Terimlerdeki Değişmeler

Unzile
Forum Ustası
Osmanlı Döneminden Cumhuriyet Dönemine Terimlerdeki Değişmeler..

Günümüzde bilim ve sanat terimlerinin aşırı bir biçimde yabancılaşması ve giderek bu yabancılaşmanın hız kazanması bizi terimler üzerinde daha çok düşünmeye yöneltiyor. İşin bir başka boyutu belli bilim dalında kullanımı yaygınlaşan yabancı terim bir süre sonra genel dile de geçiyor. Örnek olarak eskiden Düşünceler bu noktaya teksif edildi diye anlatılırdı;

Türkçe, bir adım daha öne çıktı ve teksif edildi yerine odaklandı kullanıldı. Şimdi de fokus oldu biçimi yayılmaya başlandı. Fotoğrafçılık terimi olan fokus genel dilde de kullanılmaya başlandı. “Dolu” anlamında Türkçede bir kelime varken ful kullanılmaya başlandı. Hatta ful dolu biçiminde iki sözü bir arada kullananların sayısı gün geçtikçe artıyor. Aracın göstergesinde E (empty), F (full) kısaltmaları var. Buna bakıp araç sahibi benzin alırken fulle diyor. Bir otomobilcilik terimi fiil hâline getirilip kullanıma açılıyor.

Bugünlerin moda kelimesi ise servis etmek. Bilgiler, belgeler servis ediliyor. Yakın zamanda İhaneti bize servis ettirmek istiyorlar biçiminde de kullanıldı. Topu oyuna sokup, oyunu başlatmak anlamında, voleybol sporunda servis atmak, sofrada servis tabağı ile servis yapmak, çocukları okullarına, işçileri servis aracı ile görev yerlerine taşımak, şimdi bir başka anlamda servis etmek dile girip oturdu. Servis asansörü, servis merdiveni, servis kapısı, istihbarat servisi, servis takımı, acil servis vb. Hep böyle oluyor; önce yabancı bir kelime dile giriyor, ondan sonra türevleriyle, anlamlarıyla Türkçede dallanıyor.

Görüldüğü gibi bu durum ne dilcilerin ne de sanatçıların güdümündedir. Türkçede böyle bir kavramı karşılayacak söz var mı yok mu demeden birileri Batı dillerindeki bir kullanımı çevirip dile getiriyor, ertesi günü değişik bir kullanım, sözüm ona çağdaş bir anlatım diye basında yer alıyor.

Yazı diline, konuşma dilinden geçen terimlerin bir bölümü sporla ilgilidir. Bunlardan biri “karşı cinsi umutlandırmak” anlamında daha çok argoda geçen pas vermek’tir. Haberleşme alanında bir gereç olarak kullanılan jeton daha sonra “geç anlama, geç fark etme” anlamında jeton düştü biçiminde genel dilde yer etti. Bugün öğrenci argosunda jetonun köşeli mi? veya jetonun paraşütlü mü biçiminde “geç anlamalar”ı vurgulamak için jeton, başka yapılar içinde de kullanılıyor.

Bunun gibi direksiyon, bir otomobilcilik terimi olarak dile girdikten sonra Türk insanı buradan direksiyon sallamak, direksiyon kırmak kelimelerini türetti, böylece direksiyon deyimlerde de yer aldı. Bu gelişmelerde biri yapay, ötekisi doğal iki yol olduğu görülüyor. Yukarıdaki örneklerden direksiyon sallamak, pas vermek, jeton düşmek doğal bir gelişme iken fokus olmak, servis yapmak, servis etmek aydınlarımızın batı kökenli kelimeleri kullanma, batıdaki sözleri Türkçeye çevirme gayretlerinden ileri gelen yapay bir yoldur. Bu tür sözlere basın öncülük eder ve bunlar genellikle yardımcı bir fiille kullanılarak dile getirilir. Aynı durum Osmanlı Türkçesinde de vardı.

Orada da Arapça kökenli kelimeler yardımcı fiiller aracılığı ile müşteki olmak, müptela olmak, tasdik etmek, tezahür etmek biçiminde yapılmıştır.

Bu tür örnekleri izleyen ve üzerinde düşünen bir kişi olarak diyebilirim ki, Türk dili alanında meydana gelen bu değişiklikler, bilinçsizce dile yapılan müdahalelerden kaynaklanmaktadır. Kişi sürekli kendi dilini ikinci plana atmakta, yabancı dilin kelimelerini öne çıkarmaktadır. Terimin Türkçesi aranmıyor, yabancı terim dile giriyor ve bir süre basın onu yazı diline aktarıyor. Bazı dilciler de dildeki bu hızlı değişime olumlu bakıyor. Bu genel değişme içinde bilim dallarının terimleri giderek yabancılaşırken bu yabancılaşma yazı dilini de etkiliyor. Bu duruma ise Türk aydını seyirci kalıyor.

Bilgisizlikten, özentiden, Türkçeyi yakından tanımadan, dilde ve imlada gerekli istikrara önem vermeden, alt yapıyı kuramadan 70, 80 yıl içinde dilimiz yeniden yabancılaşmaya başladı. Ölçüt, kriter, kıstas örneklerinde olduğu gibi aynı anlama gelen biri Batıdan, biri Doğudan ötekisi Türkçe üç kelime birlikte kullanılırken Batıdan gelen biçim öne çıktı.

Bu kısa açıklamadan sonra yaşanan evrelere bir göz atalım.

Cumhuriyet öncesi durum

Tanzimat Döneminden özellikle 1850’li yıllardan bu yana Osmanlı bilim adamı veya aydını Batıda geliştirilen kavramlara kullandığı dilden türetmeler yaparak veya dildeki mevcut sözleri kullanarak karşılık bulmuştur. O dönemin bilim adamlarının, bir yeni kavramın Batı dillerindeki karşılığını olduğu gibi almayıp içinde bulunduğu dilden ona bir karşılık bulması, onların bu yolda bilinçli davrandığını gösterir. Arapçanın o yıllarda bilim dili sayılması, eğitimin bu dile dayalı Osmanlı Türkçesiyle yapılması, bilim adamını bu kaynağı kullanmak zorunda bırakmıştır.

Osmanlı aydınının bu tutum içinde izlediği iki yol vardır:

1. Arapça kökleri ve ekleri kullanarak tek kelimeyle yeni kavramlara karşılık bulma:

Subjektif terimi ile yüz yüze geldiğinde bunu enfüsi, objektif ile karşılaştığında söz konusu terimi afaki ile karşılamıştır. Afaki yakın zamanlarda bile kullanımdaydı. Agresif’e mütecaviz, konsantrasyon’a tekasüf, enerji’ye kudret demiştir.

2. Yeni kavramlara Arapça ve Farsça dil kurallarından hareket ederek tamlamalarla karşılıklar bulma.

a. Farsça kurallara göre kurulmuş tamlama biçimindeki terimler:

nokta-i galayan, nokta-i nazar, hey’et-i sıhhıye, nar-i beyza, hatt-i vasıt, kesri adi, madde-i musavvire, mikyas-i kalevi, silsile-i cibal, sür’at-i ziya, mürur-i zaman,
kaziye-i muhkeme
vb.

b. Arapça kurallara göre kurulmuş tamlama biçimindeki terimler:

Hıfzü’z-sıhha, darü’l-fünun, fakrü’d-dem, müvellidü’l-ma, müvellidü’l-humuza vb.

Yabancı dil kurallarına göre kurulmuş olan söz konusu bu tamlamalar 1900’lü yılların başında Türkçe tamlama biçimine getirilmeye çalışılmış, Türkçeye doğru ilk bilinçlenmenin örnekleri verilmeye başlanmıştır. Örnek olarak Farsça tamlama yapısında olan hakk-ı huzur sözünde kelimelerin yerleri değiştirilmiş, huzur hakkı biçiminde Türkçe bir tamlama elde edilmiştir. “Yaptığı hizmetten dolayı bir kurul üyesine ödenen para” demek olan huzur hakkı, içerdiği kelimeler yabancı olmakla birlikte Türkçenin tamlama kuralına uymuş, resmî dilde bu hâliyle yer etmiştir. Bu gelişme 1930’lu yıllara kadar sürdü. 1930’lu yıllarda yeni bir anlayışla, tamlamaların içerdiği kelimeler de Türkçeleştirilmeye başlandı.

(Devam edecek..)

Prof. Dr. Hamza Zülfikar

Dünden Bugüne Türkçe...
 
Unzile
Forum Ustası
Cumhuriyetin ilk on yılındaki durum

Fransızcadan point de view biçiminde gelen bir söz Osmanlı Türkçesinde nokta-i nazar biçiminde adlandırılmış, Cumhuriyet Döneminde bakış açısı diye Türkçe kelimelerle ve bir tamlama yapısında Türkçeleştirilmiştir. Türkçenin dil kurallarının uygulanmasının yanı sıra bakış açısı örneğinde görüldüğü gibi kavramı karşılayan kelimelerin de Türkçe olmasına çaba gösterilmiştir. Fransızca point de departure kelimesi de nokta-i harekat iken ardından hareket noktası biçiminde Türkçeleştirilmiş. Publique opinion terimi Osmanlı toplumuna ulaştığında efkâr-ı umumiye denmiş, Cumhuriyet Döneminde bu kelime kamuoyu biçiminde ifade edilmiştir. Bu gelişmeye koşut olarak yaklaşık yüz yıl içinde üç safha hâlinde görülen ve sonunda Türkçe köklere ve eklere dönüşen terimlere şu örnekleri verebiliriz:

Faction ordinaire, adî kesir, bayağı kesir // periode glaciaire, glasiye devri, buzul devri // daha sonra buzul dönem // racine fasciculee, cezr-i rişi, saçak kök // quatres operation, âmal-i erbaa, dört işlem // tissu graisseu, nesç-i şahmî, yağ doku // tissu maqueux, nesç-i muhati sümük doku // triangle equilateral müselles-i mütesaviü’l- adla, eşkenar üçken // ligne de faite, hatt-ı bâla, doruk noktası // raicine carree cezr-i murabba, kara kök // mesures des volumes, hacim mikyası, hacim ölçüsü vb.

Bu örneklerde görüldüğü gibi çeviri yoluyla terimler Fransızcadan Osmanlıcaya aynı yolla Osmanlıcadan Türkçeye aktarılmıştır. Bu çevirilerde Fransızcası tamlama biçiminde ise; Osmanlıcası da, Türkiye Türkçesindeki biçimi de tamlama biçiminde olmuştur. Daha doğrusu yapı Fransızcasına bağlı olarak her dönemde korunmuştur.

Bu örneklerin yanı sıra Cumhuriyet öncesi dönemde Fransızca terimlere karşılık olarak Farsça kurallara göre yapılmış tamlama biçimindeki terimlere Cumhuriyet Döneminde bulunan karşılıklara bakalım:

nokta-i galayan, kaynama noktası // hey’et-i sıhhıye, sağlık kurulu // nar-i beyza, akkor // hatt-i vasıt, kenar ortay // kesr-i adi, bayağı kesir // mikyas-i kalevi, nemölçer // silsile-i cibal, sıradağ // sür’at-i ziya, ışık hızı // fakrü’d-dem, kansızlık // müruri zaman, zaman aşımı // kaziye-i muhkeme, kesin yargı.

Öteki yalın biçimdeki örneklerden mütecaviz, saldırgan // konsantrasyon; önce tekasüf sonra derişim.

Fransızca subjektif, önce enfüsi, sonra öznel // Fransızca objektif, önce afaki, sonra nesnel. Bu bilinçli dönemde Türkçeleştirme adım adım gelişerek yürümüştür.

Burada dikkati çeken bir hususu belirtmeden geçmeyelim. Osmanlı aydınının Fransızca terimlere bulduğu karşılıklar Cumhuriyet Döneminde esas alınmış, bunlar çeviri yoluyla Türkçeye aktarılmış; bu kavramlar Türkçede başka nasıl ifade edilir diye düşünülmemiştir. Bu arada değişik uygulamalar da olmuştur. Çeviri yoluyla temps quarternaire terimine Osmanlı aydını dördüncü zaman demiş ve bu biçim Cumhuriyet Döneminde de benimsenmiştir. Fransızca kilometre carre bir önceki dönemde ve Cumhuriyet Döneminde kilometre kare biçiminde kabul görmüştür.

Systeme metrique terimi metre sistemi diye çevrilirken Cumhuriyet Döneminde daha çok metrik sistem biçiminde kullanılmıştır. Bunların arasında ilginç olabilecek örnek chou de Bruxelles’dir. Her iki dönemde de bu terim Brüksel lahanası olarak Türkçeye aktarılmıştır. Brüksel lahanası’na, Frenk asması, Frenk çileği, Frenk inciri, Frenk maydanozu, Frenk menekşesi örneklerinde olduğu gibi Frenk kelimesiyle frenk lahanası da denir.

Yukarıda sıraladığımız Osmanlı Türkçesinin kurallarına göre tamlama biçiminde yapılan terimlerin bazıları aklıselim, sarfınazar, süiistimal örneklerinde olduğu gibi Cumhuriyet Döneminde korunmuştur. Cumhuriyet Döneminde ortaya atılan nicel, nitel terimlerinde çeviri yolu seçilmemiştir. Ancak bu iki terimde sesler ortak olduğundan dolayı birbirine karıştırılmıştır. Vaktiyle kantitatif ile karşılanırken Osmanlı aydını buna kemi, Cumhuriyet aydını ise nicel demiş. Kantite ile karşılaşan Osmanlı aydını buna kemiyet, Cumhuriyet aydını ise nicelik demiş. kalitatif ile karşılaşan Osmanlı aydını keyfi, Cumhuriyet aydını ise bu terimi nitel sözü ile karşılamış. kalite ile karşılaşan Osmanlı aydını keyfiyet, Cumhuriyet aydını ise buna nitelik demiş. İsim biçimleri nitelik, nicelik, sıfat biçimleri nicel, nitel taşıdıkları ortak seslerden dolayı günümüzde birbirine karıştırılır. Bu durumda bazen Doğu dillerinden gelen karşılığı bazen de Batı dillerinden gelen karşılığı kullanılır.

Osmanlı aydını bulduğu karşılıkların Türkçeye çevrilmesinde ilgi çekici bir başka husus daha vardır. Osmanlı Türkçesine göre türetilen karşılıkların bazıları Türkçeye aktarılamamış, karşılığı Batı kökenli kelimelerden seçilmiştir:

darü’l-fünun, üniversite // müderris, profesör // müvellidü’l-ma, hidrojen // müvellidü’l- humuza, oksijen // madde-i musavvire, plazma // ameli, pratik vb.

Bu tür örnekler uluslararası terimler olarak nitelendirilmiştir. Hıfzü’z-sıhha, Daru’l-aceze ise bugüne kadar varlığını sürdürmüş. Gene çeviri yoluyla Hilal-Ahmer kuruluşuna bir karşılık düşünülürken kırmızı yabancı sayılıp Türkçe kızıl kelimesi seçilmiş bu tamlama Kızılay olarak Türkçeye kazandırılmıştır. Osmanlı Türkçesinde, Farsça bir tamlama biçiminde olmayan mai mahrukat’a bulunan akaryakıt karşılığı da bir çeviri sözdür. Hatta bir çiçek adı olan aslanağzı da çeviridir.

Cumhuriyet Döneminde Arapça ve Farsça kurallara göre kelime yapmanın kapıları kapanmıştır. Kelime seçiminde ise genellikle Türkçe kökler ve Türkçe ekler kullanılmış. Bu arada Batı dillerinden gelen kelimelere ve özellikle terimlere kapılar aralanmış, son yıllarda ise bu kapı ardına kadar açılmıştır.

Buraya kadar yaptığım açıklamalarda özellikle belirtmek istediğim husus; yabancı kelime ve terimlere karşılıklar aranırken her iki dönemde izlenen yolun çeviri olduğudur. Oysa bir yabancı terimin Türkçenin anlam inceliklerine göre nasıl ifade edilmesi gerektiği düşünülmeliydi. Bu gelişmede dikkati çeken bir başka husus, Doğu dillerinden Türkçeye geçen ve dilde belli bir kullanım sıklığına ulaşan afet, cins, cisim, ilaç, nöbet, hak, nokta, hasta, namus, maya, ret, hız, hekim, sahte, resmî gibi binlerce kelimeye de yeşil ışık yakılmıştır. Bu genel görünüm içinde Cumhuriyetin ilk on yılını değerlendirecek olursak şunları tespit edebiliriz:

Cumhuriyet Döneminin ilk on yılında Türkçeleştirme çalışmaları daha sonraki dönemlerde görülmeyecek derecede yoğun bir biçimde sürdürülmüş ve başarı elde edilmiştir. Arapça köklere dayanan kelimeler hedef alınmış, özellikle terim düzeyinde Türkçe köklerden ve Türkçe eklerden birçok terim türetilmiştir. Zelzele’nin karşılığı deprem, mecmua’nın karşılığı dergi; terbiye’nin karşılığı eğitim olmuştur. Pertavsız, büyüteç; şimal, güney; safha, evre; makta, kesit; tasallüp, katılaşma; öğretim, talim; satıh, yüzey gibi öneri durumunda yaklaşık sekiz bin kelime 1935 yılında Türkçeden Osmanlıcaya Cep Kılavuzu adlı yayında toplanmıştır.
Bu sekiz bin kelimenin içinde iskonto karşılığı kırı, zulüm karşılığı kıyınç, garaz karşılığı öcük, askeri karşılığı süel, bestekâr karşılığı düzem gibi tutunmayanların sayısı az değildir.


İlk on yılda en gözde hareket ise Atatürk’ün geometri terimlerine eğilmesi ve açı, teğet, bölü, üçgen, eksi, çarpı gibi pek çok kelimeyi türeterek bir kitapçıkta toplamasıdır. Atatürk’ün gözetiminde yürütülen bu çalışmalarda elde edilen terimler bugün de olduğu gibi ortaöğretimde geçerlidir.
 
HasretGÜMÜŞ
Forum Ustası
Daha sonraki yıllardaki durum
Hemen belirtelim ki daha sonraki yıllarda da Türkçeleştirme yolunda belli
bir yol alınmıştır. Yalnız Doğu dillerinden gelen kelimeler değil, Batı dillerin-
den gelen kelime ve terimlere de Türkçe karşılıklar aranmıştır. Parantez’e ayraç,
apostrof’a kesme demek bu dönemde gerçekleşmiştir. Bununla birlikte yabancı
kelimelere Türkçe karşılıklar bulma, terimleri Türkçeleştirme çalışmaları daha
sonraki yıllarda eski hızını kaybetmiştir. Devletin kültür ve eğitim kurumla-
rıyla Türk Dil Kurumu birbirine ters düşmüş; dile bakış açları farklılaşmıştır.
Daha önce 1950’li yıllarda Anayasa’nın diliyle başlatılmış olan tartışmalarla, sa-
deleştirme çalışmaları siyasi ortama sürüklenmiştir. 1960’lı yıllara bu gergin or-
tamda girilmiştir.
Türk kültür hayatında 1960, 1970 ve 1980’li yılların ağırlıklı konusu dil-501
Prof. Dr. Hamza Zülfikar TÜRK DİLİ
dir. Dil tartışmaları bu dönemde siyasi bir kimlik kazanmıştır. Dil, insanları
kamplara ayıran bir araç olarak kullanılmıştır. Bu durum eğitim ortamını da
olumsuz yönde etkilemiştir. İnkılap, devrim bu iki sözden kaçınanlar reform’u ter-
cih etmişlerdir.
Bu dönemin şahidi olarak diyebilirim ki, o yıllarda türetilen kelime ve te-
rimler üniversite çevreleri tarafından anlamca ve yapıca uygun bulunmamıştır.
Saptamak, ilginç gibi bazı önerilerin yapısı tartışmalıdır. Dil bilgisi kurallarına
göre yapısı tartışmalı olan ancak zamanla toplumca benimsenen ortam gibi ör-
nekler de vardır. Bu tartışmalar içinde konu yıllarca sürüncemede bırakılmış, ba-
tılı kelime ve terimler daha hızlı bir biçimde öne çıkmıştır. Gazeteci, eski adı
matbuat (pres) olan basın’ın yerine medya kelimesini koymuş; çok geçmeden onun
sıfatı medyatik de dile girmiştir. Kendilerine sorulduğunda medya ile basın’ın farklı
terimler olduğu ileri sürülür. Ancak, basın’ın artık unutulmaya yüz tuttuğu ha-
tırlatıldığında doyurucu bir yanıt alınamaz.
Tartışmaların yoğun olduğu bu dönemde müzmin kelimesine süreğen terimi
karşılık olarak gösterilirken kimisi süreğen’i kimisi süregen’i doğru buldu. Bu tar-
tışma sırasında kronik gelip dile oturdu. Ne müzmin ne de süreğen veya süregen yay-
gınlaşabildi. Aynı yapıda bir de ivegen, iveğen önerisi vardı; onun da yerini “hızla
gelişen, ilerleyen (hastalık) anlamına gelen akut aldı. Akut sözünü duyan halktan
biri Arama Kurtarma ekibini hatırlıyor. Böylece bilim adamı, sanatçı ve basın dil-
deki bu kargaşa karşısında Batı ile bütünleşme gerekçesini ileri sürerek yabancı
kökenli karşılıkları seçti. Gelişmeleri birkaç madde içinde toplayabiliriz.
1. Türetilen Türkçe karşılıklarda aynı kelime kökünün kullanılması ve
başka başka kavramların bu kökle ifadesi kargaşaya sebep olmuştur.
Amil idi, etken türetildi. Bir de dilde faal vardı. Ona da etkin dendi. Birbi-
rine yakın sesleri içeren etkin, etken kargaşası içinde Batı kökenli faktör ve aktif
öne geçti. Bu iki sözün nerelerde kullanıldığı,hangi yabancı kökenli kelimeler
için önerildiği açıklık kazanmadı. Bir ilacın içinde tatlandırıcılar ve diğer ek
maddeler dışında hastayı iyileştirecek asıl madde etken madde iken dayandıkları
kökler ortak olduğu için bu iki terim birbirinden ayrılamadı. Günümüzde doğru
biçimi bulup kullanmada bunların Batıdaki karşılıkları olan faktör ve aktif dile
getiriliyor. Etken ve etkin birbirinden bu yolla ayrılmaya çalışılıyor.
2. Kavramlara verilen adlar sürekli değişti. Öncekini beğenmeyip yeni bir
terim türetme,terimlerde birlik sağlamayı olumsuz yönde etkiledi. Akdeniz ül-
kelerinde görülen daha çok keçi sütü ile bulaşan ve ateşli bir hastalık olan Malta
humması’nın bir adı da Akdeniz humması’dır. Buna Malta ateşi de dendiğini bili-502
TÜRK DİLİ Dünden Bugüne Türkçe
yoruz. Türk Dil Kurumunun Tıp Terimleri Çalışma Grubunda ise bu hastalığa
verilen ad peynir hastalığı’dır. Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlük’ünde Malta
humması ve Akdeniz humması maddeleri yer alır ama peynir hastalığı maddesi bu-
lunmaz. Türkçe Sözlük’te Malta ve Akdeniz kelimelerinin ilk harfi büyüktür. Bir
başka sözlükte maltahumması esas biçim sayılır; hem kelime bitişik yazılır hem
de Malta kelimesinin ilk harfi küçüktür (Ali Püsküllüoğlu Arkadaş Türkçe Söz-
lük).Görüldüğü gibi terimlerde birlik sağlamak bir yana,imlalarında da yer
yer kargaşa yaşanmaktadır.
3. Türkçe köklerden Türkçe eklerle türetilen terimlerden bazıları kuru,
zevksiz, anlamsız bulunmuştur. Eski karşılığı cenin idi. Türkçesi dölüt oldu. Dö-
lüt’ü beğenmeyen tıp bilginleri, cenin’den de vazgeçerek bu kavramı batıdan al-
dıkları fetüs ile ifade ettiler.
4. Osmanlı Döneminde olduğu gibi Cumhuriyet Döneminde de işlevinden
hareket edilerek yabancı kelimelere karşılık bulunmadı. Türkçenin anlam ince-
likleri hesaba katılmadı. Çeviri yolu seçildi.
5. Önerilen birçok karşılıktan hangisi uygun, hangisi isabetli diye yıllarca
tartışılırken yabancı terim gelip dile yerleşti. Endemik terimine uygun bir karşı-
lık aranırken buna kimisi yöresel, kimisi yerel, kimisi bölgesel, kimisi mahalli, ki-
misi de yerleşik diye karşılık önerdi. Hepsinde de ortak düşünce “hangisi
beğenilirse” idi. Sonuçta hiçbiri ilgi görmedi ve batı kökenli endemik bitki bilimi
alanında yaygınlaştı.
“Belirli bir coğrafi alanda yetişen bir bitki türü.” diye tanımlanan endemik
terimi tıp biliminde de kullanılır. Orada da “Belirli bir toplulukta az veya çok
sıklıkta ancak sürekli görülen hastalık veya etken” anlamındadır. Endemik an-
lamı ve kapsamı bakımından gereği gibi araştırıldığında ve alan uzmanlarıyla
tartışıldığında terimin bitki veya hastalık olarak belirli bir coğrafi alana özgü ol-
duğu, o coğrafi alan dışında kullanılmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda teri-
min temel anlamında “bir yere has (özgü) olma özelliği” bulunduğu anlaşılıyor.
Bu bakımdan endemik’e karşılık olarak önerilerden yerleşik sözü yaygınlaştırıla-
bilir. Sıfat olan endemik kelimesine yerleşik, taşıdığı sıfat özelliği ile uygun düşer.
Bu düşünceyle sözlüklere baktığımızda kimisi endemik terimini maddeleri ara-
sına almış, karşılık göstermeden tanım vermiş (Türkçe Sözlük TDK), kimisi de
bu terimi yabancı sayıp maddeleri arasına hiç almamış (A. Püsküllüoğlu, Arka-
daş Türkçe Sözlük).
Bir kavrama birden çok terimin karşılık olarak önerilmesi özellikle son 30
yıl içinde gelişen bir olaydır. Bir terime kişisel olarak bir karşılık bulmak onunertesi gün yerleşeceği anlamına gelmez Bunun eğitim, öğretim alanına girmesi,
basının buna ilgi göstermesi, devlet adamının bu tür sözlere ilgi duyması gere-
kir. Duble yol teriminin Karayolları ile Türk Dil Kurumu arasında varılan bir
uzlaşma sonucunda bölünmüş yol olarak yaygınlaşması bunun tipik örneğidir.
Flaş disk terimini düşünün, ne çok karşılığı var. Taşınır bellek yanında çıkarılabi-
lir disk, hatta çakmak bile bu nesneye ad olarak verilmiştir. Türk Dil Kurumu-
nun önerisi ise, işlevden hareket edilerek yapılmış bilgitaşır’dır.
6. Birbirine konu bakımından yakın olan biyoloji, tıp, kimya, veteriner, ec-
zacılık gibi bilim dallarında terimlerde birlik sağlamak, işin asıl zor tarafıdır.
Tıbbın çeşitli dalları arasında ortak olarak kullanılan bir yabancı terime Türkçe
bir karşılık bulup, onu ortak olarak kullanmak güçtür. Alanlar arasında ortak
olan terimlerde birliği sağlamak, kargaşayı gidermek, o çevrelerde söz sahibi
bilim adamlarının bir terimde birleşmelerini sağlamak ve onları ikna etmek yıl-
larca sürecek özel toplantılara, alınacak kararlara ve bu kararlara uyup önerilen
terimleri kitaplara, makalelere, sınıflara taşıma güçlüğü vardır. Kitabında kul-
landığı bir yabancı terimi yazdığı yeni bir kitabında değiştirecek bilim adamı
herhâlde kolay kolay bulunmaz. Bu, ancak yeni kuşakların bilinçlendirilmesiyle
gerçekleşebilecek bir durumdur.
Bu tespitlere daha başkalarını da ekleyebiliriz. Ancak günümüzdeki durum
çok farklıdır. Bugün fen ve sosyal alanlarda yetişmiş, sanatta belli bir düzeye
ulaşmış insanlarımız var. Bunların büyük bir bölümü Türkçeye, ana diline can-
dan ilgi gösterir. Türk Dil Kurumu da bu bakımdan yayınlarıyla, kurullarıyla
bir birikim içindedir. Bu genel yapı çerçevesinde Türkçe sahipsiz değildir. Üni-
versitelerdeki Türkçe gönüllüleriyle ana dilin yabancılaşmaması gündemde tu-
tulmaktadır. Yabancı dil eğitimine, yabancı terim kullanımına karşı giderek
güçlenen bir tepki bulunmaktadır. Bu gelişmeler insanı umutlandırmaktadır.
Ancak Türkçe terim kullanmadagerekli adımlar henüz atılmamıştır.
Türk Dil Kurumunda birkaç yıldan beri faaliyet gösteren terim çalışma
grupları üzerinde durdukları terimleri daha geniş bir kesime yayabilirse ve bilim
adamları bu tür örneklere ilgi gösterirlerse terimlerin Türkçeleştirilmesinde yeni
bir kapı açılabilir. Örnek olarak implant için Türk Dil Kurumunda yaptığımız
öneri ekit’tir. Yüzlerce yıl kullanılmış sağlık bilimiyle ilgili Türkçe terimlerden
yangı şimdi tıp alanında enflamasyon yerine kullanılmaya çalışılıyor. Hidrofi’e bu-
lunan karşılık suçeken’dir. Suçeken yapıca ve anlamca uygun bir terim olduğu gibi
imlası da bunun tutunmasına elverişlidir. Bunun gibi yüzeren terimine önerilen
karşılık adsorban’dır. Sonu cide ile biten bakterisit, tenyasit, insektisit gibi ondan
503
Prof. Dr. Hamza Zülfikar TÜRK DİLİfazla terim kıran kelimesiyle bakterikıran, tenyakıran, böcekkıran diye Türkçeleş-
tirilmeye çalışılmıştır.
Aydınlarımız, bilim adamlarımız bunlara sahip çıkmalıdır. Dispersiyon gibi
-sion ile biten isim durumunda olan kelimeler kolaylıkla -ım, veya -ma ekleriyle
Türkçe bir fiil kökünden türetmelerle karşılanabilir. Kurulumuz dispersiyon için
dağılım terimini uygun bir karşılık olarak kabul etmiştir. Dağılma veya yayılma
da bu kavramı karşılar. Emboli aynı yapıda tıkanma ile ifade edilebilir. Işınölçer
(dozimetre) örneğinde olduğu gibi sonu metre ile biten pek çok terim ölçer keli-
mesiyle karşılanabilir.
Bu olumlu gelişmeler karşısında Türkçe terimlere karşı bir ilginin, bir uya-
nışın olduğunu inkâr edemeyiz. Ancak hızla hareket eden yabancı kelimelere ye-
tişmek mümkün değildir.
Her gün bir yeni yabancı kelimenin Türkçeye girişi, yayımlanan her yeni
bilimsel yayında Batı kökenli kelimelerin artması, gazetelerde Batı kökenli ke-
limelere gittikçe daha çok rastlanması olumlu belirtiler değildir. Bu durum kar-
şısında karamsarlığa kapılmamak mümkün değildir. “Türkçe zengin bir dildir,
eklemeli bir dil olduğu için kelime türetmeye elverişlidir” derken bir şeyler ya-
pamamak, önlem almamak üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Cum-
huriyet yönetimine sahip çıkarken onun getirdiği değerleri görmezlikten gelmek
olacak şey değildir.
Her bilim dalının, sanat alanın uzmanları aralarına bir dilciyi alıp kullan-
dıkları yabancı terimlere karşılık aramaz ve bunu o bilim dalının mensupları
arasında güncel bir konu olarak işlemezlerse bu yabancılaşma devam eder. Şimdi
umudumuz yeni kuşaklardadır
 
Üst