Türk dilinin ilk müdafileri

niler
Cool Üye
Türk dilinin ilk müdafileri

Viyana bozgununa kadar zaferlerle dolu Osmanlı’nın, Garp âlemi karşısında psikolojik üstünlüğü vardı. Bu hissin sevkiyle daima hakir görüp, her nevi inkılap ve tekâmülüne karşı lâkayt kaldığı Batı dünyasından ilk mağlubiyeti aldığı zaman, Osmanlı aydın ve yöneticileri bir şeylerin değiştiğinin farkına vardılar ve gerilemenin sebeplerini, Avrupa’daki değişimi araştırmaya başladılar.
III. Selim zamanından –reform döneminden– itibaren Avrupa ile ciddi temaslar olmaya başladı. Bizzat padişahlar tarafından başlatılan ve teşvik gören Batı’ya yönelmenin önemli gerekçeleri vardı. Batı modern kurumlaşmalarda, müspet ilimlerde ve sanayileşmede gerçekten çok mesafeler kat etmişti. Başlangıçta iyi niyetlerle Batı’daki bu müspet gelişmelerden yararlanmak amacıyla başta askerî alanda olmak üzere Batılı anlamda birtakım yenilikler yapılmaya başlandı. Fakat, bu Batı’ya yöneliş maalesef zamanla bilimsel ve teknolojik transfer yerine, kültür transferine dönüştü. Bu transferlerden en önemlilerinden biri de Fransızcanın Osmanlı eğitim ve kültür hayatına girmesidir. 1839 tarihinde Mekteb–i Tıbbiye–i Adliye–i Şahane’nin kurulması ve Fransızca eğitime başlaması, bunun en güzel örneklerinden biridir.

II. Mahmut döneminin son senesinde Napolyon Bonapart’ın tavsiyeleri ile Viyana’dan bol ve cazip vaatlerle getirtilen Dr. Bernar’ın idaresi ve hekimbaşılığında açılan bu okulda bütün dersler Fransızcadır.

1860’lara gelindiğinde derslerin Türkçeleştirilmesi, en azından bir iki Türkçe ders konulması gündeme geldi. Valâsidi, Kaspar, Zografos, Kostantin, Kara Todori, Serviçin, Baroçi, Pawlâki, Kalya Valyan.. gibi Türk olmayan ve birçoğu Türkçe dahi bilmeyen muallimler bu teşebbüsü akim bırakmak üzere hemen başkaldırmış, Cemalettin Efendi’yi nazırlıktan bile etmişlerdir. Fakat, bu olay Tıbbîye talebesinin vicdanını ateşlemiş, milliyet ateşi yanmaya başlamış ve talebeler arasında derslerin Türkçeleştirilmesi için bir gizli cemiyetin kurulmasına teşebbüs edilmiştir. Bu hadise Askerî Tıbbiye Mektebi’nde sonraları daima görülen dayanışma ve toplu iş görmek zaruretinin ilk vesilesini teşkil etmiştir. Talebeler, 1861 tarihinde Mecmua–i Fünun gazetesinde bu konuda yazılar yazmaya, Türk olmayan muallimler de Beyoğlu’nda çıkan Fransızca gazetelerde Türkçe dersleri aleyhinde yazılar neşretmeye başlamışlardır. “Yabancı muallimlerin düşüncelerine göre hekimlik; yavan ve iptidaî bir lisan olan Türk dili ile ifade edilemeyecek kadar yüksek bir ilimdir.

Kurulan gizli cemiyet, yabancı muallimlerin Türk diline yaptıkları tecavüzlere karşılık olmak üzere Türkçe tıp kitabı yazmak kararını verdiler. İş paraya dayanınca 1861’de aynı mektebe nazır olan ve Türk dili müdafii talebelere yakın olan Hacı Arif Efendi, kemerini çözerek biriktirmiş olduğu otuz beş altını ortaya koymuş ve en büyük müşkülü halletmiştir.

Gizli olarak kurulan cemiyet, 1866 yılında Cemiyet–i Tıbbiye–i Osmaniye adıyla resmen kurulmuştur. Türkçe tıp kitabı yazma faaliyetleri hız kazanmış, önce bir tıp lügatinin hazırlanması lüzumlu görülmüştür. Hacı Arif Efendi ve Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın da teşvik ve maddi katkılarıyla Nisten’in Fransızca lügati cemiyet üyelerince paylaşılarak tercüme edilmiştir. Mısır’dan yeni bastırılmış tıp kitapları getirtilmiş, üç yıl içerisinde lügat hazırlanmış, birçok kitap Türkçe’ye çevrilmiştir. Artık derslerin de Türkçe’ye çevrilme zamanı gelmiştir. Fakat, bir problem vardır; yabancı hocalar Türkçe bilmiyordur. Cemiyet–i Tıbbiye–i Osmaniye üyeleri, sırf Türkçe ders vermek gayesiyle başka bir mektep açtılar: Mekteb–i Tıbbîye–i Mülkiye: 1867.

Yabancı muallimler bu hadise üzerine kendi memleketlerinde imiş gibi Türk dili ve kültürü aleyhinde Fransızca gazetelerde yazılar neşredip, bunları vekillere ve ileri gelenlere yolluyorlardı. “Eğer Türk dili hekimlik ilmini okutmaya kifayet etseydi, bundan otuz sene evveldersler Türkçe olarak başlanırdı” diye propaganda yapıyorlardı. Buna rağmen Mekteb–i Tıbbiye–i Mülkiye’deki dört senelik başarı da ortaya çıkınca Askerî Tıbbîye Mektebi’nde de dersler Türkçe okutulmaya başlanıldı: 1870.

Fransızca tedrisatın kalkması, mektebin inkişafına çok yardım etmişti. Mektebe girmek isteyenlerin sayısında çok artış olmuştur. Ayrıca “Askerî Tıbbiye Mektebi’ndeki yabancı muallimlerin de ne kadar cahil ve aciz oldukları ortaya çıkmıştır. Şöyle ki: Yabancı hocalar, sinir ve damarların ancak mikroskopla görülebilecek şeyler olduğunu anlatıyorlardı derslerde. Fakat, doktor olan Türk öğrenciler kadavra üzerinde sinir ve damarları tutup tutup gösterince, artık yabancı muallimler orada hocalık etmeye cesaret edememişler, birçoğu kendi yerlerini kendilerinden üstün olan yeni Türk hocalara bırakmışlardır.

Kendi memleketinde kendi dilini savunmak için gizli cemiyet kurmak ne kadar acıdır! Öğrenciler bugünlere de örnek olacak bir davranış ve direniş gösterip ilk tehlikeyi atlatmışlar. Fakat kültür erozyonu böyle devam ederse gelecekte de, dili savunmak bir yana bizi biz yapan asıl değerlerimizi savunmak için cemiyetler kurmak durumunda kalabiliriz.

KAYNAKLAR

1– Dr. Osman Şevki Uludağ, “Tanzimat ve Hekimlik” Tanzimat I,

Maarif Matbaası, İstanbul 1940.

2– Mümtaz Turhan, Kültür Değişmeleri, MÜ İlahiyat Fak. Vakfı Yay.

İstanbul 1987.

3– Dr. Hüseyin Özdemir, Osmanlı Devleti’nde Bürokrasi, İstanbul 2001.
 
Üst