henry_99
Forum Ustası
Tabgaç Devleti (Tabgaçlar)
IV. yüzyıl sonlarına doğru, Kuzey Çinde, kudretli bir siyasî teşekkül meydana getiren, Çinlilerin To-ba dedikleri topluluğu, Türkler, Tabgaç diye anmışlardır. Orhun kitabelerinde sık sık adı geçen ve Göktürk yolu ile Bizans kaynaklarına da intikal eden Taugast ( = Tabgaç) kelimesi, Çin manasına da alınmıştır. Çünkü Göktürklerin ilk zamanlarında, Türklerce büyük tanınan bu sülale, Çinde hüküm sürmekte idi.
Aslında Türkçe olup, ulu, muhterem, saygıdeğer manâsını ifade eden Tabgaç tabiri, bazı Karahanlı hükümdarları tarafından unvan olarak (Tafgaç, Tamgaç) kullanılmıştır. Kaşgarlı Mahmudun, Türklerden bir bölük olduğunu kaydettiği Tabgaçlar, Çin yıllıklarına göre Asya Hunlarından bir kısımdır. Sülalenin resmî tarihinde (Wei-shu) de Mete Han, eski To-ba (Tabgaç) hükümdarı olarak gösterilmiştir.
Ayrıca Tabgaçların örf-adet ve geleneklerinden çoğu; Kurt efsanesi, mağara, dağ, orman kültleri, göç efsanesi vb. Türklerle ilgili bulunduğu gibi, dillerinin de Türkçe olduğunu ortaya koyan deliler vardır: Bitegçin (Bitikçi, kâtip, hariciye nazırı), kapugçin (kapıcı, hacib), atlaçın (atlı, süvari birliği), tabagaçın (yaya, piyade birliği), kurakçın (koruyucu, muhafız kıtaları), yamçın (posta sürücüsü), aşçın (aşçı, matbahçı başı), törü (kanun töre) vb. Çin kaynaklarında geçen bu kelime ve tabirler, aynı zamanda, Tabgaçların devlet idaresi ve ordu kuruluşları hakkında da bilgi verir durumdadır.
Bununla beraber, bu Türk devletinde, oldukça büyük ölçüde, Moğolların da yer aldığı anlaşılıyor. Araştırmalarda, Tabgaçlara bağlı kabilelerden, kimlikleri tespit edilebilenlerin yarısından fazlasının Moğol menşeli olduğu neticesine varılmıştır. Ancak Moğollar, diğer Çinli halk ile birlikte şüphesiz tebaa durumundadır.
Çinlilerin Wei adını verdikleri bu sülalenin kurucusu olarak bilinen Şa-mo Handan itibaren, 70 yıl kadar uğraşarak Ta-tong bölgesindeki mahalli hükümetçikleri idareleri altına alan Tabgaçların, büyük devlet halinde gelişmesi Kuei zamanında (385-409), verimli topraklara sahip Doğu Çinin Hsien-pilerden (Siyenpi) zapt edilmesi ile (409) olmuştur. Başkenti Ping-Çeng şehri (kuzey Şan-side Tai bölgesinde) olan devlet, bir yandan Pekin yakınlarına, bir yandan Huang-ho nehri dirseğinin güneyine kadar uzanmıştı.
Kuzey istikametinde, kudretli bir siyasî teşekkül halinde beliren Hyen-bilerin (Hsien-pi) varisi, Moğol menşeli, Juan-Juanlar yüzünden, ciddî bir genişleme olamıyordu. İki devlet arasında, bazen çok şiddetli mücadele, 150 yıl kadar sürmüştür.
Hükümdar Sseuden (409-423) sonra, Çinin başkentleri Lo-yang ve Chaang-anı (bugün Si-gan-fu) ele geçirerek, hakimiyetini Sarı Irmak bölgesine yayan ve bütün Kuzey Çini tek idarede birleştiren büyük hükümdar Ta-o (Tai-wu) devrinde (424-452), Tabgaç Devleti, en parlak çağını yaşadı.
427de Hun Hia krallığını alan ve Juan-juanları mağlup ederek, bugünkü İç Moğolistanı istila eden (436) Tai-wu, 439da Kansudaki son Hun Krallığını (Pei-Liang) ortadan kaldırdıktan sonra, İç Asyaya yönelerek Karaşar, Kuça şehirlerini himayesine bağladı (448). Böylece, ünlü ipek yolu güzergâhı, tekrar Türk hakimiyetine girmiş oldu. Tai-wu, Çin askerinin taydan ve düveden farksız olduğunu söylüyor ve kendisi Börü (= Kurt, Çince şekli Fo-li) lakabını taşıyordu.
İmparatorluk merkezini, Türk hayat şartlarına oldukça uygun gelen bozkır bölgesinde (kuzey Şan-si) tutan Tai-wu, o sıralarda Çinde yayılmakta olan Budizmin, Türkler arasında nüfuz kazanmasını önlemeğe çalışıyor, idaresi altındaki Çin topraklarında bile, Budistlerin dini faaliyetlerini kontrol ediyordu. Tapınaklarda âyinler dışında din propagandasını yasaklayan bir emirname çıkarmış (438) ve 446da emre riayet etmeyenlerin şiddetle takibini emretmişti. Tai-wunun Türk bünyesini ve seciyesini, Budizmin bozucu tesirinden korumak maksadını güden bu tutumunun manâ ve değeri, daha sonra anlaşıldı.
Tedbirlerin ehemmiyetini fark edemeyen halefleri zamanında, hattâ Budizmin himayesi cihetine gidildi. İmparator Siun (452-465) ile gelişmeğe başlayan bu durum, daha sonra büsbütün hızlanarak, Tabgaç topluluğunun Çinlileşmesine zemin hazırladı. 493te, başkenti, bozkır bölgesinden eski Çin merkezi Lo-yanga nakleden İmparator Hong (471-499), Türk töresine karşı ağırlık verdiği soysuzlaşmayı, 495 yılında Türk örf, adet ve geleneklerini, Tabgaç dilini ve hattâ yazışmalarda Türkçe tabirlerin kullanılmasını yasaklamakla tamamladı.
Buna karşı çeyrek asır kadar devam eden tepkiler, bastırıldı. Kiaodan (499-517) sonra idareyi devralan imparatoriçe Hu (ölm. 528), Budizme o kadar düşkün idi ki, yabancı memleketlerdeki dindaşları ile de ilgileniyordu. 520ye doğru Hindistanda Ak Hun İmparatorluğu hükümdarı Mihiragulayı ziyaret ettiğini gördüğümüz Çinli Budist rahip, bu kraliçenin arzusu ile seyahat ediyordu. Tabiatıyla, Tabgaç iktidarı da gittikçe gücünden kaybetmekte idi. Devlet, 535e doğru Kuzey (Taide) ve Batı (Chaang-anda) Weileri adı ile ikiye ayrıldı ve aralarında mücadele başladı. Kısa zaman sonra, bütün arazileri, Çinli hanedanlara intikal etti (550-556).
IV. yüzyıl sonlarına doğru, Kuzey Çinde, kudretli bir siyasî teşekkül meydana getiren, Çinlilerin To-ba dedikleri topluluğu, Türkler, Tabgaç diye anmışlardır. Orhun kitabelerinde sık sık adı geçen ve Göktürk yolu ile Bizans kaynaklarına da intikal eden Taugast ( = Tabgaç) kelimesi, Çin manasına da alınmıştır. Çünkü Göktürklerin ilk zamanlarında, Türklerce büyük tanınan bu sülale, Çinde hüküm sürmekte idi.
Aslında Türkçe olup, ulu, muhterem, saygıdeğer manâsını ifade eden Tabgaç tabiri, bazı Karahanlı hükümdarları tarafından unvan olarak (Tafgaç, Tamgaç) kullanılmıştır. Kaşgarlı Mahmudun, Türklerden bir bölük olduğunu kaydettiği Tabgaçlar, Çin yıllıklarına göre Asya Hunlarından bir kısımdır. Sülalenin resmî tarihinde (Wei-shu) de Mete Han, eski To-ba (Tabgaç) hükümdarı olarak gösterilmiştir.
Ayrıca Tabgaçların örf-adet ve geleneklerinden çoğu; Kurt efsanesi, mağara, dağ, orman kültleri, göç efsanesi vb. Türklerle ilgili bulunduğu gibi, dillerinin de Türkçe olduğunu ortaya koyan deliler vardır: Bitegçin (Bitikçi, kâtip, hariciye nazırı), kapugçin (kapıcı, hacib), atlaçın (atlı, süvari birliği), tabagaçın (yaya, piyade birliği), kurakçın (koruyucu, muhafız kıtaları), yamçın (posta sürücüsü), aşçın (aşçı, matbahçı başı), törü (kanun töre) vb. Çin kaynaklarında geçen bu kelime ve tabirler, aynı zamanda, Tabgaçların devlet idaresi ve ordu kuruluşları hakkında da bilgi verir durumdadır.
Bununla beraber, bu Türk devletinde, oldukça büyük ölçüde, Moğolların da yer aldığı anlaşılıyor. Araştırmalarda, Tabgaçlara bağlı kabilelerden, kimlikleri tespit edilebilenlerin yarısından fazlasının Moğol menşeli olduğu neticesine varılmıştır. Ancak Moğollar, diğer Çinli halk ile birlikte şüphesiz tebaa durumundadır.
Çinlilerin Wei adını verdikleri bu sülalenin kurucusu olarak bilinen Şa-mo Handan itibaren, 70 yıl kadar uğraşarak Ta-tong bölgesindeki mahalli hükümetçikleri idareleri altına alan Tabgaçların, büyük devlet halinde gelişmesi Kuei zamanında (385-409), verimli topraklara sahip Doğu Çinin Hsien-pilerden (Siyenpi) zapt edilmesi ile (409) olmuştur. Başkenti Ping-Çeng şehri (kuzey Şan-side Tai bölgesinde) olan devlet, bir yandan Pekin yakınlarına, bir yandan Huang-ho nehri dirseğinin güneyine kadar uzanmıştı.
Kuzey istikametinde, kudretli bir siyasî teşekkül halinde beliren Hyen-bilerin (Hsien-pi) varisi, Moğol menşeli, Juan-Juanlar yüzünden, ciddî bir genişleme olamıyordu. İki devlet arasında, bazen çok şiddetli mücadele, 150 yıl kadar sürmüştür.
Hükümdar Sseuden (409-423) sonra, Çinin başkentleri Lo-yang ve Chaang-anı (bugün Si-gan-fu) ele geçirerek, hakimiyetini Sarı Irmak bölgesine yayan ve bütün Kuzey Çini tek idarede birleştiren büyük hükümdar Ta-o (Tai-wu) devrinde (424-452), Tabgaç Devleti, en parlak çağını yaşadı.
427de Hun Hia krallığını alan ve Juan-juanları mağlup ederek, bugünkü İç Moğolistanı istila eden (436) Tai-wu, 439da Kansudaki son Hun Krallığını (Pei-Liang) ortadan kaldırdıktan sonra, İç Asyaya yönelerek Karaşar, Kuça şehirlerini himayesine bağladı (448). Böylece, ünlü ipek yolu güzergâhı, tekrar Türk hakimiyetine girmiş oldu. Tai-wu, Çin askerinin taydan ve düveden farksız olduğunu söylüyor ve kendisi Börü (= Kurt, Çince şekli Fo-li) lakabını taşıyordu.
İmparatorluk merkezini, Türk hayat şartlarına oldukça uygun gelen bozkır bölgesinde (kuzey Şan-si) tutan Tai-wu, o sıralarda Çinde yayılmakta olan Budizmin, Türkler arasında nüfuz kazanmasını önlemeğe çalışıyor, idaresi altındaki Çin topraklarında bile, Budistlerin dini faaliyetlerini kontrol ediyordu. Tapınaklarda âyinler dışında din propagandasını yasaklayan bir emirname çıkarmış (438) ve 446da emre riayet etmeyenlerin şiddetle takibini emretmişti. Tai-wunun Türk bünyesini ve seciyesini, Budizmin bozucu tesirinden korumak maksadını güden bu tutumunun manâ ve değeri, daha sonra anlaşıldı.
Tedbirlerin ehemmiyetini fark edemeyen halefleri zamanında, hattâ Budizmin himayesi cihetine gidildi. İmparator Siun (452-465) ile gelişmeğe başlayan bu durum, daha sonra büsbütün hızlanarak, Tabgaç topluluğunun Çinlileşmesine zemin hazırladı. 493te, başkenti, bozkır bölgesinden eski Çin merkezi Lo-yanga nakleden İmparator Hong (471-499), Türk töresine karşı ağırlık verdiği soysuzlaşmayı, 495 yılında Türk örf, adet ve geleneklerini, Tabgaç dilini ve hattâ yazışmalarda Türkçe tabirlerin kullanılmasını yasaklamakla tamamladı.
Buna karşı çeyrek asır kadar devam eden tepkiler, bastırıldı. Kiaodan (499-517) sonra idareyi devralan imparatoriçe Hu (ölm. 528), Budizme o kadar düşkün idi ki, yabancı memleketlerdeki dindaşları ile de ilgileniyordu. 520ye doğru Hindistanda Ak Hun İmparatorluğu hükümdarı Mihiragulayı ziyaret ettiğini gördüğümüz Çinli Budist rahip, bu kraliçenin arzusu ile seyahat ediyordu. Tabiatıyla, Tabgaç iktidarı da gittikçe gücünden kaybetmekte idi. Devlet, 535e doğru Kuzey (Taide) ve Batı (Chaang-anda) Weileri adı ile ikiye ayrıldı ve aralarında mücadele başladı. Kısa zaman sonra, bütün arazileri, Çinli hanedanlara intikal etti (550-556).