Lazuri
Forum Kalfası
Türkiye'nin ilk uçak fabrikasını kuran adam:
"Madem ki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfünden beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim."
1932'de bu sözleri söyleyerek Türkiye'de ilk uçak fabrikasını kuran Nuri Demirağ, o yıllarda Türkiye'de dünya standardında uçak yapmış; ama siyasi çarkları aşmasına müsaade edilmemişti. Türkiye için son derece hayati önemi sahip bu ilk uçak sanayi girişimcisinin şimdiye kadar bilinmeyen hayat hikayesini hepimize örnek olması ve ufkumuzu açık tutması için aşağıda veriyoruz.
Montaj sanayi mantığına karşı çıkarak, kendi teknolojimizle birlikte kendi sanayimizi de kurmamız gerektiğini söyleyerek, hem ne kadar ileri görüşlü olduğunu gösteren ve hem de bu yönüyle o devrin zenginlerinden ayrılan Nuri Demirağ şöyle konuşuyordu: "Avrupa'dan, Amerika'dan lisanslar alıp tayyare yapmak kopyacılıktan ibarettir. Demode tipler için lisans verilmektedir. Yeni icat edilenler ise bir sır gibi, büyük bir kıskançlıkla saklanmaktadır. Binaenaleyh kopyacılıkla devam edilirse, demode şeylerle beyhude yere vakit geçirilecektir. Şu halde Avrupa ve Amerika'nın son sistem tayyarelerine mukabil, yepyeni bir Türk tipi vücuda getirilmelidir." Milli sanayi ve milli kalkınma konusundaki tavizsiz çabaları Nuri Demirağ'a pahalıya mal olacak ve bir süre sonra önü inanılmaz bir şekilde kesilecektir.
Nuri Bey 1886 yılında Sivas'ın Divriği kazasında doğar. Üç yaşında babasını kaybeder. Beş yaşında okula başlar. 1903 yılında, 17 yaşındayken, Ziraat Bankası'nın açtığı sınavda başarı göstererek bankanın Kangal kazasındaki şubesine tayin edilir. Uzun yıllar bu vazifeye devam eden Nuri Bey, Maliye Bakanlığı'nın sınavını kazanarak Maliye Şubeleri Müfettişi olarak İstanbul'a gelir.
O yıllarda Birinci Dünya Savaşı'nda hüsrana uğramamızın neticesiyle Nuri Bey de, hüsrana uğramış bir devletin gariban bir memuru olarak, azınlık gruplar ve işgalciler tarafından bir çok hakarete maruz kalmıştı. Bu ağır hakaretleri içine sindiremeyen Nuri Bey "Milli haysiyet ve şerefi, üçbuçuk Palikaryanın ayakları altında çiğnenen bir hükümete memurluk edemem" diyerek 1919'da görevinden istifa eder.
Müteşebbisliğe İlk Adım
Nuri Bey, bundan sonra ne yapacağını düşünürken, cepte 252 lira sermayeyle, Ketenciler'de küçük bir dükkanda, "Türk Zaferi" isminde sigara kağıdı üretmeye başlar. İstanbul ve Anadolu, o zamana kadar azınlıkların tekelinde olan yerli malı sigara kağıdını kapışır. Bu sayede Nuri Bey'in kazancı günden güne artar. Bu teşebbüsün üzerinden henüz üç buçuk sene gibi kısa bir süre geçmesine rağmen 252 lira ile işe başlamış olan Nuri Bey'in elinde tam 84.000 liralık büyük bir kazanç vardır. Nuri Bey kazandığı paraya, kendi şahsi parası olarak bakmıyor, "Ben bu parayı cemiyetten kazandım, onu cemiyete faydalı işlerde kullanmalıyım" diyordu.
İlk Büyük Müteahhitlik
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında demiryollarını millileştirme politikası gereği Samsun-Sivas demiryolu hattının inşasının Türk müteahhitlerine verilmesi kararlaştırılmıştı. Nuri Bey, bunu duyunca hiç vakit kaybetmeyerek ihaleye girer ve toplam 1250 kilometre demiryolu yapar, ki günümüzde yaklaşık olarak 10.000 kilometre demiryolu olduğunu düşünürsek bu rakamın ne kadar önemli olduğu anlaşılır. Tabii sadece rayların döşenmesi değil, köprü ve tünellerin yapılması, engebeli arazide dağların delinerek, çok büyük kayaların kırılarak yapıldığı zor bir demiryoludur bu... Nuri Bey'in üstlendiği Samsun'dan Erzurum'a kadar uzanan bu demiryollarının yapımı işinde o çevrenin halkı çalışır.
Nuri Bey'in başarısı, Samsun'dan Erzurum'a kadar demiryolu döşemekle kalmamıştır. Samsun'dan başlayan ilk taahhüdüyle birlikte, Fevzi paşa - Diyarbakır, Afyon - Dinar, Sivas - Erzurum, Irmak - Filyos hatlarını yaparken, bir yandan da büyük inşaat işlerine atılarak, Bursa'da Sümerbank'ın Merinos, Karabük'te Demir Çelik, İzmit'te Selüloz, Sivas'ta Çimento fabrikalarıyla, İstanbul'daki büyük hal binasını ve Eceabat - Havza şosesini yapmıştır. O sıralar soyadı kanunu yeni çıkmıştı. Atatürk, Türkiye'nin bir çok yerini demir ağlarla ören Nuri Bey'e "Demirağ" soyadının verilmesinin uygun olacağını söyleyince, o da Demirağ soyadını almıştı.
T.C' nin İlk Uçak Fabrikası Kuruluyor
1930'lu yıllara gelindiğinde dünyada ve Türkiye'de ekonomik sıkıntı had safhadaydı. Bu yüzden orduya uçak ve benzeri ihtiyaçlar ancak halkın himmetleriyle alınabiliyordu. O yıllarda ilginç bir kampanya düzenleniyor ve her ilden toplanan paralar ile bir uçak alınıyor ve alınan uçağın kuyruğuna da o ilin ismi yazılıyordu. Bunun yanında zengin işadamları da tek başlarına uçak alarak devlete hibe ediyorlardı. O zaman da, uçağın kuyruğuna o işadamının ismi yazılıyordu.
Nuri Demirağ'a da gelir ve durumu izah ederler. Nuri Bey de �Siz ne diyorsunuz? Benden bu millet için bir şey istiyorsanız, en mükemmelini istemelisiniz. Madem ki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfünden beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim� der. Sonra da hazırlıklara başlar.
Nuri Bey, "Göklerine hakim olamayan milletler, yerlerde sürünmeye, yerin dibinde çürümeye mahkumdur" diyerek önüne çıkan bu fırsatı değerlendirir ve yanına aldığı mühendis ve teknisyenlerle seyahatlere çıkarak incelemelerde bulunmaya başlar. Almanya, Çekoslovakya ve İngiltere'deki uçak fabrikalarını gezer.
Nuri Demirağ, 1936 senesi ortalarına doğru uçak fabrikası için hazırlıklara başlamış ve ilk etapta on senelik bir program yapmıştı. Bir Çekoslovak firması ile anlaşarak Beşiktaş'ta Hayrettin İskelesi'nde, bugün Deniz Müzesi olarak kullanılan, o zamana göre modern bir bina yaptırdı.
Türkiye'nin ilk uçak mühendislerinden Selahattin Alan, Nuri Demirağ'in en değerli iş arkadaşlarından biriydi. Fransa'da uçak mühendisliği eğitimi yapan Selahattin Alan, Nuri Demirağ ile çalışmaya başlamadan önce, Türk Hava Kuvvetleri'nin Eskişehir'deki uçak bakım ve tamir atölyelerinde görevliydi. Fransızca, İngilizce ve Almanca'yı çok iyi bilen bu genç mühendis, ilk "Türk tipi" uçakların planını çizmiş ve yapımını sağlamıştı. Nuri Demirağ ve Selahattin Alan, birlikte kolları sıvayarak modern bir uçak fabrikası meydana getirmişlerdi. Ayrıca Nuri Demirağ İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde bir uçak mühendisliği bölümü açılması için öncülük etmiştir.
THK, Beşiktaş'taki fabrikaya ilk olarak 65 adet planör, sonrasında 10 adet başlangıç eğitim uçağı sipariş etti. Planörler, 1937-1938 yıllarında tamamlanarak teslim edildi. Bu dönemde Selahaddin Alan'ın Eskişehir'de prototipini yaptığı, NuD-36 rumuzuyla 24 adet uçak imal edildi. 1938 yılında, Alman uzmanların da yardımıyla, NuD-38 rumuzlu, çift motorlu ve madeni gövdeli, 6 kişilik yolcu uçağının dizaynına başlandı.
Nuri Demirağ'ın Beşiktaş'taki fabrikada yapılan ve hiç bir bozukluk göstermeden başarılı uçuşlarına devam eden uçakları, Türkiye'de olduğu kadar yurtdışında da büyük yankılar uyandırmıştı. Hele çift motorlu, barışta yolcu uçağı, savaşta istenildiği zaman eksiksiz bir bombardıman uçağı görevini görecek şekilde yapılan ve saatte 270 kilometre hıza ulaşan, 5 bin 500 metre yükseğe çıkabilen NuD-38 �in yapılması, dünya uçak sanayicilerinin dikkatini birden Türkiye'ye ve Nuri Demirağ'ın uçak fabrikasına çekmişti. Ürettiği NuD-38 adını taşıyan çift motorlu 6 kişilik yolcu uçağı yurt dışında büyük ilgi gördü ve bu uçaklar Dünya havacılığı yolcu uçakları A sınıfına alındı.
Türklerin kendi uçaklarını kendilerinin yapması belli başlı uçak fabrikalarını endişelendiriyordu. İngiliz ve Almanlara göre Amerika'nın endişeleri daha büyüktü. Gerçi Türklerin bu işin altından kalkabileceklerine inanmıyorlardı; fakat bu iş gerçekleşirse, ileride bir pazar kaybetmenin endişesi içerisindeydiler. Bu düşüncedeki Amerikan Uçak İmalatçıları Birliği, Türkiye'ye incelemelerde bulunmak üzere birliğin başkanı Mr. Todd'u göndermişti.
"Madem ki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfünden beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim."
1932'de bu sözleri söyleyerek Türkiye'de ilk uçak fabrikasını kuran Nuri Demirağ, o yıllarda Türkiye'de dünya standardında uçak yapmış; ama siyasi çarkları aşmasına müsaade edilmemişti. Türkiye için son derece hayati önemi sahip bu ilk uçak sanayi girişimcisinin şimdiye kadar bilinmeyen hayat hikayesini hepimize örnek olması ve ufkumuzu açık tutması için aşağıda veriyoruz.
Montaj sanayi mantığına karşı çıkarak, kendi teknolojimizle birlikte kendi sanayimizi de kurmamız gerektiğini söyleyerek, hem ne kadar ileri görüşlü olduğunu gösteren ve hem de bu yönüyle o devrin zenginlerinden ayrılan Nuri Demirağ şöyle konuşuyordu: "Avrupa'dan, Amerika'dan lisanslar alıp tayyare yapmak kopyacılıktan ibarettir. Demode tipler için lisans verilmektedir. Yeni icat edilenler ise bir sır gibi, büyük bir kıskançlıkla saklanmaktadır. Binaenaleyh kopyacılıkla devam edilirse, demode şeylerle beyhude yere vakit geçirilecektir. Şu halde Avrupa ve Amerika'nın son sistem tayyarelerine mukabil, yepyeni bir Türk tipi vücuda getirilmelidir." Milli sanayi ve milli kalkınma konusundaki tavizsiz çabaları Nuri Demirağ'a pahalıya mal olacak ve bir süre sonra önü inanılmaz bir şekilde kesilecektir.
Nuri Bey 1886 yılında Sivas'ın Divriği kazasında doğar. Üç yaşında babasını kaybeder. Beş yaşında okula başlar. 1903 yılında, 17 yaşındayken, Ziraat Bankası'nın açtığı sınavda başarı göstererek bankanın Kangal kazasındaki şubesine tayin edilir. Uzun yıllar bu vazifeye devam eden Nuri Bey, Maliye Bakanlığı'nın sınavını kazanarak Maliye Şubeleri Müfettişi olarak İstanbul'a gelir.
O yıllarda Birinci Dünya Savaşı'nda hüsrana uğramamızın neticesiyle Nuri Bey de, hüsrana uğramış bir devletin gariban bir memuru olarak, azınlık gruplar ve işgalciler tarafından bir çok hakarete maruz kalmıştı. Bu ağır hakaretleri içine sindiremeyen Nuri Bey "Milli haysiyet ve şerefi, üçbuçuk Palikaryanın ayakları altında çiğnenen bir hükümete memurluk edemem" diyerek 1919'da görevinden istifa eder.
Müteşebbisliğe İlk Adım
Nuri Bey, bundan sonra ne yapacağını düşünürken, cepte 252 lira sermayeyle, Ketenciler'de küçük bir dükkanda, "Türk Zaferi" isminde sigara kağıdı üretmeye başlar. İstanbul ve Anadolu, o zamana kadar azınlıkların tekelinde olan yerli malı sigara kağıdını kapışır. Bu sayede Nuri Bey'in kazancı günden güne artar. Bu teşebbüsün üzerinden henüz üç buçuk sene gibi kısa bir süre geçmesine rağmen 252 lira ile işe başlamış olan Nuri Bey'in elinde tam 84.000 liralık büyük bir kazanç vardır. Nuri Bey kazandığı paraya, kendi şahsi parası olarak bakmıyor, "Ben bu parayı cemiyetten kazandım, onu cemiyete faydalı işlerde kullanmalıyım" diyordu.
İlk Büyük Müteahhitlik
Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında demiryollarını millileştirme politikası gereği Samsun-Sivas demiryolu hattının inşasının Türk müteahhitlerine verilmesi kararlaştırılmıştı. Nuri Bey, bunu duyunca hiç vakit kaybetmeyerek ihaleye girer ve toplam 1250 kilometre demiryolu yapar, ki günümüzde yaklaşık olarak 10.000 kilometre demiryolu olduğunu düşünürsek bu rakamın ne kadar önemli olduğu anlaşılır. Tabii sadece rayların döşenmesi değil, köprü ve tünellerin yapılması, engebeli arazide dağların delinerek, çok büyük kayaların kırılarak yapıldığı zor bir demiryoludur bu... Nuri Bey'in üstlendiği Samsun'dan Erzurum'a kadar uzanan bu demiryollarının yapımı işinde o çevrenin halkı çalışır.
Nuri Bey'in başarısı, Samsun'dan Erzurum'a kadar demiryolu döşemekle kalmamıştır. Samsun'dan başlayan ilk taahhüdüyle birlikte, Fevzi paşa - Diyarbakır, Afyon - Dinar, Sivas - Erzurum, Irmak - Filyos hatlarını yaparken, bir yandan da büyük inşaat işlerine atılarak, Bursa'da Sümerbank'ın Merinos, Karabük'te Demir Çelik, İzmit'te Selüloz, Sivas'ta Çimento fabrikalarıyla, İstanbul'daki büyük hal binasını ve Eceabat - Havza şosesini yapmıştır. O sıralar soyadı kanunu yeni çıkmıştı. Atatürk, Türkiye'nin bir çok yerini demir ağlarla ören Nuri Bey'e "Demirağ" soyadının verilmesinin uygun olacağını söyleyince, o da Demirağ soyadını almıştı.
T.C' nin İlk Uçak Fabrikası Kuruluyor
1930'lu yıllara gelindiğinde dünyada ve Türkiye'de ekonomik sıkıntı had safhadaydı. Bu yüzden orduya uçak ve benzeri ihtiyaçlar ancak halkın himmetleriyle alınabiliyordu. O yıllarda ilginç bir kampanya düzenleniyor ve her ilden toplanan paralar ile bir uçak alınıyor ve alınan uçağın kuyruğuna da o ilin ismi yazılıyordu. Bunun yanında zengin işadamları da tek başlarına uçak alarak devlete hibe ediyorlardı. O zaman da, uçağın kuyruğuna o işadamının ismi yazılıyordu.
Nuri Demirağ'a da gelir ve durumu izah ederler. Nuri Bey de �Siz ne diyorsunuz? Benden bu millet için bir şey istiyorsanız, en mükemmelini istemelisiniz. Madem ki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfünden beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim� der. Sonra da hazırlıklara başlar.
Nuri Bey, "Göklerine hakim olamayan milletler, yerlerde sürünmeye, yerin dibinde çürümeye mahkumdur" diyerek önüne çıkan bu fırsatı değerlendirir ve yanına aldığı mühendis ve teknisyenlerle seyahatlere çıkarak incelemelerde bulunmaya başlar. Almanya, Çekoslovakya ve İngiltere'deki uçak fabrikalarını gezer.
Nuri Demirağ, 1936 senesi ortalarına doğru uçak fabrikası için hazırlıklara başlamış ve ilk etapta on senelik bir program yapmıştı. Bir Çekoslovak firması ile anlaşarak Beşiktaş'ta Hayrettin İskelesi'nde, bugün Deniz Müzesi olarak kullanılan, o zamana göre modern bir bina yaptırdı.
Türkiye'nin ilk uçak mühendislerinden Selahattin Alan, Nuri Demirağ'in en değerli iş arkadaşlarından biriydi. Fransa'da uçak mühendisliği eğitimi yapan Selahattin Alan, Nuri Demirağ ile çalışmaya başlamadan önce, Türk Hava Kuvvetleri'nin Eskişehir'deki uçak bakım ve tamir atölyelerinde görevliydi. Fransızca, İngilizce ve Almanca'yı çok iyi bilen bu genç mühendis, ilk "Türk tipi" uçakların planını çizmiş ve yapımını sağlamıştı. Nuri Demirağ ve Selahattin Alan, birlikte kolları sıvayarak modern bir uçak fabrikası meydana getirmişlerdi. Ayrıca Nuri Demirağ İstanbul Teknik Üniversitesi bünyesinde bir uçak mühendisliği bölümü açılması için öncülük etmiştir.
THK, Beşiktaş'taki fabrikaya ilk olarak 65 adet planör, sonrasında 10 adet başlangıç eğitim uçağı sipariş etti. Planörler, 1937-1938 yıllarında tamamlanarak teslim edildi. Bu dönemde Selahaddin Alan'ın Eskişehir'de prototipini yaptığı, NuD-36 rumuzuyla 24 adet uçak imal edildi. 1938 yılında, Alman uzmanların da yardımıyla, NuD-38 rumuzlu, çift motorlu ve madeni gövdeli, 6 kişilik yolcu uçağının dizaynına başlandı.
Nuri Demirağ'ın Beşiktaş'taki fabrikada yapılan ve hiç bir bozukluk göstermeden başarılı uçuşlarına devam eden uçakları, Türkiye'de olduğu kadar yurtdışında da büyük yankılar uyandırmıştı. Hele çift motorlu, barışta yolcu uçağı, savaşta istenildiği zaman eksiksiz bir bombardıman uçağı görevini görecek şekilde yapılan ve saatte 270 kilometre hıza ulaşan, 5 bin 500 metre yükseğe çıkabilen NuD-38 �in yapılması, dünya uçak sanayicilerinin dikkatini birden Türkiye'ye ve Nuri Demirağ'ın uçak fabrikasına çekmişti. Ürettiği NuD-38 adını taşıyan çift motorlu 6 kişilik yolcu uçağı yurt dışında büyük ilgi gördü ve bu uçaklar Dünya havacılığı yolcu uçakları A sınıfına alındı.
Türklerin kendi uçaklarını kendilerinin yapması belli başlı uçak fabrikalarını endişelendiriyordu. İngiliz ve Almanlara göre Amerika'nın endişeleri daha büyüktü. Gerçi Türklerin bu işin altından kalkabileceklerine inanmıyorlardı; fakat bu iş gerçekleşirse, ileride bir pazar kaybetmenin endişesi içerisindeydiler. Bu düşüncedeki Amerikan Uçak İmalatçıları Birliği, Türkiye'ye incelemelerde bulunmak üzere birliğin başkanı Mr. Todd'u göndermişti.
- Yönetici düzenlemesi: :