InFuLx
Daimi Üye
İpsiz Recep
İpsiz Recep ya da Emice Rizeli bir çeteci ve Kuvayı Milliyecidir.
1862 yılında Rize'de doğmuştur. Yelkenlisiyle Zonguldak üzerinden kömür taşımacılığı yaparken işlerinin bozulmasıyla eşkiyalığa başlamış, Kandıra civarında Müslüman halka zulmeden Rum çetelerine karşı Kuvayı Milliye saflarında başarıyla karşı koymuştur. Bir Fransız gemisini kaçırmayı başarınca Ankara hükümeti'nce milis yüzbaşı olarak onurlandırılan İpsiz Recep, düzenli kuvvetlere katılarak Yunan ordusuna karşı savaşmıştır. Ona layık görülen istiklal madalyasını geri çevirerek "Ben madalya için değil milletim içim savaştım" demiştir. 1928 yılında Yenimahalle’deki evinde ölmüş, vasiyeti üzerine mezarı Karasu şehir mezarlığına defnedilmiştir.
Atatürk’ün “Emice” diye hitap ettiği kahraman çeteci.
İpsiz Recep’in Milli Mücadele’deki yeri çok önemliydi. Katılmasında en önemli rolü ise 23’ncü Fırka Kumandanı Atıf Bey oynamıştı. Binbaşı Tufan’ın 43’ncü Alayına bağlanan çete, gözünü budaktan esirgemeden savaşmıştı. Recep Reis ise bu mücadelede milis yüzbaşılığa kadar yükselecekti. Sakarya Nehri’nin Kandıra yakasında Yunanlılar, Karasu tarafında da Milli Kuvvetler bulunuyordu. Sakarya, Ereğli ve Boğaziçi’nde baskınlar yapıp silah ve cephaneye el koymakla kalmaz, düşmanı da yıpratırdı.
Çetesine ilk katılan Mehmet Kaptan olmuştu. Rizeli Mehmet işgal İstanbul’unda düzenlediği bir baskın sırasında Çeşme Meydanı’nda İngilizler tarafından yakalanmış ve işkenceden geçmiş biriydi. Recep’in yanındakiler her geçen gün büyüyecek, işgalcilerin korkusu haline gelecekti.Çete her seferinde değişik baskın yöntemleri uyguluyordu. Bazen motorla Şile’ye geliyorlar, kara yolu ile Boğaziçi’ne gelip Küçükağız’da cephane yüklü Yunan gemilerini basıp tüm yükü Anadolu’ya sevk ediyorlardı. İpsiz Recep’le kader birliği yapanlardan Zekeriya Tiryakioğlu, Batum harekatını Murat Sertoğlu’na şöyle anlatmıştı:
“Ben bombacıydım. İpsiz Recep’le birlikte bize Orek Tabyaları’nı ele geçirme emri verilmişti. Rus askerlerinin bu kadar karşı koyacağını sanmıyorduk. Batum önünde tam bir hafta savaştık. Sonunda Orek Tabyaları’nı ele geçirdik ve Türk bayrağını diktik.”
Recep Reis Milli Mücadele’nin şanlı gemisi Alemdar’ın kurtarılmasında da yer almıştı. Çarkçıbaşı Osman Efendi şiddet gemiye ihtiyaç olduğunu biliyor ve gemiyi kaçırmaya karar veriyordu. Gemi personeli ile birlikte 23 Ocak 1921 gecesi yola çıktığında başarı şansları oldukça azdı. Uluca ile Çamlı arasında Fransız gambotuna yakalanmış ve Ereğli Limanı’na yakın olan Çobançeşme mevkiine sokmayı başarmışlardı. Baba Burnu’nda mevziilenen Recep Reis ve adamları yaylım ateşine başlıyor ve Fransız gambotunun iki ateş arasında kalmasını sağlıyordu. Mücadele 2 saat sürmüş ve Alemdar kurtarılmıştı.
Mart 1921 ise İpsiz Recep’in düşman değil, dalgalara yenildiği tarihti. Kocaeli cephesine silah götürmek üzere yola çıkan İpsiz Recep, fırtınadan motorlarının arıza yapması üzerine İnebolu’ya çıkmak zorunda kalmıştı. İnebolular onu coşku içinde karşılıyordu. Bir hafta kalmış, kafile “Hicret”in onarılmasından sonra yola çıkmıştı. Kaymakam İsmail Hakkı Bey, Kastamonu Valiliği’ne durumu telgrafla bildiriyordu:
“Kocaeli cephesine sevk edilmek üzere hava muhalefetinden İnebolu’ye gelen Hicret motoru ile 51 kişilik Recep Reis ve çetesi motorlarını tamir ederek yola çıkmışlardır (İnebolu, şifre-7 Mart 1921, sayı:256).”
II. İnönü muharebesi sırasında bir Yunan taburu Sakarya’nın batısında Seyfiler’de karargah kurmuştu. Recep Reis ve birliği 29 Mart 1921’de gerçekleştirecek, Sakarya yakınındaki Boğaz bölgesine hücum eden bir başka Yunan taburuna geçit vermeyecekti. Recep Reis’in savunması 12 saat sürmüş, düşman kuvvetleri Boğaz hattını yarmak imkanını bulamamıştı. Bölgede savunma hattını iki hafta koruyan Recep Reis, daha sonra Kocaeli Grup Komutanlığı’nın 17 Nisan 1921 tarihli emri gereği, Sakarya bölgesinden hareketle Hendek-Sakarya üzerinden Çatalköprüler mevkiine gelmişti. Bu sırada Mürettep Kolordu Komutanı Kazım Bey, karargahını Düzce’den Gevye’ye nakletmişti ve hatıralarında Recep Reis’e de yer verecekti:“Kolordumuz 6 piyade taburu, 6 top ve 1 milli süvari alayından meydana geliyordu. İpsiz Recep’in milli müfrezesi de vardı (İpsiz Recep bu sıralarda 70 yaşını aşmıştı).
Ali Fuat Paşa’nın da emrinde çalışmıştı. Abaza Seyit’i vurup, Keskin’de Yunan karargahını da basan oydu.
Birliğin düzenli orduya katılışı ve 41’nci Alay’ın 3’üncü Taburu’nu teşkil edişi 8 Mayıs 1921 tarihini taşır. Düzenli orduya katılışında şüphesiz Muhittin Paşa’nın büyük etkisi olmuştu. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı yayınlarından edinilen bilgilere göre Recep Reis 19 Ağustos 1921’de Kocaeli bölgesindedir.
Recep Reis savaş sonrası İstiklal Madalyası’na hak kazananlardan biriydi. Efradı ile birlikte Ankara’ya gelmiş ve bando ile karşılanmıştı. Ankara’da bir hafta kalmışlar ve Atatürk’ün iltifatlarına mazhar olmuşlardı. Atatürk:
“Recep Reis bir daha harp olursa ne kadar kuvvetle gelirsin?” dediğinde şu cevabı vermişti: “Adamlarım dağıldı artık. Yanımda bir yeğenim var. Ne zaman emredersen atımı ve silahımı alır gelirim.”
Atatürk, Recep Reis’e 250 lira maaş bağlamıştı. Paradan başka her şeye önem veren Recep Reis, maaşını da Tayyare Cemiyeti’ne bağışlayacaktı. Kendisine verilen arazinin altı dönümünü bırakıp gerisini de etrafındakilere dağıtacaktı.
Artık tek dostu topraktı. Silahını duvara asmış, toprağını bekliyordu. 35 numaralı ahşap evinde yanında sadece eşi Nadire vardı. 1928 yılı geldiğinde son aylarını yaşıyordu. Son gündoğumunu karşıladığında ihtimaldir ki yeniden doğuyordu.
Kara Fatma (Fatma Seher Erden)
1888’de Erzurum’da doğdu. Subay Derviş bey ile evlendiğinde Balkan Savaşı’na katıldı, askerlik hayatını eşi ile birlikte paylaştı. 1. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi'nde kendi ailesinden dokuz-on kadınla birlikte savaştı. Eşi Derviş Bey'in Sarıkamış'ta şehit olduğu haberini aldıktan sonra memleketi Erzurum'a döndü.
1919'daki kongre günlerinde, Mustafa Kemal'le bizzat görüşebilmek için Sivas'a gitti. Milis Müfreze Komutanı olarak batı cephesinde görevlendirildi. Aldığı talimatla İstanbul'a gitti, silah ve adam kaçırma faaliyetlerinde bulundu. İzmit'in Yunan işgaline uğraması üzerine İzmit'e geçerek kurtuluşu için savaştı.
300 kişiyi aşkın birliği ile I. İnönü, II. İnönü, Sakarya Savaşları ile Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde çarpıştı. Büyük Taarruz’un ilk günlerinde General Trikopis‘in birliğine esir düşmüşse de, kaçarak yeniden müfrezesinin başına geçti; Bursa'nın Yunan işgalinden kurtuluşunda rol oynadı.
Fatma Seher Hanım, çavuşluk rütbesiyle başladığı askerlikten üsteğmen rütbesi ile emekli oldu. Emekli maaşını Kızılay’a bağışladı.
Savaştan sonra, kendisi ile birlikte savaşa katılan ve bir çatışmada elini ve akli dengesini yitiren kızı Fatma'nın çocuğunu sahiplendi. Torunuyla beraber İstanbul'da bir Rus manastırında yaşamakta iken tanınmış gazeteci Mekki Sait Esen kendisini buldu. Sait Esen'in kendisiyle yaptığı röportaj 1933 yılında Yedigün Dergisi'nde yayımlandı.
Kars mebusu Tezer Taşkıran ve Rize mebusu Yusuf İzzet Akçal tarafından verilen önerge üzerine 1954 yılında TBMM kendisine yeni aylık tespit etti. Fatma Seher Hanım, 2 Temmuz 1955 günü İstanbul'da hayatını kaybetti, Kasımpaşa'daki Kulaksız mezarlığına defnedildi
Yörük Ali Efe
Babası Sarıtekeli aşiretinden İbrahim oğlu Abdi, annesi yine Yörüklerin Atmaca Aşireti'nden Fatma’dır.
Yörük Ali 19 yaşına geldiğinde, Aydın dağlarında dolaşan Alanyalı Molla Ahmet Efenin grubuna katılmak istedi. Ağır bir sınavdan geçirilerek gruba alındı. Kısa zamanda Efe’nin ve tüm zeybeklerin güven ve sevgisini kazanarak grupta ikinci adam konumuna yükseldi. Alanyalı Molla Ahmet Efe’nin Bozdoğan Kavaklıdere baskınında ölmesi üzerine Yörük Ali Efe olarak grubun başına geçti.
Dört yıldan fazla dağlarda dolaşan Yörük Ali Efe, bu süre içinde daima ezilenin, mağdur edilenin, güçsüzün yanında oldu. Haklı olarak halk tarafından sevildi, itibar ve destek gördü.
Yörük Ali Efe 1919 senesinde dağdan indi. O sıralar düşman İzmir ardından Aydın ve Nazilli’yi işgal etmişti.
Yörük Ali Efe, Kıllıoğlu Hüseyin Efe ve bazı arkadaşları, Aydın ilinin Çine ilçesi Yağcılar köyünde toplanarak, Yörük Ali Efe ve arkadaşlarının 16 Haziran 1919 tarihinde Sultanhisar ve Atça arasındaki Malgaç deresinin üstünden geçen Malgaç demiryolu köprüsü yanındaki Yunan karakoluna baskın yaptılar. Baskın sonunda karakol tümüyle imha edildi, cephane ve erzaklar ele geçirildi. Bu baskın Batı ve Güney Anadolu'da düzenli, bilinçli ve milli şuurla işgalcilere yapılan ilk baskın olarak kabul edilmektedir. Bu önemli başarı halka ümit ve cesaret vermiş, düşmanın yurttan kovulabileceğine olan inancını arttırmış ve Yörük Ali Efe’nin liderliğini perçinlemiştir. Düşman beklemediği bu baskın karşısında paniğe kapılmış ve Nazilli'deki kuvvetlerini Aydın istikametine kaçırmıştır. Ne yazık ki çevreyi yakıp, yıkıp ve masum insanları öldürerek.
Yörük Ali Efe ve Malkoç baskınını yapan diyer Efe arkadaşları. Resim-Alıntısı:1919 tarihli İstiklal Harbi Gazetesi-sayı:30.Tarih:17 haziran 1919
Daha sonra 7. Tümen kumandanı Şefik Aker’in başkanlığında kurulan halk meclisinde oy birliğince alınan karar uyarınca Aydın, Yörük Ali Efe emrindeki kuvvetler tarafından kurtarılmıştır. Ancak takviye kuvvetlerle güçlenen düşman ordusu Aydın’ı ikinci kez işgal etmiştir. Artık kanlı savaşlar başlamıştır. Köşk, Umurlu ve Dörtyol cephesi kurularak olağanüstü cesaretle, donanımlı ve sayıca çok fazla olan düşman kuvvetleri büyük kayıplara uğratılmıştır. Böylece düzenli ordu kurulana kadar yirmi aylık bir süre düşman kuvvetlerinin Aydın kanadından Anadolu içlerine ilerlemesi engellenmiştir.
Düzenli ordunun kurulması üzerine Yörük Ali Efe, emrindeki savaş deneyimi çok iyi olan büyük bir gurubu her ferdinin istek ve sevgisiyle orduyla bütünleştirmiştir. Kendisi de Milli Aydın Cephesi Komutanı olarak savaş sona erene kadar vatani görevini sürdürmüştür.
Demirci Mehmet Efe' yi halka yaptığı zulüm (Denizli' de masum 60 kişiyi öldürmesi) (Demirci Mehmet Efe Denizli'de asıl halka zalimlik eden Rum halkını evvelerinde saklayan Vatan haini Türkleri kurşuna dizmiştir)ve vatana yaptığı kalleşliğinden(Çerkez Ethem ile haberleşip birlik olması) dolayı asla sevmemiştir.
Yörük Ali Efe alçakgönüllü bir insandı. Kurtuluş Savaşı'ndaki rolü ile ilgili olarak yapılan övgülere verdiği şu cevabı her zaman hatırlanacaktır:
"Bazı kimseler savaş zamanında yapılan işlerin bir çoğunu bana ve başkalarına mal ederler. Bu yanlıştır. Bir kişinin, beş kişinin böyle büyük davalarda ne ehemmiyeti olur ki? Gönlünde vatan muhabbeti taşıyan her vatansever o günlerde bizim gibi düşünmüş, bizim gibi duymuş, ondan sonra da bizimle beraber olmuştur. Milli mukavemette aslan payını kendine ayırmakta hata vardır. Bir elin sesi olur mu ki?"
Cumhuriyet döneminde Yörük soyadını alan Ali Efe, Kurtuluş Savaşından sonra altı sene İzmir’de yaşadı, 1928 senesinde, Kurtuluş Savaşında bir süre karargahı olan Yenipazar’a taşındı. 1951 senesinde, İzmir'de geçirdiği talihsiz bir tramvay kazasında bacaklarını kaybetti. 1951 yılında tedavi için gittiği Bursa’da ölmüştür.
Yörük Ali Efe vasiyetinde Yenipazar’da toprağa verilmesini istedi. Ayrıca "Halkı iyidir, toprağı sever, toprağı seven insan sever. Ben orada rahat ederim dedi."
Kuvayı Milliye’nin bu değerli komutanı TBMM tarafından İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmiştir. Ayrıca Türk halkı tarafından adına türkü yakılmıştır.
Yenipazar'daki evi Kültür Bakanlığı tarafından müze olarak düzenlenerek Yörük Ali Efe Müzesi adıyla ziyarete açılmıştır
Kaynak: http://tr.wikipedia.org
İpsiz Recep ya da Emice Rizeli bir çeteci ve Kuvayı Milliyecidir.
1862 yılında Rize'de doğmuştur. Yelkenlisiyle Zonguldak üzerinden kömür taşımacılığı yaparken işlerinin bozulmasıyla eşkiyalığa başlamış, Kandıra civarında Müslüman halka zulmeden Rum çetelerine karşı Kuvayı Milliye saflarında başarıyla karşı koymuştur. Bir Fransız gemisini kaçırmayı başarınca Ankara hükümeti'nce milis yüzbaşı olarak onurlandırılan İpsiz Recep, düzenli kuvvetlere katılarak Yunan ordusuna karşı savaşmıştır. Ona layık görülen istiklal madalyasını geri çevirerek "Ben madalya için değil milletim içim savaştım" demiştir. 1928 yılında Yenimahalle’deki evinde ölmüş, vasiyeti üzerine mezarı Karasu şehir mezarlığına defnedilmiştir.
Atatürk’ün “Emice” diye hitap ettiği kahraman çeteci.
İpsiz Recep’in Milli Mücadele’deki yeri çok önemliydi. Katılmasında en önemli rolü ise 23’ncü Fırka Kumandanı Atıf Bey oynamıştı. Binbaşı Tufan’ın 43’ncü Alayına bağlanan çete, gözünü budaktan esirgemeden savaşmıştı. Recep Reis ise bu mücadelede milis yüzbaşılığa kadar yükselecekti. Sakarya Nehri’nin Kandıra yakasında Yunanlılar, Karasu tarafında da Milli Kuvvetler bulunuyordu. Sakarya, Ereğli ve Boğaziçi’nde baskınlar yapıp silah ve cephaneye el koymakla kalmaz, düşmanı da yıpratırdı.
Çetesine ilk katılan Mehmet Kaptan olmuştu. Rizeli Mehmet işgal İstanbul’unda düzenlediği bir baskın sırasında Çeşme Meydanı’nda İngilizler tarafından yakalanmış ve işkenceden geçmiş biriydi. Recep’in yanındakiler her geçen gün büyüyecek, işgalcilerin korkusu haline gelecekti.Çete her seferinde değişik baskın yöntemleri uyguluyordu. Bazen motorla Şile’ye geliyorlar, kara yolu ile Boğaziçi’ne gelip Küçükağız’da cephane yüklü Yunan gemilerini basıp tüm yükü Anadolu’ya sevk ediyorlardı. İpsiz Recep’le kader birliği yapanlardan Zekeriya Tiryakioğlu, Batum harekatını Murat Sertoğlu’na şöyle anlatmıştı:
“Ben bombacıydım. İpsiz Recep’le birlikte bize Orek Tabyaları’nı ele geçirme emri verilmişti. Rus askerlerinin bu kadar karşı koyacağını sanmıyorduk. Batum önünde tam bir hafta savaştık. Sonunda Orek Tabyaları’nı ele geçirdik ve Türk bayrağını diktik.”
Recep Reis Milli Mücadele’nin şanlı gemisi Alemdar’ın kurtarılmasında da yer almıştı. Çarkçıbaşı Osman Efendi şiddet gemiye ihtiyaç olduğunu biliyor ve gemiyi kaçırmaya karar veriyordu. Gemi personeli ile birlikte 23 Ocak 1921 gecesi yola çıktığında başarı şansları oldukça azdı. Uluca ile Çamlı arasında Fransız gambotuna yakalanmış ve Ereğli Limanı’na yakın olan Çobançeşme mevkiine sokmayı başarmışlardı. Baba Burnu’nda mevziilenen Recep Reis ve adamları yaylım ateşine başlıyor ve Fransız gambotunun iki ateş arasında kalmasını sağlıyordu. Mücadele 2 saat sürmüş ve Alemdar kurtarılmıştı.
Mart 1921 ise İpsiz Recep’in düşman değil, dalgalara yenildiği tarihti. Kocaeli cephesine silah götürmek üzere yola çıkan İpsiz Recep, fırtınadan motorlarının arıza yapması üzerine İnebolu’ya çıkmak zorunda kalmıştı. İnebolular onu coşku içinde karşılıyordu. Bir hafta kalmış, kafile “Hicret”in onarılmasından sonra yola çıkmıştı. Kaymakam İsmail Hakkı Bey, Kastamonu Valiliği’ne durumu telgrafla bildiriyordu:
“Kocaeli cephesine sevk edilmek üzere hava muhalefetinden İnebolu’ye gelen Hicret motoru ile 51 kişilik Recep Reis ve çetesi motorlarını tamir ederek yola çıkmışlardır (İnebolu, şifre-7 Mart 1921, sayı:256).”
II. İnönü muharebesi sırasında bir Yunan taburu Sakarya’nın batısında Seyfiler’de karargah kurmuştu. Recep Reis ve birliği 29 Mart 1921’de gerçekleştirecek, Sakarya yakınındaki Boğaz bölgesine hücum eden bir başka Yunan taburuna geçit vermeyecekti. Recep Reis’in savunması 12 saat sürmüş, düşman kuvvetleri Boğaz hattını yarmak imkanını bulamamıştı. Bölgede savunma hattını iki hafta koruyan Recep Reis, daha sonra Kocaeli Grup Komutanlığı’nın 17 Nisan 1921 tarihli emri gereği, Sakarya bölgesinden hareketle Hendek-Sakarya üzerinden Çatalköprüler mevkiine gelmişti. Bu sırada Mürettep Kolordu Komutanı Kazım Bey, karargahını Düzce’den Gevye’ye nakletmişti ve hatıralarında Recep Reis’e de yer verecekti:“Kolordumuz 6 piyade taburu, 6 top ve 1 milli süvari alayından meydana geliyordu. İpsiz Recep’in milli müfrezesi de vardı (İpsiz Recep bu sıralarda 70 yaşını aşmıştı).
Ali Fuat Paşa’nın da emrinde çalışmıştı. Abaza Seyit’i vurup, Keskin’de Yunan karargahını da basan oydu.
Birliğin düzenli orduya katılışı ve 41’nci Alay’ın 3’üncü Taburu’nu teşkil edişi 8 Mayıs 1921 tarihini taşır. Düzenli orduya katılışında şüphesiz Muhittin Paşa’nın büyük etkisi olmuştu. Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı yayınlarından edinilen bilgilere göre Recep Reis 19 Ağustos 1921’de Kocaeli bölgesindedir.
Recep Reis savaş sonrası İstiklal Madalyası’na hak kazananlardan biriydi. Efradı ile birlikte Ankara’ya gelmiş ve bando ile karşılanmıştı. Ankara’da bir hafta kalmışlar ve Atatürk’ün iltifatlarına mazhar olmuşlardı. Atatürk:
“Recep Reis bir daha harp olursa ne kadar kuvvetle gelirsin?” dediğinde şu cevabı vermişti: “Adamlarım dağıldı artık. Yanımda bir yeğenim var. Ne zaman emredersen atımı ve silahımı alır gelirim.”
Atatürk, Recep Reis’e 250 lira maaş bağlamıştı. Paradan başka her şeye önem veren Recep Reis, maaşını da Tayyare Cemiyeti’ne bağışlayacaktı. Kendisine verilen arazinin altı dönümünü bırakıp gerisini de etrafındakilere dağıtacaktı.
Artık tek dostu topraktı. Silahını duvara asmış, toprağını bekliyordu. 35 numaralı ahşap evinde yanında sadece eşi Nadire vardı. 1928 yılı geldiğinde son aylarını yaşıyordu. Son gündoğumunu karşıladığında ihtimaldir ki yeniden doğuyordu.
Kara Fatma (Fatma Seher Erden)
1888’de Erzurum’da doğdu. Subay Derviş bey ile evlendiğinde Balkan Savaşı’na katıldı, askerlik hayatını eşi ile birlikte paylaştı. 1. Dünya Savaşı’nda Kafkas Cephesi'nde kendi ailesinden dokuz-on kadınla birlikte savaştı. Eşi Derviş Bey'in Sarıkamış'ta şehit olduğu haberini aldıktan sonra memleketi Erzurum'a döndü.
1919'daki kongre günlerinde, Mustafa Kemal'le bizzat görüşebilmek için Sivas'a gitti. Milis Müfreze Komutanı olarak batı cephesinde görevlendirildi. Aldığı talimatla İstanbul'a gitti, silah ve adam kaçırma faaliyetlerinde bulundu. İzmit'in Yunan işgaline uğraması üzerine İzmit'e geçerek kurtuluşu için savaştı.
300 kişiyi aşkın birliği ile I. İnönü, II. İnönü, Sakarya Savaşları ile Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde çarpıştı. Büyük Taarruz’un ilk günlerinde General Trikopis‘in birliğine esir düşmüşse de, kaçarak yeniden müfrezesinin başına geçti; Bursa'nın Yunan işgalinden kurtuluşunda rol oynadı.
Fatma Seher Hanım, çavuşluk rütbesiyle başladığı askerlikten üsteğmen rütbesi ile emekli oldu. Emekli maaşını Kızılay’a bağışladı.
Savaştan sonra, kendisi ile birlikte savaşa katılan ve bir çatışmada elini ve akli dengesini yitiren kızı Fatma'nın çocuğunu sahiplendi. Torunuyla beraber İstanbul'da bir Rus manastırında yaşamakta iken tanınmış gazeteci Mekki Sait Esen kendisini buldu. Sait Esen'in kendisiyle yaptığı röportaj 1933 yılında Yedigün Dergisi'nde yayımlandı.
Kars mebusu Tezer Taşkıran ve Rize mebusu Yusuf İzzet Akçal tarafından verilen önerge üzerine 1954 yılında TBMM kendisine yeni aylık tespit etti. Fatma Seher Hanım, 2 Temmuz 1955 günü İstanbul'da hayatını kaybetti, Kasımpaşa'daki Kulaksız mezarlığına defnedildi
Yörük Ali Efe
Babası Sarıtekeli aşiretinden İbrahim oğlu Abdi, annesi yine Yörüklerin Atmaca Aşireti'nden Fatma’dır.
Yörük Ali 19 yaşına geldiğinde, Aydın dağlarında dolaşan Alanyalı Molla Ahmet Efenin grubuna katılmak istedi. Ağır bir sınavdan geçirilerek gruba alındı. Kısa zamanda Efe’nin ve tüm zeybeklerin güven ve sevgisini kazanarak grupta ikinci adam konumuna yükseldi. Alanyalı Molla Ahmet Efe’nin Bozdoğan Kavaklıdere baskınında ölmesi üzerine Yörük Ali Efe olarak grubun başına geçti.
Dört yıldan fazla dağlarda dolaşan Yörük Ali Efe, bu süre içinde daima ezilenin, mağdur edilenin, güçsüzün yanında oldu. Haklı olarak halk tarafından sevildi, itibar ve destek gördü.
Yörük Ali Efe 1919 senesinde dağdan indi. O sıralar düşman İzmir ardından Aydın ve Nazilli’yi işgal etmişti.
Yörük Ali Efe, Kıllıoğlu Hüseyin Efe ve bazı arkadaşları, Aydın ilinin Çine ilçesi Yağcılar köyünde toplanarak, Yörük Ali Efe ve arkadaşlarının 16 Haziran 1919 tarihinde Sultanhisar ve Atça arasındaki Malgaç deresinin üstünden geçen Malgaç demiryolu köprüsü yanındaki Yunan karakoluna baskın yaptılar. Baskın sonunda karakol tümüyle imha edildi, cephane ve erzaklar ele geçirildi. Bu baskın Batı ve Güney Anadolu'da düzenli, bilinçli ve milli şuurla işgalcilere yapılan ilk baskın olarak kabul edilmektedir. Bu önemli başarı halka ümit ve cesaret vermiş, düşmanın yurttan kovulabileceğine olan inancını arttırmış ve Yörük Ali Efe’nin liderliğini perçinlemiştir. Düşman beklemediği bu baskın karşısında paniğe kapılmış ve Nazilli'deki kuvvetlerini Aydın istikametine kaçırmıştır. Ne yazık ki çevreyi yakıp, yıkıp ve masum insanları öldürerek.
Yörük Ali Efe ve Malkoç baskınını yapan diyer Efe arkadaşları. Resim-Alıntısı:1919 tarihli İstiklal Harbi Gazetesi-sayı:30.Tarih:17 haziran 1919
Daha sonra 7. Tümen kumandanı Şefik Aker’in başkanlığında kurulan halk meclisinde oy birliğince alınan karar uyarınca Aydın, Yörük Ali Efe emrindeki kuvvetler tarafından kurtarılmıştır. Ancak takviye kuvvetlerle güçlenen düşman ordusu Aydın’ı ikinci kez işgal etmiştir. Artık kanlı savaşlar başlamıştır. Köşk, Umurlu ve Dörtyol cephesi kurularak olağanüstü cesaretle, donanımlı ve sayıca çok fazla olan düşman kuvvetleri büyük kayıplara uğratılmıştır. Böylece düzenli ordu kurulana kadar yirmi aylık bir süre düşman kuvvetlerinin Aydın kanadından Anadolu içlerine ilerlemesi engellenmiştir.
Düzenli ordunun kurulması üzerine Yörük Ali Efe, emrindeki savaş deneyimi çok iyi olan büyük bir gurubu her ferdinin istek ve sevgisiyle orduyla bütünleştirmiştir. Kendisi de Milli Aydın Cephesi Komutanı olarak savaş sona erene kadar vatani görevini sürdürmüştür.
Demirci Mehmet Efe' yi halka yaptığı zulüm (Denizli' de masum 60 kişiyi öldürmesi) (Demirci Mehmet Efe Denizli'de asıl halka zalimlik eden Rum halkını evvelerinde saklayan Vatan haini Türkleri kurşuna dizmiştir)ve vatana yaptığı kalleşliğinden(Çerkez Ethem ile haberleşip birlik olması) dolayı asla sevmemiştir.
Yörük Ali Efe alçakgönüllü bir insandı. Kurtuluş Savaşı'ndaki rolü ile ilgili olarak yapılan övgülere verdiği şu cevabı her zaman hatırlanacaktır:
"Bazı kimseler savaş zamanında yapılan işlerin bir çoğunu bana ve başkalarına mal ederler. Bu yanlıştır. Bir kişinin, beş kişinin böyle büyük davalarda ne ehemmiyeti olur ki? Gönlünde vatan muhabbeti taşıyan her vatansever o günlerde bizim gibi düşünmüş, bizim gibi duymuş, ondan sonra da bizimle beraber olmuştur. Milli mukavemette aslan payını kendine ayırmakta hata vardır. Bir elin sesi olur mu ki?"
Cumhuriyet döneminde Yörük soyadını alan Ali Efe, Kurtuluş Savaşından sonra altı sene İzmir’de yaşadı, 1928 senesinde, Kurtuluş Savaşında bir süre karargahı olan Yenipazar’a taşındı. 1951 senesinde, İzmir'de geçirdiği talihsiz bir tramvay kazasında bacaklarını kaybetti. 1951 yılında tedavi için gittiği Bursa’da ölmüştür.
Yörük Ali Efe vasiyetinde Yenipazar’da toprağa verilmesini istedi. Ayrıca "Halkı iyidir, toprağı sever, toprağı seven insan sever. Ben orada rahat ederim dedi."
Kuvayı Milliye’nin bu değerli komutanı TBMM tarafından İstiklal Madalyası ile ödüllendirilmiştir. Ayrıca Türk halkı tarafından adına türkü yakılmıştır.
Yenipazar'daki evi Kültür Bakanlığı tarafından müze olarak düzenlenerek Yörük Ali Efe Müzesi adıyla ziyarete açılmıştır
Kaynak: http://tr.wikipedia.org
- Yönetici düzenlemesi: :