor..
'Avrupa başkentleri' denilince birçoğumuzun aklına, yabancıyı çok da kolay kabullenmeyen, özellikle dil bilmiyorsanız hayatın oldukça zor olduğu
kozmopolit yerler gelir. Oysa Avrupa'nın en batı noktasındaki Portekiz'in başkenti Lizbon bu tanımdan çok uzak.
Tıpkı Roma ve İstanbul gibi yedi tepe üzerine kurulu Lizbon şehrinde, kendinizi 'yabancı' hissetmeniz neredeyse imkânsız.
Arnavut kaldırımları, mimari dokusu, sıcakkanlı insanları ve hatta deprem mazisiyle İstanbul'a çok benziyor.
Buna bir de ulaşım kolaylığı ve uygun fiyatlar eklenince Lizbon ideal bir tatil rotası oluveriyor.
KARMAŞIK AMA ZARİF
Atlas Okyanusu'na kıyısı olan kent, Tejo Nehri'nin oluşturduğu haliç üzerine kurulu. Bu yüzden kentin neredeyse her yerinden inanılmaz güzel deniz
ve nehir manzarası görmek mümkün. Turistler kente 'Beyaz Şehir,' diyorlar. Bunun nedenini eski bir yerleşim birimi olan Alfama'nın daracık,
dik yokuşlu sokaklarını aşıp tepeye vardığınızda anlıyorsunuz. Aşağıya kuşbakışı baktığınızda sadece kırmızı damlar ve bembeyaz binalar görünüyor.
Tıpkı İstanbul gibi Lizbon'da da oldukça fazla yokuş var. İrili ufaklı binaları, daracık sokakları biraz karmaşık gibi görünse de özellikle mozaik kaplı yapıtlar,
kente zarif bir hava katıyor.
BURAM BURAM TARİH
Lizbon'un şehir merkezi batı Avrupa'daki belkide en az gelişen yerlerden biri. Burada ne yüksek bir gökdelene rastlamak mümkün, ne de modern bir yapıta.
Çünkü binalar tamamen tarihi dokularına bağlı kalınarak restore edilmiş ve farklı mekânlara dönüştürülmüş. Duvarları mozaik (azulejos) kaplı binalar sıkça göze
çarpıyor. Birbirine oldukça yakın bu apartman dairelerinde Portekizli kadınlar bir balkondan diğerine gerdikleri iplere çamaşırlarını asıyorlar.
GECE HAYATI HIZ KESMİYOR
Lizbon mazisiyle de İstanbul'a benziyor. 1755 yılında meydana gelen büyük deprem ve tsunami sonrası 60 bin kişi hayatını kaybetmiş.
Birçok kenti yerle bir eden deprem, bir tek bugün gece hayatının da nabzını tutan Alfama bölgesine zarar vermemiş. Burası,
Portekiz'in halk müziği olan Fado'nun (Eskiden sevdiklerini denize gönderen kadınları tarafından söylenen ağıt) evi sayılıyor.
Çünkü en ünlü Fado kulüpleri peşi ardına burada sıralanıyor. Bildiğimiz tavernayı andıran Fado mekânlarında, şarkı esnasında
yemek yemek ya da ses çıkarmak ayıp karşılanıyor, şimdiden uyaralım. "Fado beni açmaz," diyenler ve biraz daha hareket isteyenler
gece 03.00'e kadar kulüplerin açık olduğu Bairro Alto bölgesinin yolunu tutabilir. "Bu kadarı da bana yetmez," diyorsanız,
o halde Avenida 24 Julho bölgesindeki partiler 06.00'ya kadar devam ediyor, bizden söylemesi.
ALIŞVERİŞ ZAMANI
Portekiz denizciliğini temsil eden Belem kulesi şehrin en önemli yapıtlarından biri. Belem bölgesi ayrıca, su, un ve şekerle yapılan pudin tatlısıyla da ünlü.
Lizbon'un en meşhur caddesi ise ünlü markaların da bulunduğu Rua Agusta. Eiffel Kulesi'nin mimarı tarafından yapılan ünlü Santa Justa asansörü de yine
bu bölgede bulunuyor. Üstelik bu neogotik tarzdaki asansörle şehrin en eğlenceli yerlerinden biri olan Bairro Alto bölgesine geçebilir ve Fado tavernalarından
birinde günü sonlandırabilirsiniz. Ama Lizbon'un gece hayatında ipi göğüsleyen kulüp hiç kuşkusuz John Malkovich'in sahip olduğu eski bir depo olan
Bico do Sapato. Portkez, Japon ve füzyon, üç farklı mutfak sunan kulüpte ara ara Cameron Diaz gibi Hollywood starlarına da rastlamak mümkün.
Mutfak
Portekiz mutfağı, pirinç, patates, ekmek, et, deniz ürünleri ve balık kullanılan çeşitli tariflerle zengin bir mutfaktır. Portekizlilerin özellikle Morina balığından
yapılmış yemekleri çok sevdikleri ve Portekiz’de bacalhau denen bu yemeklerin yılın her günü için farklı olmak üzere 365 değişik şekilde pişirildiği söylenir.
Pastéis de Bacalhau, Bacalhau à Brás ve Bacalhau à Gomes de Sá en popüler tariflerdir. Diğer balık yemekleri arasında ızgara sardalya ve
Caldeirada sayılabilir. Eski ve ağır tariflere dayanan pasta ve hamur işleri ülke çapında yaygındır. Lizbon’un Pastéis de Nata ve Aveiro’nun Ovos-Moles gibi
tatlı ve kekleri çok revaçtadır. Portekiz’in kendine özgü fast-food tarzı yemeği ise Porto’nun Francesinha ’sıdır. Diğer yemekler arasında et ve sosis parçaları
ile kuru fasulyeden yapılan ve beyaz pirinçten yapılan pilav ile servis edilen Feijoada ile et, pirinç, patates ve diğer sebzelerin haşlanmasıyla yapılan
Cozido à Portuguesa ve Espetadas bulunur.
Portekiz şarapları Romalılar zamanından beri ülke sınırları dışına gönderilir. Romalılar Portekiz’i şarap ve eğlence tanrısı Baküs ile özdeş tutarlardı.
Günümüzde şarapseverler tarafından çok iyi tanınan birçok şarap çeşidi, uluslararası ödüller kazanmıştır. Tanınmış birçok Portekiz şarabı dünyanın
en iyi şarapları arasında sayılır: Vinho Verde, Vinho Alvarinho, Vinho do Douro, Vinho do Alentejo, Vinho do Dão, Vinho da Bairrada ve
tatlı Porto Şarabı, Madeira şarabı ile Setúbal’ın Moscatel şarabı ile Favaios (Douro). Dünya çapında yaygın olarak pazarlanan
Porto şarabını Vinho Verde izler. Artan uluslararası talebe cevap verecek şekilde Vinho Verde ihracatı artış göstermektedir
PORTEKİZ ŞARABI VE BALIK
Lizbon'da 'yemek' denilince ilk olarak akla deniz ürünleri geliyor. Balık çeşitleri, yengeçler, ıstakozlar, istiridyeler, denizle ilgili ne ararsanız
burada bol bol bulabilirsiniz. Üstelik Lizbon'da bir taksi, bir de yeme-içme oldukça hesaplı. Tipik Portekiz yemeklerinin tadına bakmak istiyorsanız,
Bairro Alto'daki Fado müzik yapan herhangi bir restorana girebilirsiniz. Çoğunlukla buradaki restoranlar aile tarafından işletilen, ufak ve ucuz yerler.
Neredeyse tüm restoranların kapısında günün mönüsü asılı. Yemekten önce garsonlar masaya bazı aperitifler getiriyor. Ancak bunların paralı olduğunu
hatırlatmakta yarar var. Fakat siz tabaklara dokunmadığınız sürece, hesaba dahil edilmiyorlar. Çok geleneksel olmayan mutfakları denemek
istiyorsanız da Alfama'ya gidebilirsiniz. Buradaki cadde üzerindeki restoranlardan dilediğinizi seçebilirsiniz. Bir çeşit paella'ya benzeyen
deniz mahsulleri pilavını (arroz de marisco) denemeyi unutmayın. Kentin en lüks restoranları ise eski bir rıhtım olan Kais ve Blues.
Buralarda Lizbon cemiyet hayatının önde gelenlerine rastlayabilirsiniz. Yemek sonrası ise tatlı Portekiz şaraplarının tadına bakmayı ihmal etmeyin.
Keskin ve şekerli aromaları yüzünden, yemeklere Portekiz şarabı pek gitmiyor. Ama yemek sonrası özel mahzenlere giderek
40 hatta 100 yıllık şarapların tadına bakabilirsiniz.
Balem Kulesi, köPage Ranküleri, karışık, dolambaçlı, yokuşlu yoları ve bir çok tepeden oluşan bu şehir için İstanbul benzetilmesi yapılmaktadır.
Belem Kulesi:
Belem Kulesi, İstanbul`da bulunan Kız Kulesi benzerinde bir yapıdır. Denizin içinde olan bu yapı, eskiden sefere çıkan denizcileri
gözlemleyebilmek için inşa edilmiştir. Belem Kulesi`ni ziyarete gittiğinizde, bu semtte bulunan müzeleri, parkları görmeyi de ihmal etmeyin.
Belem Coach Museum:
Masal diyarlarına götürebilecek kadar fantastik bir yer, kraliyet zamanlarında kullanılan faytonların sergilendiği bir müze.
Bu müze tam anlamıyla, zenginlik ve ihtişamın o zamanlarda nasıl yaşandığının birer göstergesidir.
KöPage Ranküler:
Lizbon Tagus Nehri tarafından ikiye ayrılır. Bu nehrin üzerinde iki tane köPage Rankü vardır. Bu köPage Rankülerin en meşhur olanı ise,
25 Abril KöPage Ranküsü`dür. Lizbon`un köPage Ranküleri, bir yakayı öbürüne bağlayan bir köPage Rankü olmanın dışına çıkıp, Lizbon güzel manzarasına
oldukça güzellikler katan bir sembol halini almıştır.
İsa Heykeli:
Lizbon`da oldukça dikkat çekici yapılardan bir tanesi ise Brezilya`nın Portekiz`e hediye ettiği İsa Heykeli`dir. Bu heykel yüksek
bir binanın tepesinde bulunmaktadır. Lizbon`da oldukça meşhur olan asansörlerle bu yüksek binanın en tepesine çıkarak, İsa heykelinin kollarının
arasından bütün Lizbon`u seyre dalabilirsiniz.
Asansör (Elevador):
Lizbon`da asansörlerin çok değişik bir yeri vardır. Bu şehirde bulunan asansörler, binaların içinde değil dışında bulunuyor.
Ve bu asansörler genellikle turistik amaçlı olarak kullanılır. Şehri en güzel şekilde tepeden seyretmek isteseniz, asansörlere binebilirsiniz.
Santa Justa sokağında bulunan 1911 yılında yapılmış olan asansör, Lizbon`da bulunan asansörlerin en meşhurudur.
Oceanarium:
Lizbon`da bulunan bu akvaryum, Portekizlilerin denizcilik geçmişine ne kadar sahip çıktıklarının bir göstergesi gibidir.
Bu dev akvaryumda bir çok sualtı canlısını bir arada görme şansını elde edebilirsiniz. Okyanus ortadan ikiye ayrılmış, sizde okyanusun içinde
yürüyormuşsunuz gibi bir hissedebilirsiniz Oceanarium`u ziyaret ettiğinizde...Bu akvaryumun içinde köpekbalıkları ziyaretçiler tarafından
en dikkat çekici bölümlerdir.
Kraliyet sarayı:
Yıllar boyunca kralların yazlık mekanları olarak kullanılan bu sarayın dış mimarisi kadar, iç mimarisinde kullanılan çiniler
oldukça dikkat çekicidir. Portekiz`de bulunan bir çok yapıda kullanılan çini desenler Lizbon`a ayrı bir özellik katmaktadır.
Jeronimos Manastırı:
1496`da Kral I. Manuel tarafından yaptırılan bu bina, Lizbon`un simgeleri arasında yer alıyor.
Manastır`ın yapımında kullanılan çeşitli mücevherler bu yapıya oldukça zengin bir görüntü kazandırmaktadır.
PORTEKİZİN TARİHÇESİ
Her zaman olduğu gibi şehri anlamak için biraz tarihinden bahsedelim. İlginçtir Lizbon Portekiz’in aslında 2.başkenti, ve hatta bu anlamda
üç başkentinden biri.
İlk başkent bugün üniversite şehri olarak bilinen ve Porto yolundaki Coimbria, geçici bir başkent ise kısa süre için Rio de Janeiro olmuş.
Lizbon aslında Truva savaşından dönen Odisey’in kurduğu bir şehir daha sonra Romalılar’ın, Vizgotların, Kuzey Afrika Yerlilerinin ve
İspanyolların elinde kaldıktan sonra İngilizlerin yardımı ile Portekiz Krallığının kurulnasından kısa bir süre sonra başkent olmuş.
Şehirin özellikle Alfama bölümü bu renkli tarihi biraz yansıtmakta. Tejo (Tagus) ismi verilen çok geniş bir nehirin iki yanında ve
hemen okyanus’un kıyısında kurulu Lizbon ilk gelişimini 1420’lerde başlayan Protekiz Keşiflerinden elde edilen ganimet ve hazineler ile yaşamış.
En çok bilineni belki Vasco de Gama olmak üzere Portekiz gemicileri Atlantik okyanusunda bir dizi adayı, Batı Afrika sahilleri,
Ümit Burnu, Hindistan, Brezilya ve Makau’yu keşfetmiş ve sömürge olarak yıllarca yönetmişler.
Bu arada sanılanın aksine Magellan de orjinal olarak Portekiz’li. Şehir 1755’te büyük bir felaket yaşamış ve 9 şiddetinde bir deprem ve
Tsunami ile ciddi hasar görmüş. Daha sonra şehir tekrar gelişmeye başlamış ve özellikle 2.dünya şavasında tarafsız kalarak, yaklaşık
40 sene süren Salazar’ın diktatörlüğü sırasında oldukça modernleşmiş.
Portekiz’in Avrupa Birliğine 1986 yılında girmesinin hemen akabinde 1988’de önemli alışveriş merkezlerinin olduğu Chiado bölümünde çıkan
yangın şehire zarar vermiş.
Daha sonra alınan yardımlar ile de Lizbon 1994’te Avrupa Kültür Şehir seçilmiş, 1998’de Dünya Ticaret Fuarı evsahipliği ile daha da gelişmiş
ve 2004 Avrupa Futbol Şampiyonası ile en iyi dönemini yaşar hale gelmiş.
Bütün bu zengin tarih tabiiki şehirn dokusunu çok etkilemiş. Tarihi mekanlar, fakir semtler, modern yerleşim alanları çok kısa mesafeler ile
sıralanmış. Şehrin iki yanı birbirine biri San Fransisco Golden Gate köprüsünün bir kopyası olan 3 kmlik “25 Nisan” ve diğeri çok yeni 1998’de
tamamlanan 17 kilometrelik , denizin hemen üzerinden giden “Vasco de Gama” köprüleri ve deniz ulaşımı ile bağlı.
Hiç dil bilmesenizde çok zengin bir ulaşım ağı ile şehrin her yanını gezmeniz mümkün. Özellikle metro her yöne doğru ulaşımınızı kolaylaştırıyor
ama dilerseniz 20.yy başlarından kalma nostaljik ya da daha yeni tramvaylar, oldukça ucuz taksiler ve otobüs ağı emrinizde.
Şehrin önemli yerlerini de yaya gezmek oldukça kolay. Görülmesi gereken yerler arasında Belem kısmında Geronomino manastırı,
Kaşifler Anıtı, Belem Kulesi yer almakta. Hazır yolunuz oraya düştüğünde Belem pastahanesinde müthiş “Pasteige du Belem” pastasını tatmanızı
kesinlikle tavsiye ederim.
Diğer turistik yerler arasında Alfama’nın dar caddelerini ve çini kaplı daracık evlerini, Sao Jorge Kalesini, Se Katedralini, 25 Nisan köprüsü ve
Cristo Rei yani Şükran anıtını sayabiliriz. Şehri yürüyerek keşfetmek isteyenler için Marques de Pombal ile Comercio meydanları arasında kalan uzun
caddeyi tavsiye edebilirim.
Denize yakın olan kısımnda deprem sonrası tekrar yapılmış olan Baxia ve alışveriş bölgesi Chiado, eğlence merkezi Bairra Alto yer almakta.
Rossie tren istasyonu ve hemen yakınındaki yaklaşık 35 metre yüksekliğindeki, muhteşem manzaralı Santa justa Kulesi görülmesi gereken yerlerden.
Alışveriş için devasa Corte Ingles ve Amoireras alışveriş merkezleri dışındaki seçenek trafiğe kapalı Rua Garret ve Chiado semti.
Şehrin en modern bölümü ise 98 Expo için kurulmuş ve daha sonra yerleşim alanına çevrilmiş bölüm. Burada Expo’dan kalan bazı yerlerin dışında
Avrupa’nın en büyük, dünyanın 2.büyük akvaryumu görülmeye değer. Buraya kadar saydığım yerler yaklaşık 2 günlük bir gezi demek.
Daha süreniz varsa 3 enteresan rota yapmanız mümkün.
Biri Atlantik sahili boyunca giden Cascais sahil şehri ve özellikle burada okyanusun kayaları dövdüğü Cehennem Ağzı kayalığı, Avrupa’nın en
büyük kumarhanesinin olduğu Estoril, Avrup’nın en batı ucunda yer alan Caba de Roca deniz feneri, kayaların sahilde doğal bir havuz oluştruduğu
Colares ve bu rotanın son durağı Unesco’nun koruma altına aldığı Sintra şehir ve sarayı, hemen yakınında Pena sarayı.
Bu turu normalen şehirden 50-70 euro arası fiyatlar ile özel otobsüler ile yapıyorlar. Bence hiç gerek yok, Scott URB isimli şirketin
9 Euroluk otobüs/tren kombine bileti ile çok daha zevkli ve rahat aynı rotayı yapmak mümkün.
Eğer dini konulara meraklı iseniz ise bir başka ilginç rota yaklaşık 150 km uzaklıktaki Fatima olabilir. Burası Portekiz’in Mekke’si.
Meleklerin 3 çoban çocuğa bir kaç defa göründüğü ve kutsal enerji yaydığı düşünülen bir kasaba. Son rota ise yaklaşık 300 km kuzeyde olan ve
ülkeye ismini veren, şarap şehri Porto.
Portugal kelimesi Romalıların Porto şehrinin iki yanına verdiği porto ve Gaia isimlerinin zaman içerisinde birleşmesinden gelidği düşünülüyor.
Unesco tarafından korumaya alınan bu 2. büyük Portekiz şehri gene oldukça geniş bir nehir kenarında ve çok muhteşem asma köprüler ile
birbirine bağlı, tepeler üzerinde kurulu ve daracık, eski evlerin çok olduğu ama asıl Portekiz zenginlerinin yaşadığı bir yer.
Bu şehrin eğlence kalbi, şarap mahzenleri ve tadım yerlerinin hemen karşısında yer alana Ribeira denen yerde atıyor.
Gelelim Lizbon’un yaşam kültürüne; oldukça sakin, sabırlı ama çirkin sayılabailecek ve yaşlı nüfusa sahip olan şehir muhteşem
bir yeme-içme geleneğine sahip.
Temel besin bir çok farklı şekilde pişirilen ve oldukça farklı seçenekleri sunulan deniz ürünleri. Bunun yanısıra jambonları, peynirleri,
sütlü tatlıları, başta portakalolamk üzere nefis meyvaları, kahve ve şarap seçenekleri baştan çıkarıcı.
Gayet hesaplı fiyatların ödendiği Lizbon’da tavsiye ettiğim iki yer Santo Amora Dokları denen ve eski depoların bar ve restoranlara çevrildiği,
25 Nisan Köprüsünün altında, nehire nazır yer ile biraz Kumkapı’ya benzeyen ve içeride kalan Rua portas de San Antao caddesi.
Bunun dışında Belem ve Bairra Alto da çeşitli eğlence yerleri ve restoranları ile gidilebilecek yerler.
Tabiiki oldukça başarılı Portekiz şarapları ve yemek öncesi ve yemek sonrası içilen Porto şarapları unutulmamalı.
Bu arada bir tavsiye çok sayıda Porto şarabı tatmak ve uygun fiyatla almak için Porto havalimanı bence en uygun yer.
Burada Tawny tabir edilen ve on senelik bir Porto şarabını yaklaşık 20 Euro’ya almak mümkün. Portekizlileri tanımanın
diğer bir yoluda Fado Külüpleri. 19 yy başından beri çok yaygın olan Fado aslında bizim arabesk ya da
Amerikan Blues tarzı bir anlayışla gelişmiş bir müzik.
Genelde kadınların seslendirdiği Fado’ya mutlaka bir Gitarist ve Viola sanatçısı eşlik etmekte.
Tarihte Maria Severa ilk Fadoist olarak tanınmakla beraber asıl meşhur eden isimler arasında Amalia Rodrugues,
Dulce Pontes ve bugun kendi yerini işletmekte olan Argentina Santos sayılabilir.
Fado kulüpleri genelde saat 21.00-03.00 arası program yapmakta. Yemekler biraz daha az başarılı ve daha tuzlu ama mutlaka gidilmeye değer.
Lizbon’un sakin, temiz havası, keyifli yemekleri, müziği ve orta halli yaşantısını mutlaka tadın diyerek sözlerimizi bağlayalım.
Görülmesi Gereken Yerler:
Praça da Batalha (şehir meydanı) - Casa da Musica (opera) - Solar Vinho do Porto (şarapevi) - Ponte D. Luis I (tarihi köprü) -
Praça da Ribeira (şehir meydanı) - Igreja de S Francisco (tarihi kilise) - Douro Nehri - Taylor's Port (şarapevi) - Se katedrali -
Torre dos Clerigos (gözlem kulesi) - Palacio de Cristal - Avenida dos Aliados (cadde) - Palácio da Bolsa (saray) - Parque de Serralves (park)
Müzeleri:
Fundacao Serralves (modern sanat müzesi) - Casa do Infante (tarihi ev / müze) - Museu Nacional de Soares dos Reis (sanat müzesi)
PORTO
Porto ve Douro Nehri'nin Vila Nova de Gaia'dan görünümü. Nehir üzerinde Rabelo (Barco Rabelo) denilen geleneksel tekneler ve
Porto ile Vila Nova de Gaia'yı birbirlerine bağlayan I. Dom Luís Köprüsü (Ponte Dom Luís I) görülmektedir.
1996 yılında Centre historique de Porto adıyla UNESCO Dünya Mirasları listesine eklendi.
Vila Nova de Gaia, Douro Nehri ve Porto
Porto şehri Portekiz'in kuzeyinde Rio Doura (duro) nehrinin ağzında bulunmaktadır. 2005 sayımlarında 327.539 nüfusuyla ülkenin en önemli
endüstri noktası ve aynı isimli vilayetin başkentidir. Douro nehrinin kuzey yakasında bulunan şehir merkezi 1996 yılında Unesco tarafından
Dünya mirası listesine alınmıştır. Porto'nun en tanınmış dışsatım malı Port şarabı'dır. Bu özel şarap için yetiştirilen üzüm çeşidi,
Rio Doura nehri boyunca yetiştirilen üzüm bağlarını kapsamaktadır. 1756'da çıkarılan bir yasayla Porto şarabın üretiminde kullanılan üzüm çeşidi ve
şarabın tarifi korunmaktadır.
.
Porto şehri Portekiz'in kuzeyinde Rio Douro nehrinin ağzında bulunmaktadır. 2005 sayımlarında 327.539 nüfusuyla
(Büyükşehir Porto'nun toplam nüfusu 1.610.539'dur) ülkenin en önemli endüstri noktası ve aynı isimli vilayetin başkentidir.
Rio Doura nehrinin kuzey yakasında bulunan şehir merkezi 1996 yılında Unesco tarafından Dünya mirası listesine alınmıştır.
Porto'nun en tanınmış dışsatım malı Port şarabı'dır. Bu özel şarap için yetiştirilen üzüm çeşidi,
Rio Doura nehri boyunca yetiştirilen üzüm bağlarını kapsamaktadır. 1756'da çıkarılan bir yasayla
Porto şarabın üretiminde kullanılan üzüm çeşidi ve şarabın tarifi korunmaktadır.
Região Demarcada do Douro (DOC) bölgesi üç alt bölgeden oluşmaktadır. Bunlar Baixo Corgo, Cima Corgo ve Doura Superior'dur.
Porto kenti 71'ten 997'ye kadar müslümanlar tarafından kontol edilmekteydi,
1130'da Portekiz'in ilk kralı Afonso I Henriques tarafından haçlı seferleri başlatıldı.
Futbol kulüplerinden FC Porto ve Boavista Porto Portekiz'in birinci liginde oynamaktadırlar.
Bu iki kulüpten başka SC Salgueiros'da Porto'nun tanınmış kulüplerindendir
Porto Şarabı, Douro Nehri kıyılarında yapılan bir şaraptır. Portekizlilerin İngiltere'ye ihraç ettikleri şarapların bozulmalarını önlemek için
şaraplara brandy katmalarıyla keşfedilmiştir. Burada şarap imalatına dair kısa bir bilgiye de ihtiyacımız var.
Şarap fermante olurken maya şekeri alkole çevirir. Fermantasyon tamamlanmadan şaraba alkol eklenince daha şekerli bir şarap elde edilir.
Porto şarabı da tescillidir. Portekiz dışında yapılırsa ismine Port Şarabı denir. Bu şarapların üretiminde 1/3 oranda üzüm alkolü
(brandy) ilavesiyle mayalanma süreci suni olarak durdurulur. Alkol derecesi %20 civarında olan, bu şarap tadılıp kategorilere
ayrıldıktan sonra en az iki yıl meşe fıçılarında dinlendirilir.
Görülmesi Gereken Yerler:
Praça da Batalha (şehir meydanı) - Casa da Musica (opera) - Solar Vinho do Porto (şarapevi) - Ponte D. Luis I (tarihi köprü) -
Praça da Ribeira (şehir meydanı) - Igreja de S Francisco (tarihi kilise) - Douro Nehri - Taylor's Port (şarapevi) - Se katedrali -
Torre dos Clerigos (gözlem kulesi) - Palacio de Cristal - Avenida dos Aliados (cadde) - Palácio da Bolsa (saray) -
Parque de Serralves (park)
Müzeleri:
Fundacao Serralves (modern sanat müzesi) - Casa do Infante (tarihi ev / müze) - Museu Nacional de Soares dos Reis (sanat müzesi)