Tarihe yön verenler SiT@R€&murattk ortak çalışma

luckymoon
Banned
Hürrem Sultan kimdir


Hürrem Sultan, 1506 yılında doğdu. Kanuni Sultan Süleyman'ın eşi ve Osmanlı tarihinde önemli roller oynamış bir haseki sultandır. Aslen Rus olan Hürrem Sultan'ın asıl adı Roxelanne'dır. Güzelliği nedeniyle küçük yaşta Kırım hanı tarafından Osmanlı sarayına sunulan Hürrem Sultan, sarayda özel bir eğitim gördü. Dişiliği, zekası ve becerisi ile padişahın dikkatini çekmeyi bildi. Harem kadınları ve saray ileri gelenleri arasında kendine yer edindi.


Kanuni'nin aşırı güven ve sevgisini kazanarak onun nikahlı eşi olduktan sonra belli bir plan dahilinde çalıştı, el altından çeşitli entrikalar uygulayarak on altıncı yüzyıl Osmanlı tarihini olumsuz yönde etkiledi. Kanuni'nin, Gülbahar Hatun'dan olan veliahtı Sultan Mustafa'yı ortadan kaldırmak için çeşitli entrikalar ile önce Gülbahar Hatun'u, ardından kırk yaşındaki veliaht Mustafa'yı boğdurttu. Devlet yönetimine de hakim olan Hürrem Sultan, İran savaşını destekledi. Ruslar ve Lehlerle barış içinde yaşanılmasını sağladı. Tüm bunlara rağmen, oğullarından birinin tahta çıkışını göremeden elli iki yaşındayken öldü.
 
-MaTRaX
Forum Kalfası
Gerçekten tarihe yön veren insanlar. Hemen hepsini az çok tanıyoruz önemli insanlar .

Paylaşım için çok teşekkürler. :)
 
Leemon
Daimi Üye
Dünya Liderleri Serisi:

Josef Stalin





Josef Stalin, 1922'den, 1953 yılındaki ölümüne kadar 31 sene boyunca Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri.Lenin'in ölümünden sonra, Sovyetler Birliği'nin lideri konumuna gelmiştir. Lenin'in 1924'teki ölümünden az önce Komünist Partisi genel sekreteri olarak seçildi. Bunun sebebi ise; Lenin'in vasiyetnamesinde, Stalin'in kaba bir kişiliğe sahip olduğu ve "dolayısıyla" parti yönetimi için uygun olmadığı, görevden alınması gerektiği yazılmıştır.
II. Dünya savaşı sırasında parti liderliğini, hükümet başkanlığını ve Sovyet orduları başkomutanlığını aynı anda yürütmüştür. II. Dünya Savaşı sırasında parti liderliği, hükümet başkanlığı ve Sovyet orduları başkomutanlığı görevlerini bir arada yürüttü. 1939'da Hitler'in Nazi Almanyası'yla Molotov-Ribbentrop paktı diye de bilinen bir saldırmazlık anlaşmasını imzaladı. Bu anlaşma müzakereleri sırasında, Stalin, Hitler'den, Polonya'nın doğusu, Finlandiya'nın güneyi, Estonya, Letonya ve Litvanya'ya ilaveten Türkiye'den de toprak istekleri olduğunu belirtti ve fakat diğer istediklerini aldığı halde Türkiye konusunda başarısız oldu.[1]

Bu tartışmalı tarihsel dönemle ilgili olarak, Stalin'e düşman veya Stalin'den yana olan her iki tarafın da farklı tezleri vardır. Stalin karşıtlarının tezlerine göre, Hitler'le aralarındaki açıklanmayan gizli protokole bağlı olarak Finlandiya, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya ve Polonya'nin Naziler veya Sovyetler tarafından işgalinin yolu açılmıştır. Stalin'in doğru yaptığını savunanlara göre ise, 1937'deki Münih görüşmelerinde açıkça ortaya çıktığı gibi, İngiliz ve Fransız emperyalistleri ve dolaylı olarak da Amerikalılar, Nazileri kışkırtıyorlardı ve onların Sovyetler Birliği'ne saldırısının önünü açmaya çalışıyorlardı. Bu amaçla Avusturya'nın Almanya'ya katılmasına (Anschluss) ve Çekoslovakya'nın işgaline göz yummuş ve onaylamışlardı.Ne var ki, özellikle Çekoslovakya'nın işgalinden sonra Sovyetler Birliği'nin İngiltere ve Fransa ile ilişki kurma çabalarına rağmen bu iki ülke Nazi tehdidini birlikte ortadan kaldırma girişimini reddetti. Böylece Sovyetler Birliği, kendi sınırlarını güvence altına almak için bu protokolü imzaladı. Stalin'in amaçlarına göre, Polonya ve Baltık ülkelerinde oluşturulacak tampon bölgeler, Nazilerin Sovyetler Birliği'ne ulaşmasını engelleyecekti. Böylece 1939 yılında Nazi işgalinden sonra Sovyetler Polonya'nın kalan yarısını işgal edip Estonya, Litvanya ve Letonya'yı sınırlarına kattı. Finlandiya'ya saldırdı ve büyük kayıplar vermesine rağmen Mart 1940'da "Kış Savaşı' olarak bilinen bu savaşı da kazandı. 1941'de Hitler'in Sovyetlere saldırması üzerine Stalin bu sefer müttefiklerin yanında yer aldı. II. Dünya Savaşı'nın en ağır bedeli ödeyen güç olarak (24 milyon ölü) müttefiklerin yanında Nazi Almanyası'na karşı kazandığı zafer uluslararası alanda gücünü artırdı.

Sovyetler Birliğini işgal eden Nazi Ordularının Kafkasya petrollerine ulaşabilmek için savaştığı 1942 yılında özellikle müslüman Kafkas halklarının Nazilere elçiler yollayarak temas sağladıkları ve Nazilere yardım ettikleri gerekçesiyle Kırım Tatar Türklerini, 1944'de Sibirya'ya sürdü. Ayrıca Stalin 1944 yılında Gürcistan Türkiye sınırında yaşamakta olan Ahıska Türklerini de Orta Asya'ya sürgüne göndermiştir. Gene aynı yıllarda Kuzey Kafkasya'da Çeçenistan'da ve Dağıstan'da yaşayan Türkleri de Orta Asya'ya sürmüştür.

Ayrıca Lenin'i, yerine geçmek için Stalin'in öldürdüğü de söylentiler arasında.
Not: Bildiğiniz gibi II. Dünya savaşında Almanlar ve Ruslar da birbirleriyle savaşmıştır. O dönem Almanya lideri Adolf Hitler, Rusya lideri ise Stalin'dir. Bu iki adam birbirlerini çok sevmelerine rağmen, Polonya'nın oyununa gelerek birbirleriyle savaşmışlardır. Geçtiğimiz günlerde Rus Devlet Tarih Kurumu yaptığı açıklamayla, savaşın tek suçlusunun Polonya olduğunu açıklayarak, Hitler'in savaşı başlattığı yalanına son noktayı koymuş oldu.

- Vikipedia'dan devşirilmiştir. İstenilirse farklı liderleri işleyerek devam edeceğim.
 
Leemon
Daimi Üye
William Wallace (d. 1272 - ö. 23 Ağustos 1305)

Sir William Wallace





Kral I. Edward'ın döneminde İngiltere'ye karşı yapılan direnişte vatandaşlarına önderlik eden İskoç şövalyedir. İskoçya'nın en büyük ulusal kahramanlarından Sir William Wallace ülkenin İngiliz egemenliğinden kurtulması için yürütülen uzun mücadelenin ilk yıllarında İskoç direniş kuvvetlerine önderlik etti. Tarih Wallace'ın asil bir beylikten gelen Robert the Bruce gibi asillerle çelişen insanlardan biri olarak tanımlar.

Bazı tarihçiler Wallace'ın 1270'de doğduğunu iddia ederken, 16. yüzyıl kitabı "William Wallace'ın Tarihi ve İskoç Hadiseleri" (History of William Wallace and Scottish Affairs) William'ın 1276'da doğduğunu söylüyordu. Kesin kanıtların olmamasından dolayı Wallace'ın doğum tarihi ve doğum yeri tartışılır. Tarihe göre Wallace'ın doğum yeri Renfrewshire'deki Paisley yakınlarında Elderslie'dır. Fakat, bazı biyograflar onun doğum yerinin Ayrshire, Kilmarnock yakınlarında olduğunu belirtmiştir.

Ek olarak Wallace'ın ilk hadiselerinden bazıları Ayrshire'da gerçekleşir. Bunun aksine Wallace'ın ilk hadiseleri Elderslie'ye de, Ellerslie'ye de yakın olmayan Lanark'ta gerçekleşir ve daha sonra Wallace, Irvin'deki İngilizler'e karşı savaşan İskoç asillere katılmak üzere Ayrshire'a gider. Wallace Fransa'daki papazlara katılan iki amcası tarafından eğitilmiştir.

Wallace SAMP oynamistir ve doğduğunda Kral III. Alexander 20 yıldan beri hakimiyetini sürdürüyordu. Onun dönemi ekonomik düzen, barış süresi içinde geçti ve İngiltere'nin baskılarına karşı koymayı başardı. 1286'da, Alexander attan düşerek öldü. Tahta geçmek için hiçbir çocuğu sağ değildi. İskoç liderler, Alexander'ın 4 yaşındaki kız torunu Margaret'ı (Norveçli Bakire-The Maid of Norway olarak tanınır) kraliçe ilan ettiler. Yaşından dolayı İskoç liderler, Margaret yetişene kadar İskoçya'yı yönetmesi için geçici bir hükümet kurar. Kral Edward, iktidarsızlıktan İskoç liderlerle yapılan Margaret'ı oğlu ile evlendirme antlaşması olan Birham antlaşmasıyla durumdan yararlanmak ister. Fakat Margaret, Norveç'ten İskoçya'ya dönerken yolda hastalanır ve ölür(1290).

Yaygın inancın aksine John Balliol'un tahta hakkı vardır. Ancak İskoçlar önyargılardan kaçınmak için sorun hakkında karar verecek bağımsız bir hakimin konu ile ilgilenmesini ister. Kurnazca davranarak, İskoçlar İngiliz kralı I.Edward'ı kraliyetin yerine geçmesi için çağırırlar. Fakat Edward, bağımsız hakem olarak gelmek yerine, büyük bir ordu ile İskoç-İngiliz sınırına gelmiştir. Tartışmalara çözüm bulmak için özerk statüsüne bir lord olarak geldiğini söyler. İstekleri duyulduktan sonra 1292'de, Edward, Balliol'u Özerk İskoç olarak tanımladığı İskoçya'nın hükümdarı seçer. Mart 1296'da Balliol Edward'a vergi vermekten vazgeçer ve bu ayın sonunda Edward İskoç sınırı Berwick-upon-Tweed'e saldırır, çok kan döker. İskoçya'da yaşayan herkesi kiliselere saklansalar dahi katleder. Papa Edward'ın hakimiyeti olan Gascony'de heyet toplar ve yaptıklarından dolayı Edward'a madalya verir. Mayıs ayında İskoçları Lothian'daki Dunbar savaşında mağlup eder

Yerel Ayrshire destanlarına göre; 2 İngiliz askerleri, Lonark'taki balık pazarında Wallace'a meydan okudu. Tartışma iki İngiliz askerinin öldüğü bir arbedeye dönüştü. Bunun üzerine yetkililer o andan itibaren Wallace'ı kısa sürede yakalama emrini yayınladı. Hikâyenin doğruluğu ne olursa olsun, Wallace İngilizlerden 1291'de babasının ve ağabeyinin ölümünden dolayı nefret ediyordu.

Wallace, 1297'de İngiliz Lonark şerifi Sir William Heselrig'i öldürdü, sevdiği ve evlendiği genç kadın Marion Bardifute'un öcünü almak için onun cesedini parçaladı. Bu detayı doğrulayan kanıtlar yok. Kısa sürede Wallace, Loundoun Hill (Darvel-Ayrshire) yakınlarında, Ayr'daki savaşı kazandı. Gelişen isyan, Haziran ayında İrvin'de İskoç soyluların İngiliz koşullarını kabulü ile önemli bir zarar gördü. Ağustos'ta, Wallace Selkirk grubundan, Stirling'teki Andrew de Moray'ın ordusuna katılmak için ayrıldı. Moray bir diğer isyanı başlattı ve onların gücü, İngilizlerle karşılaşmak için hazırlandıkları Stirling'de birleşti..

İskoç soylularının çoğunun 1304'te Edward'ın egemenliğini kabul etmesinden sonra İngilizler Wallace'ın peşini bırakmadılar. Sir William, 5 Ağustos 1305'te Edward'a sadık olan İskoç şövalye Sir John de Menteith'in onu Edinburgh yakınlarındaki Robroystoun'da İngiliz askerlerine teslim edene kadar yakalanmadı.

Wallace Londra'ya gönderildi ve daha önceden haydutlar kralı olarak taçlandırıldığı Westminster salonunda vatan hainliğinden suçlandı ve krala ihanet suçundan yargılandı. Bu talebe şöyle karşılık verdi "ona bağlı kalacağıma dair hiç bir zaman yemin etmedim" Kayıp olan John Balliol onun resmi kralı olmasına rağmen Wallace suçlu ilan edildi.

23 Ağustos 1305 günü duruşmadan sonra Wallace mahkeme salonundan çıkarıldı. Üstsüz bir şekilde Smithfield pazarında at tarafından çekildi, elleri iplerle bağlı, ayaklar atın arkasında bağlı bir şekilde darağacında asıldı, fakat ölmek üzereyken bırakıldı. Hareketsiz, bitkindi. Asıldıktan sonra henüz ölmeden bağırsakları çıkarıldı,bütün bu işkençelere rağmen yine de kraldan af dilemedi ve kafası gövdesinden ayrıldı ve vücudu dört parçaya bölündü. Kafası daha sonralardan kardeşi John ve Sir Simon Fraser'ın da kafasının asıldığı Londra köprüsüne asıldı. Kol ve bacakları, Newcastle, Berwick, Stirling ve Perth'de ayrı ayrı sergilendi.

Wallace'ın anısına dikilen levha, Smithfield'de Wallace'ın idam edildiği yerin yanında olan Aziz Bartholomew Hastanesi (İng. St. Bartholomew's Hospital)'nin duvarında asılıdır. İskoç vatanseverler ve diğer ilgililer sık sık burayı ziyaret etmekte ve çiçek koymaktadır.

Wallace'a ait olduğu anılan kılıç yıllardır Dumbarton kalesinde saklandı ve şimdi Stirling yakınlarında Wallace Ulusal Anıtı (İng.the Wallace National Monument)'da saklanıyor.Buna rağmen uzmanlar tarafından yapılan incelemeler bu kılıcın dizaynının Wallace'dan birkaç yıl sonrasına ait olduğu sonucunu çıkardı. Wallace'ın yaşamının Robin Hood efsanesine kaynaklık ettiği sanılmaktadır.Söylendiğine göre Wallace çok uzun boylu bir adammış.Çetede William'ın küçük kardeşi John da yer alırmış ve ona Küçük John denirmiş.William'ın sevgilisi Marion,Robin Hood'un sevgilisinin adı oluvermiş, Küçük John da efsaneye William gibi iri yarı bir adam olarak dahil edilmiş.

Wallace'ın hayatı, 1995'te çevrilen Cesur Yürek (Braveheart) filmine konu olmuştur.
William Wallace'un son sözü ise 'ÖZGÜR İSKOÇYA' oldu.Fakat aradan 9 yüzyıl geçmesine rağmen İskoçya hala tam bağımsız değil.

Metinin uzunluğundan dolayı; Sir William Wallace'ın, İngiltere ile yaptığı Stirling Köprüsü ve Falkirk özgürlük savaşlarına yer verilmemiştir. Stirling savaşını İngilizlerin sayı üstünlüğüne sahip olmasına rağmen kazanan Wallace, Falkirk'de şovalyelerinin ihanete uğrayarak yenilmiştir.
 
P3nTagRam
Forum Kalfası
Cengiz Han ????.1162

Büyük Moğol İmparatoru Cengiz Han, 1162 yılında Moğolistan'da doğdu. Çocukluk adı olan Timuçin, çince ''Mükemmel Savaşçı'' anlamına gelen ''Çeng-sze'' kelimesinden gelmektedir.

Rivayete göre Timuçin, bir eli yumruk şeklinde doğdu ve avcu açıldığında içinin kan pıhtısıyla dolu olduğu görüldü. Babası Yesügey Bahadır bunu öğrenince oğlunun büyük bir savaşçı olacağını ve yeryüzünde çok kan dökülmesine yol açacağını söyledi. Babası Yesügüy Bahadır, 12. ve 13. yüzyılda Moğolistan'da büyük ün ve güç kazanmış Kıyat Tatar boyunun önderiydi. Annesi aynı boydan gelen Ulun Hatun, Timuçin'i ve diğer çocuklarını eski Türk geleneklerine göre yetiştirmeye çalışan fedakar bir kadındı. Yesügüy Bahadır, büyük bir savaşçı olacağını söylediği oğlu Timuçin henüz on yaşındayken öldü. Yönetimi altındaki halkın birliği dağıdı ve Ulun Hatun ve çocukları kimsesiz, yardıma muhtaç hale geldiler.

Bu zorlu yaşam koşullarında büyüyen Timuçin, uzun boylu güçlü kuvvetli atılgan bir genç adam olmuştu. Bütün gün at üstünde kalabiliyor, okunu ustalıkla kullanabiliyordu. Timuçin ve kardeşleri babalarının ulusunu kendi çevrelerinde toplamaya ve bütün haklı biraraya getirmeye karar verdiler.

Bu çağda birçok derebeyliğe bölünmüş olan Moğolistan'da iki güçlü han vardı; Kereyit Hanı, Tuğrul ve Nayman Hanı, Buyruk. Merkitler denen üçüncü bir han vardı ki, bu soy Yesügüy Bahadır soyunun en eski düşmanıydı.

Yesügüy'ün oğullarının güçlennmesi karşısında telaşa kapılan Merkitler, bir gece Timuçin ve kardeşlerinin karargahına bir baskın düzenlediler. Timuçin'in annesini ve karısını kaçırdılar. Ayrıca bütün malı mülkü yağmalanan Timuçin canını zor kurtararak Haldun Dağı'na sığındı. Merkitlere karşı koyabilmek ve ailesini kurtarabilmek için babası Yesügüy Bahadır'ın dostu Kereyit Hanı Tuğrul'dan yardım istedi. Tuğrul Han, Timuçin'in emrine büyük bir ordu gönderdi. Timuçin böylece ailesini Merkitlerin elinden kurtarabildi.

Timuçin'in giderek güçlenmesiyle diğer boylarda ayaklanmalar da başladı. Savaş sırasında dostu Tuğrul Han da ölünce Kereyit boyu Timuçin'in tebasına katıldı. Birçok beyliği kendi himayesi altında toplayan Timuçin'in, Moğolistan'ın tek hükümdarı olabilmesi için en güçlü düşmanı Nayman Hanlığını da ele geçirmesi gerekiyordu. 1204'te başlayan zorlu savaş bir yıl sürdü. Timuçin bu savaşı da kazanmış, artık gücünü kabul ettirmişti. 1206 yılında Onon nehri kıyısında toplanan büyük kurultayca ''Cengiz'' ünvanı ile hakan ilan edildi. Bu törende geleneklere göre dokuz sancak dikildi.

Cengiz Han, elli yaşına kadar Moğolistan'ın çeşitli boylarıyla savaştı, arasıra yenilgiye de uğrasa başarısızlıktan hiç bir zaman yılmadı. Ama Cengiz Han'ın asıl büyük başarıları bu yıllardan sonra başladı.

Cengiz Han önce Çin devleti ile savaştı. 1211 yılında Pekin'i kuşattı, uzun süren kanlı çarpışmalardan sonra Çin hükümdarıyla bir antlaşma imzalandı ve bir Çin prensesiyle evlendi. Bu ikinci evliliğiydi. Ancak savaş birkaç ay sonra yine başladı ve 1215'e, Pekin'in alınmasına kadar sürdü. Bu tarihte Çin hükümdarı Cengiz Han'ın kesin egemenliğini kabul etti ve haraç vermeye razı oldu.

Batıdaki en güçlü İslam devleti Harzemşahlardı. Hükümdarları Sultan Mahmut, kısa süre önce Karahıtay devletini yenilgiye uğratmıştı ve Çin'e saldırıya hazırlanmaktaydı. Cengiz'in başarısından sonra telaşa kapıldı ve ona Seyyid Bahaiddin Razi başkanlığında bir elçiler kurulu gönderdi. Cengiz Han da Harzemşahlarla dostluğun ve ticaretin yararlı olacağını düşündüğünden, bu harekete karşılık olarak, Harzeme Mahmut Yalavaç başkanlığında bir kurul gönderdi. Böylece Moğollarla Harzemşahlar arasında dostluk başlamış ve bir ticaret antlaşması yapılmış oluyordu.

Bu antlaşma üzerine, 1218'de 450 kişilik Moğol ticaret kervanı, o çağın en pahalı mallarını islam ülkelerine götürmek üzere yola çıktı. Ne var ki, Harzem ülkesindeki Otrar şehrinde, Otrar valisi Kayır Han Inaçık bu kervanı durdurttu; mallarını yağmalattı, bütün adamlarını öldürttü. Kurtulabilen tek kişi, durumu Cengiz Han'a bildirdi. Bunun üzerine Cengiz, Sultan Mahmut'tan Kayır Han'ın kendisine teslimini istedi. Ama, Cengiz'in bu isteğini belirtmek için gelen elçileri de öldürüldü. Tarihe ''Otrar Faciası'' adıyla geçen bu olay, islam ülkelerine Moğol akınlarının başlamasının sebebi oldu.

Cengiz Han Harzem Devletinden öc almaya karar vererek büyük bir sefer düzenledi. Yolu üzerindeki Karahıtay ve Nayman beyliklerini ele geçirdi. Kervanının yağmalandığı ve adamlarının öldürüldüğü Otrar şehrine geldiğinde 70 bin askerle karşı koyan Otrar valisi Kayır Han'la bir süre çarpıştıktan sonra, oğulları Çağatay ile Ogedey'i orada bırakıp yoluna devam etti. Yolu üzerindeki kendiliğinden teslim olan Zernuk kalesinin bulunduğu şehre ''Kutlu Şehir'' adını verdi.

Maverahünnehir denilen islam bölgesi de Cengiz Han'ın ordularınca kıskaca alındı. Ardında Semerkant'ı geçen Cengiz Han, Buhara'yı kuşattı. Üç gün üç gece süren saldırılar sonunda Buhara'yı savunan 50 bin kişilik ordu, kana bulanan şehri Cengiz Han'a teslim etti.

Semerkant'ı kuşattığında da yine halkı kılıçtan geçirdi. Horasan'ı da ele geçiren Cengiz Han oğullarına Harzem'in merkezi Ülgenç şehrini kuşatma emrini verdi. Altı ay süren kuşatma sonunda Ülgenç de yerle bir edildi. İntikamı Cengiz Han'ın tarih sayfalarına kanlı hükümdar olarak geçmesine neden olmuştu.

Bütün bu savaşlar, doğudaki islam devletlerinin hemen hepsinin Moğol egemenliğine geçmesini sağladı. Cengiz Han, 1225'de Moğolistan'a döndü. Dönüşte imparatorluğunu dört oğlu arasında paylaştırdı. 1227'de, Tangut seferinde hastalanarak öldü. Cenaze töreni eski Türk hakanlarınınki gibi yapıldığından mezarının nerede olduğu bilinmemektedir.

Bu büyük savaşçı yalnız askeri başarılarla yetinmemiş, Moğol İmparatorluğu'nun hukuk ve askeri işlerini düzenleyen bir kanun da yapmıştı. Cengiz Yasası diye bilinen bu yasa eski Türklerden Moğollara kadar gelen sözlü geleneğin otuz üç defterde toplanmasıydı.

Cengiz Han'ın askeri becerisi ve uyguladığı stratejileri tarihe büyük bir kumandan olarak geçmesini sağlad
 
kserdar4
Daimi Üye
çok teşekkürler tübitak ın yayınladığı dünyayı değiştiren 5 denklem kitabı aklıma geldi bu başlığı görünce
:)
 
Artser
Forum Ustası

Tarihi Değiştiren Büyük Liderler

Milyonlarca insanı öldüreni de dünyayı korkudan titreteni de var;
yaptıkları reformlarla demokrasinin temellerini atan,
insanları özgür kılan da. Geçmişten bugüne kadar işte tarihin
akışını değiştiren liderler;




Bazıları antik çağların, bazıları Ortaçağ Avrupası'nın
bazıları da modern çağımızın en önemli liderleri oldular.

Yaptıkları reformlar ve Dünya haritası üzerinde yarattıkları
değişimler ile tarihin gidişatını ve insanlığın kaderini belirlediler.


İşte geçmişten günümüze tarihin en önemli liderleri;


Odysseus

Yunan mitolojisinde İthaka Adasının kralı olarak geçen Odysseus,
Homeros’un adını verdiği kitabında elde ettiği büyük başarıları ile
ölümsüzleştirildi. Odysseus’un en büyük özelliği savaşlardaki
cesareti ve kurnaz zekâsıydı. Truvalılarla yapılan savaşta ahşap
bir at inşa ederek şehre sızmak onun fikriydi. Odysseus,
savaştayken İthaka’yı yönetmeye başlayan ve karısına koca
olmak için her türlü yolu deneyen tiranları döndüğü zaman
devirmiş ve krallığını korumuştu.



Büyük İskender

Acımasız ve efsanevi askeri taktikleri ile Büyük İskender, adını
tarihe en iyi askeri kumandanlardan biri olarak yazdırdı.
Darios’un barış teklifine rağmen Gaugamela Savaşında onun sonunu
getiren Büyük İskender, Asya fethine başlaması ile ordusunun
isyanları ile karşılaşmış, Anadolu’ya geçişinin ardından bir daha
Makedonya’ya dönemeden, 27 yaşında ölmüştü.


Hannibal

M.Ö. 248 senesinde doğan, dünya tarihinin en büyük askeri
dehalarından biri olan Kartacalı kumandan Hannibal, verdiği karar
ile İkinci Pön Savaşları'nda neredeyse dize getirdiği Roma
İmparatorluğu'nun yok olmasını önleyen insan oldu. Hannibal’in birçok
farklı medeniyetten insanla mükemmel anlaşabilmek gibi bir
yeteneği vardı. Ordularının neredeyse tamamı farklı dil ve kültüre
sahip paralı askerlerden oluşuyordu. Hannibal, M.Ö 218 senesinde
50 bin kişilik ordusu ve savaş filleri ile Alpleri geçerek İtalya’ya ilerledi.
Alpleri geçişi ordusunun yarısından fazlası yok etti ancak, Hannibal
her geçtiği yerde diplomatik kabiliyetleri ile asker toplamayı başardı.

M.Ö. 216 baharında kazandığı zaferler ile Roma’ya iyice yaklaşan
Hannibal, Cannae Savaşında 70 bin kişilik Roma ordusunu yok ederek
şehrin surları arasındaki tüm engelleri ortadan kaldırdı. Hannibal,
yapılması halinde yıllar sürecek Roma kuşatmasını komutanlarının
tepkilerine rağmen reddetti ve 100 bin nüfuslu şehrin yanından
geçip gitti. M.Ö. 206 senesindeki Zama Savaşında Scipio Africanus’a
yenilen Hannibal, sonuna giden yolu başlatmış oldu.



Jül Sezar

Roma İmparatorluğu'nun ilk imparatoru olan Sezar, M.Ö 27 senesinde
İmparator oldu. Gelecekte Sezar adı, kendisinden sonra gelen tüm
imparatorlara verilen isim oldu. Ömrünün sekiz senesini geçirdiği
Galya’yı Alesia savaşı ile dize getiren askeri taktik dehası Sezar,
Roma’da patlak veren iç savaşta Pompey’e üstünlük sağlamaktan da
geri kalmadı.



Şarlman

768’de krallık koltuğuna oturan Şarlman, Frank krallıklarını bir araya
getirerek ülkesini bir bütün haline getirmiş olan isimdi. Şarlman yaptığı
reformlar ile Avrupa’nın demokratik temellerini atan liderlerden biri
olarak tarihe geçen bir isim oldu. Altına dayalı para sistemini gümüş
üzerinde tekrar düzenleyen Şarlman, muhasebe kayıtları üzerine katı
kurallar koyması ve yatırımlarda borcu yasaklaması ile ekonomide büyük
atılımlar yaptı. Tüm Latin eserlerin çevrildiği, dini yazıların tekrar
yorumlandığı dönemde edebiyat ve sanat alanındaki gelişmeler tarihe
Şarlman Rönesansı olarak geçti.


Cengiz Han

Tarihe acımasızlığı kadar büyük başarıları ile geçen bir lider olan
Cengiz Han, Orta Asya’da doğan en büyük güç, Moğol İmparatorluğu'nun
kurucusuydu. Asya’daki Moğol kabilelerini bir araya getirerek kurduğu
Moğol İmparatorluğu ile bitmek bilmeyen seferlere başlayan Cengiz Han,
önüne çıkan tüm kentleri kılıçtan geçirerek Batı’ya kadar uzanan bir
korku yaratmıştı.


Fatih Sultan Mehmet

Babası İkinci Murat’ın ölüm haberi üzerine atını Edirne’ye koşan ve
hiçbir direnişle karşılaşmadan Sultanlığını ilan eden İkinci Mehmet,
henüz 21 yaşında bir çağın ve bir İmparatorluğun sonunu getirerek
dünya tarihine damgasını vurdu. Bizans İmparatorluğu'nun başkenti
Konstantinopoli'de gemileri karadan Haliç Körfezi'ne taşıyan Sultan,
dönemin en büyük topunu döktürerek askeri kabiliyetlerini ortaya
koydu. İki aydan daha kısa bir sürede yeni adıyla İstanbul’u ele
geçirmek gibi inanılmaz bir başarı gösteren Fatih Sultan Mehmet,
sadece askeri gücü ile var olan bir lider değildi. Çok iyi eğitim görmüş
olan Sultan İkinci Mehmet, yedi dil konuşur, Arapça ve Farsça'dan
çevrilmiş felsefi eserleri okumaktan hoşlanırdı. Bilime çok düşkün olan
Sultan, özellikle astronomiye ilgi gösterirdi. Döneminde İstanbul’a birçok
bilgin ve düşünür getirtmişti. 1480 yılında İtalya’yı işgal eden ve
Roma’yı ele geçirmek istediği düşünülen Fatih Sultan Mehmet,
bir yıl sonra halen nedeni tartışılan ölümüyle hayata gözlerini yumdu.



Birinci Elizabeth

İngiltere ve İrlanda’nın tahtına 1558 yılında oturan Birinci Elizabeth’in
lakabı Bakire Kraliçeydi. Sebebi ise ömrü boyunca hiçbir krala bağımlı
kalmamış olmasıydı. Kraliçe Elizabeth dünyanın kadınların yönetimini
bilmediği bir dönemde en güçlü kadın olarak kendini göstermişti.
Onun dönemine kadar kadınlar kralların eşleri olmaktan öteye
gidemiyorlardı. Yaşadığı dönemde evliliği Avrupa’nın önemli konularından
biri olan Elizabeth, İkinci Philip, Avusturya Arşidük’ü Charles,
Fransız Anjou Dükü Henri ve kardeşi François’nın da aralarında
bulunduğu birçok erkeği reddetmişti.



İkinci Joseph

Kutsal Roma İmparatorluğu'nu 1765’ten 1790’a kadar başında olan
en ünlü imparatoruydu. İkinci Joseph, belki de tarihin gördüğü en f
edakâr lider olması ile adını ölümsüzleştirdi. Mutlak gücün mutlak
yolsuzluğa giden yol olduğunu düşünen İkinci Joseph, tarihin rastladığı
hükümdarlara nazaran halkını ön planda tutan bir liderdi. En büyük
reformlarından biri, derebeylik sisteminin ezdiği köleleri özgür kılmasıydı.



[Napolyon

Politika ve savaşa doymak bilmeyen bir lider olan Napolyon,
Fransız Devrimi ardından Fransa’nın İmparatoru olmuştu.
Osmanlı’yı müttefik yapmak için uzun süre uğraşan Napolyon’un,
III. Selim’e yazdığı mektup ünlüdür. Devrimin ardından tek öğün
yemekle geçinmeye çalışan Fransa’da birçok reform yapan Napolyon,
merkezi yönetim ve vergi, eğitim sistemi gibi birçok alanda gelişim
sağlamasının yanında; ülkenin yol ve kanalizasyon sistemleri gibi
altyapı çalışmalarını da başlattı. Kamu alanında Napolyon yasaları,
askeri alanda ise Napolyon taktikleri ile ülkesini yönlendiren Napolyon,
1812’de Rusya işgali ile gücünü yitirmeye başlamış, son şansı
Waterloo’da aldığı yenilgi ile Avrupa sahnesinden çekilmişti.


Abraham Lincoln

ABD’nin 16’ıncı başkanı olan Abraham Lincoln, ülkesinin en zor
döneminde, İç Savaş esnasında başkanlık yapmıştı. Ülkesinin en
bunalımlı döneminde tek parça halinde kalabilmesi için büyük uğraş
veren Lincoln, köleliği kaldırması ile dünyanın kaderini değiştiren
insanlardan biri oldu. Amerika’nın ilk vergi gelirini düzenleyen ve
ulusal bankacılık sistemini oluşturan Lincoln, Şükran Günü’nü ilk
uygulayan insan olarak Amerika’nın ekonomik ve sosyal hayatına
önemli etkide bulunmuştu. Yedi yüz binden fazla insanın öldüğü iç
savaşın ardından ekonomi başta olmak üzere ülkesinin yaralarını
sarmaya başlayan Lincoln, reformlarına fazla vakit bulamadan,
Konfederasyon fanatiği tiyatrocu John Wilkes Booth
tarafından öldürüldü.



Vladimir Lenin

Demokratik eğitim için mücadele veren bir fizik öğretmeninin
oğlu olarak dünyaya gelen Vladimir Ilyich Ulyanov, babasını beyin
kanamasından kaybetti, erkek kardeşi Çar Üçüncü Aleksandr’ın
suikastına karıştığı gerekçesiyle idam edildi, kız kardeşi sürgüne
gönderildi. Parçalanmış aile yapısı hayatını çok etkileyen Lenin,
1892’de St. Petersburg üniversitesinde hukuktan mezun oldu.
Üniversite sonrası yıllarda Marksist hareketlere katılan Ilyich Ulyanov,
yazdığı makale ve kitaplarda Lenin adını kullanmaya başladı. Rusya
Sosyal Demokrat Partisine katılan Lenin, 1902 senesinde yayınlanan
“Ne Yapmalı?” adlı eseriyle Çarlık Rusya’sında bir anda tanınan ve
dinlenen bir kişi olmayı başardı.

Üç sene sonra Sosyal Demokrat Partinin başına geçen Lenin,
Avrupa’daki faaliyetlerine başladı. Birinci Dünya Savaşı'ndaki barış
hareketleri ile Almanya ile olan savaşın sona ermesini sağlayan
Lenin, 1917 yılındaki Şubat Devrimi ardından Halk Komiserleri Konsey
Başkanı seçilen Lenin, derhal eğitim, sağlık ve ekonomi alanlarındaki
reform çalışmalarına başladı. Ülkesindeki iç savaşı 1920’de sonlandıran
Lenin, 1922’deki suikast girişiminden sonra felç geçirdi. Lenin'in 1924
yılındaki ölüm nedeninin aynı neden olduğu ileri sürülse de, bu konuda
kesin bir bilgi yok.




Churchill

İngiltere’de köklü bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Churchill,
gençliğinde asker üniforması altında Küba, Hindistan ve Afrika’da
görevlerde bulundu ve önemli askeri tecrübe edindi. İngiltere’ye
dönüşünde ise parlamentoya girdi. Churchill başarılı bir politikacı
olmasına rağmen alkol sorunu ön plana çıkıyordu. Baskın karakteri
ile ön planda kalmayı başaran Churchill, kendi planı olan ve
sorumluluğu üzerine kalan Çanakkale felaketi ile kendi kendini bitirdi.
İkinci Dünya Savaşı olmasaydı, belki de adı hatırlanmayacaktı.



]Mustafa Kemal Atatürk

11 Ocak 1905 tarihinde Harp Akademisini bitiren Mustafa Kemal,
orduya kurmay yüzbaşı olarak katıldı. İlk olarak Suriye’de, ardından
1911 senesinde tabur komutanı olarak Trablusgarp’ta savaştı.
Çanakkale Savaşı'nda1915 yılında müttefiklere geçit vermeyen
Mustafa Kemal, 1916’da Muş, Bitlis ve Van’ı Rus işgalinden kurtardı.
Bir yıl sonra korgeneral rütbesine yükseldikten sonra Filistin cephesinde
Arapları yanına alan İngilizlere karşı müdafaa yaptı.

Birinci Dünya Savaşı'nın ardından işgalci karıncalar gibi Anadolu’ya
yayılan ittifak ülkelerine dur diyen yine Mustafa Kemal’di. Samsun’a
1919’da geçişinin ardından Erzurum ve Sivas kongrelerini düzenleyen
Mustafa Kemal, milli mücadelenin planını çizdikten sonra Ankara’da
TBMM’yi açtı. Sakarya ve Dumlupınar Medyan Muharebelerinde yenilen
Yunanlıları Büyük Taarruz ile Anadolu’dan çıkaran Mustafa Kemal,
İngiliz, Fransız, İtalyanlar dâhil olmak üzere tüm Anadolu’yu düşman
kuvvetlerinden temizledi.

Mustafa Kemal 1923 yılında, Türkiye Cumhuriyeti'ni kurdu. Ekonomik,
politik ve sosyal alanda yaptığı reformlar ile Türkiye’nin kalkınmasında
ilk adımı atan Atatürk, döneminde oldukça ünlü bir insandı. Birinci Dünya
Savaşı'nda Çarlık rejimini yıkan, Çanakkale zaferi ve Suriye cephesinde
dağılmakta üzere olan ordusu ile yaptığı müdafaa ününü tüm dünyaya
yaymıştı.



Mussolini

Elinde güç olan fantezi düşkünlerinin ne kadar tehlikeli olabileceğine
dair en iyi örneklerden biri olan Mussolini, kendini Roma İmparatoru
Augustus’un reenkarnasyon ile dünyaya gelmiş hali zannediyordu.
Nihai amacı da, tıpkı Augustus gibi tüm Akdeniz’i ele geçirmek ve
Roma’nın eski ihtişamını tekrar yaratmaktı. Bu hayallerine rağmen
en ilginç olan şey, 1922 yılında İtalya’nın Başbakanı olmuş olan
Mussolini’nin, ne kadar iyi geçiniyor gözükmesine rağmen Hitler’i
bir kaçık olarak görmesiydi. Düşünce düşmanı olan Mussolini,
İtalya Komünist Partisinin bir dönem lideri ve en büyük
düşünürlerinden Antonio Gramsci’yi 1926’da hapse attırmıştı.

İkinci Dünya Savaşı'na Hitler’in Fransa işgali ardından sırasının
geldiğine inanarak giren Mussolini, Afrika cephelerinde alınan ağır
yenilgilerin ardından itibarını hızla kaybetmiş, geri çekilen Alman
güçleri arasında kaçarken yakalanarak idam edilmişti. Milano’daki
Lareto Meydanı'nda, bir zamanlar kendini alkışlayan binlerin önünde
cesedi teşhir edilmiştir.

Politikaları ile 10 milyonlarca insanın ölümüne neden olan
İkinci Dünya Savaşını başlatan ve milyonlarca Yahudi’nin
katledilmesine neden olan Hitler, politik ve liderlik yetenekleri
ele alındığı zaman tarihte öne çıkan bir kişiydi.



 
Üst